Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Friday, December 20, 2013

Torun Sevdası

Bebe diş çıkartıyor yine. İnsan allaam niye bu kadar çok dişimiz var niye! diye düşünüyor bazen. Sekiz üst, sekiz alt neyimize yetmiyo, neden daha fazlasını istiyoruz, bizi niye böyle açgözlü yarattın yarappp diye isyan ediyor insan. Efenim bilirsiniz işte klasik diş çıkarma süreci, uykusuz geceler, iştahsızlık, mızmızlıkta tavan yapma, şımarıklık, öfke nöbetleri gibi annelik müessesini cennete taşıyan bir sabır turizmi. "Ya sabır turizm, annelikten cennete - havva elmayı yediğinden beri güvenle" Olm ben bu slogan işinde iyiyim lan. Torununun hep gülen, yiyen, uyuyan, melek yüzüne alışık olan paşa babam, bebeyi böyle görünce kendi tecrübeleriyle çeşitli sebep ve sonuçlar üretmeye başladı. "Yemiyo mu o? Tuzu mu çok koydunuz? Sıcak ya üfleyin nası yesin çocuk! O yemeği ezin biraz çatalla bak nası yiyo!" gibi "Uyumuyo mu o? Altına bakın altına, işedi o! Bezi kaşındırıyo onu, eli hep orda! Aç tabi çocuk uyumaz!" gibi "Niye ağlıyo o? Verin ne istiyosa torunuma! Çikilata mı istiyon yawrum al bakiim! Üstünü başını silin şunun her tarafı çikilata oldu!" gibi zaten cennetlik olan halime ekstra bonuslar ekliyor gün be gün. Hayır kendisi abim 3 aylıkken askere gitmiş, ben 3 yaşındayken dönmüş! Adam bebe zırıltısı çekeceeme askerliğimi yakarım demiş olm lan. Şimdi de gelmiş bana "biz sizi böyle büyütmedik" diyor. İçimden lan oğlum bak git diyorsam da dışımdan "ya baba bu yeni nesil bebeler öyle bildiğin gibi değil" falan diye kıvırtıyorum. Arkadaşlarına güle oynaya anlattığı hikayelerin başında, yıllar önce kamp kurmak için gittiğimiz bir yerde, dayanamayıp abimi ağaca bağlaması var. Çadır kurarken ayak altında dolaşmasın diye el kadar bebeyi iple ağaca bağlamış. Annemin de çok sabırlı, sakin olduğunu sanarken ondan da bi bağlama hikayesi çıktı sonradan. İki bira içip derin mevzulara girdiğimiz bir vakit "sen de bi başına iki bebeyle nasıl başa çıktın anamm canım anam dertli anam" falan diye tam duygulanıp ağlamak üzereydim ki "nası olcak abini kalorifere bağlayıp sana yemek yedirirdim" falan dedi. Noluyo la? Nebçim bi aileye düşmüşüm lan ben. Dışarıdan bakınca da herkes bi sakin, mülayim falan. Karı koca beni kesip arka bahçeye gömseler, ihbar aldık diye polis kapıya dayansa, yüzlerini görüp özür dileyip gider lan..

Annem feyzbuktan ibaret zannettiği internette "x anne"lerden birinin biloonu bulmuş, yazılarını okumuş, paylaşmış falan. Bana da anlatıyor "ay ne güzel yazmış kadın tane tane, aç oku" diye. Ulan ben o x annenin yazdıklarını yoğurda sarımsak diye döverim be. Tabii orda aklıma ilk gelen "lan yarın beni de bulur bunlar zıçarım valla" olsa da "öyle miii, ayyy ne güzel ne güzel, açayım okuyayım tabi o teyzenin şeysini, kim bilir bilmediğim ne faydalı bilgiler vardır"dan girip "ya çogzel yemek bilogları var, pazı sarması biliyon mu sen, yaz bak şuraya hepsi çıkar şimdi" diye hedef şaşırtıyorum. Yemekleri, tarifleri görünce kadının aklı başından gidiyor. Biloo annem okusa ben miyim, değil miyim pek anlamaz da, babam okursa trilyonluk mirastan üstümü çiziktirir o kesin. Biz sizi böyle mi büyüttükmüşmüş. Ulan sen zaten askerdesin, anana ne zaman gitsek "evimi bozuyo, camımı kırıyo, dolaplarımı karıştırıyo sıpaların" diye ya azar işitiyoruz ya tokat yiyoruz, şımartan yok, çikilata vermeyi bırak, yediğimiz lokmayı sayan anan yüzünden çocukluğumuzu yaşayamadık be! Tutmayın lan beni! Neyse bunları diyemesem de, dayanamayıp "ööeehh yeter ayol herkesin analığı, babalığı kendine" diye yüksek desibelden ayar verdim. Herkes çok biliyo şekerim. Anama, babama carlıyorum seni fena harcarım ona göre. Kimse bana annelik sabır işi, sabredecen yıwrım, böyle böyle büyüyo bunnar, e kolay değil falan demesin valla hattori hanzo kılıcıyla beşe ayırırım adamı. Turizmine çomak soktuumun sabrı..

"Çilek aldım çocuk yesin diye!" Baba aralık ayında çilek mi olur, ayva al, armut al, elma al baba niye çilek? "Üzüm aldım yedir bol bol" Yaw hormon mormon hiç bişii aklınıza gelmiyo mu arkadaşım. Memleket kar altında, bunlar gitmiş torun yesin diye limon büyüklüğünde çilek almış. Güneş yağı da alaydınız bari. Ben bu boyumu, posumu, endamımı, güzelliğimi, asaletimi hep küçükken aralıkta yediğim çileklere mi borçluyum lan yoksa? Hormonlu mormonlu yedirdilerse demek. Torun olayı abicim, çok farklı. Günlerdir elleri kolları torba dolu geliyor adam. Gelir gelmez de boğuşmaya başlıyorlar, evde bi koşturmaca, patırtı, gürültü. Babama "yawrum hava karardı, annen seni merak eder hadi evine git" diyesim geliyo yeminle. Yatarken de ah belim, vay boynum, oy sırtım. Yaa, bizi anamın kucaana bırakıp askere gittiğin yaşlarda değilsin tabi. Şimdi kaçacak yerin de yok. Kariyerine torun maskaralığı titriyle devam ediyor paşa babacığım. Hep annemi anlatmışım da, yıl bitmeden iki de babama giydireyim dedim. İkisinden de daha çok hikaye çıkar. Ama benim şimdi mutfak görevime dönmem lazım. Değerli ailem, sevgili büyüklerim beni evde bebeyle bir başıma bırakıp, deniz kıyısında bir restoranta yemeğe gittiler. Öyle düşünceli, öyle naifler yani. Kaç gündür bebesiyle yalnız kalamadı, şu mübarek cuma günü anne kız otursun sevişsin diye düşündülerse gereksiz. Arayayım da bebe ağlıyo, koşun yetişin diye iki rahatsız edeyim. Huzuru kim kaybetmişte biz bulalım diyıl mı abidin?

Yeni yılınızı bir önceki postta kutlamıştım. O yüzden şindi dağılabilirsiniz. Yeni yıla kadar Teneffüs!

mobil hareketler

Location:Özbek

Tuesday, December 17, 2013

Güncel 15

Yine bulaştık bir "ben kendim yaparım arkadaşım alla alla yaratıcıyım, üreticiyim, aslanım, kaplanım aq ne para verip alacaamışım, bulur buluşturur, gerekirse komşudan çerçöp ister yine gidip almam mağazadan, zenginim ve manyaam var mı lan manyaam evet" işine daha. Kısaca DIY diyolla. Başıma ne geldiyse bi alkolden bi de gaza gelmekten oldu zaten. Sen tut, gerçek adı bile bi tuaf olan, emperyalist mi, siyonist mi, gomünüst mü, papaz mı ne olduğu belli olmayan banyösuyu adlı cağnım arkaaşımla 'yapak mı la? hadi yapak la!' diyaloğu ile bebeye kartondan 3 katlı oyun evi yapmaya kalkış. Kendisi istanbulun göbeende tabi. Mahallesinde en az 600 kırtasiye var. Elini sallasa uhuya, fon kaadına çarpıyo. Eh işte iki gramda yeteneği var. İnşaatin kabasını yaptı bile. Ben milletin çöpünden karton kutu bulacam diye aç kediler gibi dolanıp duruyom köyde. Hadi kutuyu buldum neyle kesecem? Zengin, varlıklı, soylu bi aileyiz. Şu yaşıma kadar ne istesem parayı basıp almışım. Üstü kalsın demişim. Ne arasın evde cetvel, maket bıçağı? Anneaa kıza ev yapacam, malzeme lazım dedim "ay ne gerek var paşa babana söyleyelim zekeriyaköyden havızlı bi tane alalım" dedi. Yok dedim anlamadın sen. Kör bir makas ve meyve bıçağı ile cetvelsiz çizdim, biçtim gayrı napam. Düşününce bu şartlarda o evi yapabiliyorsam ıssız adaya düşsem hayatta kalmayı bırak toki binası bile dikerim. İyi kötü kaba inşaatı çıktık. Evde içi kurumuş, kapağı bile açılmayan uhuları bıçakla kesip kullandım. Yıllanmış uhu kokusuyla epey güzel kafalar yaşadım. Karton kutunun çirkin görüntüsü için renkli fon kağıdı lazım. Bulunduğum yere en yakın kırtasiye 30km falan. Dergi sayfalarını kes yabıştır aq, bebe zaten içine sıçacak, boynuna sarılıp eline sağlık diyecek hali yok (yazar burda emeğine ağlıyor) oğadar da şeetme dedim. Tam son kata geldim uhu tısssss dedi. Zaten olmuş gecenin körü. Zıbardım yattım bende. Harç bitti yapı paydos. Japunyadan sipariş verdim. Evet japunya. Zoioğlu inşaat japunya güvencesiyle sıcak yuvalarınızı aşkla yabıştırır. Bu slogan satar bence..

Annemin yıllarca deterjan ve şampuanlara su katarak aile bütçesine yüklü kazançlar sağladığını, bu sayede fransada 16.yy'dan kalma zilyon dönümlük üzüm bağları içinde şato aldığımızı anlatmıştım. Kızla uzun süre çatıları altında kalacağım için sevimli görünmek, aa sen otur ben silerim, süpürürüm, ay noolcak elime mi yabışacak falan demek, yatakları toplamak, çay demlemek, en azından mutfak işlerine yardımcı olmak şart. Yannız kadının mutfak bezi artık kaç yıllıksa yosunsu, kaygan bi yapıya sahip. Çamaşır suyunda bekletilip yeniden kullanılmaktan beş on yıl önce falan ölmüş. Annem hala buharlaşıp kaybolmadığı için kullanmaya devam ediyor. Çekmeceden yeni bi bez çıkardım, sıfır daha, ambalajında. Kadının içi gitti, uykuları kaçtı. Valla bu yeni bez olayından dolayı iki güne evime postalayabilir beni. Çocuğa kot tişort giydiriyorum üşür üşür diye tişörtü kotun içine sokuyor. Kazağı hatta eşortman üstlerini bile pantolonun içine sokuyor. Yavrum evde şaban gibi dolanıyor. İlkokulda yanımda oturan bitli zeliha vardı. O da siyah önlüğün altına basma fistan giyerdi. Hep o geliyi aklıma. Çocuk iki medeniyet arasında kaldı. Benim asil avrupalı yanım ve annemin şalvarlı anadolu köylüsü. Fransız mı ingiliz mi ne asiliydim lan ben. Hep karıştırıyorum. Bi asillik var ama kaynağı belli değil. Kıçım olabilir mi acaba..

Bi de kız var ya artık. Evlerine geldiğimde kendi odalarını bana veriyorlar. Kızın altın varaklı park yatağını kuruyorum hemen odaya. Bunlarda salondaki çek yatlarda karşılıklı yazık. Evin en sıcak en konforlu odasında kaşına ossura uyurken ben bunların zabaan köründe gözlerine ışık giriyo falan. Yazık lan valla. Aslında ev iki katlı. Yukarıda eşek kadar odam var falan ama ne hikmetse üst katı ısıtacak paramız hiç olmadı. Kışın üst kat erzak odası niyetine kullanılıyor. Yemek yapion mesela, buzdolabında yer yok, at yukarıya. E bunlar salonda yatınca akşamları perişanlık. Mutfak amerikan, salonla bir. Yatıyolar saat 22de. Televizyon izleyemiyon, ışık açamıyon, mutfakta içeyim bari desen yarım saatte bi nöbetleşe tuvalete kalkıyolar. Maksat kaçıncı o kadeh? ne zaman yatacan? gözlerin ağrımadı mı yawrum ona bakmaktan? gibi sorularla insanı ankaraya ilk uçak kaçta lan diye düşündürmek. Tuvalette salonun ortasında. Liseyi 6 senede bitirmiş sevgili babam, artık mimarlık, mühendislik falan ne kadar içinde kaldıysa oturmuş bu evin planını, projesini kendi çizmiş. Kaavede pişpirik oynayan adamlara da ikişer eksport rakı vaadiyle harç kardırıp tuğla döşetmiş. Hem çizerken hem de yaptırırken kullanılan alkolün sonucu salonun ortasında nur topu gibi tuvalet. Kendimiz olunca tamam da misafir falan gelince ossurup zçmak yasak. Gitselerde salsak diye yüzümüzde gergin bi sırıtışla bekliyoz öyle..

Annemin sabahtan akşama izlediği program sıralaması var. Sabah sağlık, öğlen yemek, akşam diziler. Sabah gözünde gözlük, elinde çay, not defterine yazıyor doktorun dediklerini "iki kaşık zencefili beş bardak sütle ısıt, zoi bak bakayım evde zencefil var mı" ne bilim lan. Kilo ile ilgili haber gördü mü kaçırmaz. "Ay şu göbeem gitse yeter şekerim valla yemiyorum" der. Yıllarca kızımla aynı kiloyuz yalanını yedirdi eşe dosta. Ya göz var nizam var kadın. Karşında seni dinleyen adam da kırmamak için he hee diyor. Şimdi zoruna gitmesin ben ossekiz beden olunca bu bozuldu tabi. İki lafından biri "çocuğun var yazık hasta olup ölecen kim bakacak bu garibe anasız mı büyüsün" beni çocuktan vurmaya çalışıyo. Öyle delirdi yani anla. Öğlen yemek programını baklava börek dolu tabakla izler. Hem yer hem not almaya devam. "Ayyy pilavın içine döşedi eti yağlı yağlı olsa da yesek" He ye o pilavları daha ye. Göbee gitse yetermiş. Bir hafta oldu bebeyle şuraya geldik valla çocuğu yerden kaldıramıyorum. Sanki ayağına beton dökmüşler. Un çorbası, pirinç çorbasını ekmekle ağzına tepe tepe ceylan gibi yavrucağımı armuta çevirdi. Akşam da saçma sapan diziler. Susarak izlese taam da artık gerçek mi zannediyor olayları nedir oyuncularla falan konuşuyo. Hele bi sormaya gör aneeaa şu adam kim diye. Abovv dizinin başından anlatmaya başlar. İzlerkende kuruyemiş cips tabi. Ayol göbee gitse yeter kadının sende aaaa..

2013te bir yazı daha yazar mıyım yazmaz mıyım bilmem. O yüzden çok değerli okurlarımın yeni yılını kutlar, sağlıklı, dertsiz, neşe dolu, pırıltılı yeni bir yıl dilerim hepimize. Eğlence, mutluluk peşimizi bırakmasın. Etrafımızda kalbimizi pıtpıt attıracak güzel insanlar olsun hep. Bi de bol bol içip dağıtalım ayyyynen şöyle!

Sevgilerrrrrrr....

mobil hareketler

Location:Özbek

Tuesday, December 10, 2013

Dükün Kızı

Diyette canımın burnuma geldiği bir vakit adama koş dedim markete bana nutella, püskevit, muz al, tost yapıp yiyecem. Delirdin mi lan dedi. Delirdim ulan dedim. Daha nerene yiyecen, şu gtüne, göbeene, şu haline bi bak allaşkına, iki başlı aygır gibi oldun hala nutella diyosun, sıçta bokundan tost yap dediyse de içinden demiştir duymadım çünkü. Gitmişken zararlı, gdo'lu, şekerli, tuzlu, trans yağlı ne varsa topla gel hepsini yiyecem dedim, almamış. Onun yerine kiloluk nutellaylan yemyeşil bi muz öbeği almış. Ulan kan şekerim düşmüş, o püskevit arası muzlu nutellanın hayaliyle ayakta duruyorum, ağzımda dağılışını, sıcak kumlardan serin sulara atlayışımı hayal ediyorum, adam hepi topu 3 parçalık siparişin yarısını almayı unutuyor!

Püskevit nerde?
Aa unuttum.
Muz niye yeşil?
Hemen kararıyo diye yeşil aldım.
Ya ben şimdi yiyecektim onları yaaaa! Bu ne patates gibi kütür kütür muz mu olur ya! Muz al dedim ya muz yaaaa!
Sessizlik.. Kötü kötü bakışmalar.. Cıks cıks cıks sesleri..
Eee nutellayla ne yiyecem şimdi ben?
Kaloriferin üstüne koy muzu iki güne sararır.
Ya niye yeşil muz alıyosun kaarşim şempanze miyim, maymun muyum, goril miyim ben yaaa tost yapacam dedim anlamıyon mu yaaa!
Gideyim değiştireyim mi muzu?
Gödöyöm döğöştöröyöm mö mözö!!! Hasta!!

Velhasıl muzu kaloriferin üzerine koyup nutellaya kaşıkla girişmek meçbıriyetinde kaldım. Sade yiyince beşinci kaşıkta boğulma ve tıkanma yapan nutella, püskevit ve mevsim meyveleriyle yi beni, daha çok yi, sür sür yi, bitir beni, sıyır dibimi diye bas bas bağırıyor arkadaş. Bir kaçamak maceramda böylece hüsrana uğradı. 59 olma çabalarım her seferinde 60 küsüre gelip "vay aq sarardım soldum laa" diyerek kendimi attığım kebapçılarda vıcık vıcık olmaktaydı. Neden 59? Çünkü kahramanımızın takıntıları var. Annesi gibi bol elbise, tayt üstü tunik, bol gömlekler giymektense "genetiğimi zkiim" diye not yazıp boğaz köprüsünden atlamayı tercih edecek kadar. Geçen dayımla konuştuk. Kendisi yemekten, boğazdan hipopotam olmuş. Neden çok yiyosun sorusuna cevabı "kendimi durduramıyorum". Hastalık, genetik ne dersen artık. Ailede herkes göbekli. Çocuğumun babası, evimin direği ise kilo takıntılı. O göbek gidecek! telkinleriyle geçiyor günler. Dışımdan 'ya taam ya elimizden geleni yapıyoz aq haşlanmış bok mu yiyim daha ne yiyim de zayıflayım" diye isyan ederken, içimdeki genetik faktör daha kısa ve öz olarak 'inş cnm yha' diye tivit atıyor..

Allah belanı versin brokoli adlı bi kitap var biliyor musun. Kitapçıda gördüm valla bak. Okumadım, kitabın adı herşeyi açıklıyor zaten. Benim derdim haşlanmış yumurtayla. Her sabah o yumurtayı cezveyle ocağa koymaktan illallah geldi. Eve haşlanmış yumurta kokusu sindi olm lan. Bizim herifte nefret eder. Neyse ki gencim, güzelim, sarışın, ince belli bir ingiliz asilzadesiyimde katlanıyor bu kokuya. Babam yorkşayır düküyken malikanede haşlanmış yumurta sevmeyenleri çkünden tavana astırırdı. Sonra ailece tımarhaneye tıktılar bizi. Kaçmayı başarıp allah belanı versin haşlanmış yumurta adlı kitabımı hevesle matbaaya götürürken araba çarpmış bana. Şindi hiç bişi hatırlamıyorum. Sıradan bi insan oldum. Zaten çarpanda kocammış. Ya hapse girersin ya evlenirsin bu kızla demişler. Gözümü açtığımda ayağımda bebe pışpışlıyordum. Neymiş çocukluğum niğdede geçmiş, ticaret lisesinde okumuşum falan gibi ezik bi hayat hikayesi ezberletmisler bana. Ulan dün gibi hatırlıyorum 8. elizabet ile arka bahçede körebe oynuyoduk lan biz. Fransız dadım, italyan aşçım, polonyalı piyano, amerikalı tenis hocamla çiçek gibi bi hayatım vardı lan benim. İste bunların hepsi haşlanmış yumurta kokusundan. Hep ondan hep..

İzmir'e geldim haberin olsun. Ay bir heyecan bir mutluluk sorma. Her iki ayda bir geldiğim, kovularak ya da kaçarak uzaklaştığım ana ocağı. Dur daha iki gün oldu. Ay bir keyfimiz yerinde, bir iyi ki geldik kııııı havası falan. Hava da bok var geldiniz dercesine ayaz ama olsun. Ben zaten angarada da evden çıkmıyordum. İnsanlar evden çıkıp naapıyor anlamış değilim. Hatta dışarı çıkarken ne giyiyor, nasıl plan yapıyor, kiminle niye buluşuyor, neye gülüyor, iki biraya nerde kaç para veriyor falan inan çok acaip şeyler bunlar. Bunları düşüneceğime evde otururum daha iyi la. Her zamanki yırtık picamanla balkona çık, iki bira içip tivit at aha sana alkollü sosyal ortam. Ne giyinip süslenip şeedecem ya. Evli, barklı, çoluklu, çocuklu, hafızasını araba çarpınca kaybetmiş, eski yorkşayır dükünün, tımarhaneden kaçmış kızıyım. Otur evinde di mi. İzmirdeyim hacı. Portakal ağaçlarının içinde. Bebe ananesinde. Sabah sporumu yapıyorum, duş alıp kahvemi içiyorum. Öğlen kitap okuyup biraz kestiriyorum. Akşam füzyon yemekleri hazırlayıp şarap eşliğinde yiyip içiyorum. Böyle bi raatlıkta gelip bi de bunları yazabiliyorum falan. Delilik böyle bişii olsa gerek..

60.4 kilo diyo tartı. O 59 küsür olurdu da buraya gelirken yolda annem lavaşa sardığı haşlanmış yumurtaları "yiyin yiyin kan yapar" diye çayla gömdürünce.. O lavaşları yiyip yiyip 8 saat gtünün üstünde oturunca.. İşte ne bileyim güneş her akşam batıp, her sabah doğunca.. Çiçekler açıp açıp tekrar solunca falan.. Anladın sen onu ıhıhıhıhıhhh..

Bu kadar uydurmanın sonunda bi müzik dinleyelim ama di mi..

Sağlıcakla efenim..

mobil hareketler

Location:Özbek

Wednesday, November 27, 2013

Gençlik Diyeti

Yok arkadaş benim diskoya, bara gidecek yaşım geçmiş. En fazla fasıla, meyhaneye gitmem lazım. Yaş değil bu annelik yaktı beni. Hele bir de kız çocuğun varsa diskolar, barlar işkence.

Geçen bara gittik, sipariş vereceğiz, gencecik bir kız geldi. Ulan bu baya baya küçük be dedim içimden. Verdik siparişi getirdi yavrucak. Canım senin adın ne diye başladım, söyledi, hatırlamıyorum ama Aysel dedi diyelim, Ayselcim kaç yaşındasın yavrum sen, yirmi bir dedi, annen baban nerde yavrum senin, burada ne işin var, bak seni burada zorla çalıştırıyorlarsa söyle bana dedim. Bön bön baktı haliyle. Aysel ben polis değilim anayım ben ana diye vurdum bağrıma.

Yirmi bir ne?

O yaşa kadar emziren var olm. Bebek daha bunlar. Ne işleri var gece gece dışarıda?

Bir önceki yazıda, gecenin pek hatırlayamadığım karanlık kısımlarında, yine muhteşem anne rolüyle iki genci evlatlık edinmişim. İki gün sonra yemek yemeye gittiğimiz yerde hiç tanımadığım bir kız "anneeaaaa" diye boynuma sarıldı. Manyak mısın arkadaşım kimsin sen? Anneaa, annemm diye sarılıyor ama niye? Meğer işte o gece, benim de kızım var, seni ben çok sevdim, anan baban nerde falan diye kendisini nüfusuma geçirmişim.

Ya madem içtin ne bileyim kalk dans et, şarkı söyle, eşinle dostunla muhabbet et di mi. Niye içip içip anne oluyorsun? Ay yapıştı üstüme annelik. Bi de oğlum olmuş. Ozan merhaba yavrum, okuyorsan kapat hemen ve sütünü iç yat çocuğum, yarın işe gideceksin. Ozan'a da bütün gece sorular sorup, bıktırıp, onu da nüfusuma geçirmişim. Gerçi kibar çocuk hala abla diyo. Anne de lan bana!

Yok yok benim diskoluk, barlık olayım bitmiş. Yaş kemale ermiş. Yılbaşından yılbaşına masaya rakı koyan, gece on ikide dansözü izleyip yatan insanların dünyasına hoş geldim. Zaten bebe de gece terörörsü mü ne varmış, akşam yatıyor sabah beşte ağlaya zırlaya uyanıyor. Benim neyime gece eğlencesi. Çoluklu çocuklu kadının saat üçte barda işi ne. En iyisi akşamları çayını, kuruyemişini alıp beyinle dizi izleyecen.

Annem geldi ya onda kaldım bir kaç gün. Kız orada bir şımarık bir laylaylom bi acaip bi tuaf anlatamam. Gece on iki gibi yatıyor, sabah beşte kalkıyor, yedi buçukta tekrar yatıyor, on birde kalkıyor falan böyle saçma bir düzen. Mızmızlık diz boyu.

İki dakika dursana kızım diyorsun kafana kamyonu fırlatıyor. Evet kızın kamyonu var. Motosiklet, kamyon, robotlar, tekerlekli her türlü ıvır zıvır ilgi alanı şimdilik. Böyle tütülü, payetli, tokalı, süslü, saç bantlı minnak kızları gördükçe gidip daha fazla motosiklet daha fazla robot, pantolon ve daha fazla kamyon alasım geliyor.

Ay şekerim ben çocuğuma asla şöyle böyle yapmayacağım dediğim her şeyi yaptım. Savaşçı bir amazon olacak benim kızım. Bu kısımda istikrarım devam ediyor. İki sene sonra oyuncakçıda barbi almadığım için yerde tepinerek ağlamaya başlayabilir tabi. Neyse şu vampir bebekler var en azından onları sevsin.

Kızın düzeni annemde epey bozuldu. Eve gidince yandık diye düşünürken bir de demezler mi "biz izmire gidiyoruz!" Ama yeni geldiniz, daha bir ay olmadı, benim büyük hayallerim vardı, gezicektim, istanbula gidicektim, ünlü olacaktım, kaset yapacaklardı bana! Yapmayın etmeyin dedim, dinletemedim. Sen de gel dediler, kabul etmedim. Düzeni bozuk bebeyle kolum kanadım kırık döndüm evime.

Neyse evi görünce mum gibi oldu bebe. Ananesinin panayırında değil anasının gestapo kampında olduğunu anlayıp yiyip yattı. Sabah beşte yine kalktı ama aman ne önemi var. Uyku gençlere lazım bize değil. Uyuyun yavrum, uyuyun evladım. Vakit varken uyuyun çocuğum..

Hani nisan 59 demiştim de 60.1'e kadar inebilmiştim ya. 64leri tekrar görünce hop dedik noluyo? Hepi topu 4-5 kilo ama gitmiyor.

Hazır alkolden ağzım yanmışken, hazır gaza gelmişken, hazır kendim gibi kararlı birini (canım benim o) bulmuşken haydi dedik bu kilolar gidecek, çuval giyilecek! Şaka yaptıydım ben çuval derken ama işte olay # etiketli bir organize şebekeye dönüştü. Ben de çuval giyecem ulan diyenler arkayı dörtlemeye başladı.

Özel bir uygulama yok. İster kendine uygun bir diyet yap, ister az ye, istersen spor yap. Biz kendimize boyumuzun on sayı altında olacak şekilde bir rakama ulaşmak ve bunu en geç nisan mayısta tamamlamak üzere hedef belirledik.

İnstagram ve tiwitte #cuvalprojesi etiketi ile katılmak ya da izlemek istersen buyur gel, bi yeşil çayımızı iç.

Sende iki kilo ver ne olacak yani.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, November 20, 2013

Ve Sonra..

Epey ara vermişim yazmaya. Hiç arayıp soran yok.

16 koca gün olmuş, hadi bak bir kişi sordu nerede kaldı yeni yazı diye, o kendini bilir, bak yazıyorum bunları bir kenara. Şimdi sen de diyeceksin ki arkadaşım bi yazmayacam artık diyosun, iki gün sonra tamam tamam yazıyorum diyosun, bir yazıyorsun bir yazmıyorsun karar ver falan filan.

Gel gitlerim var benim. Evde yırtık gri pijamasıyla oturup bebe büyüten hasta bir kadınım. Sen kimden istikrar bekliyorsun?

Doğum günü davetine katıldık geçen. Bu kadar kalabalık çocukla ilk doğum günü tecrübem oldu. Bir daha ki sefere bu tür organizasyonlarda kaç kişi katılacağını önceden öğrenip, kişi sayısına göre son dakika "ya bizim kızın burnu akmaya başladı bulaşmasın" diye kaçmayı planlıyorum.

Olabilecek en iyi, en güvenli alan olmasına rağmen kulaklarımda uğultu, gözlerimde kayma, dur çocuğum, vurma arkadaşına evladım, çekme örtüyü yavrum, baban nerde senin diye çığırmaktan bir hal oldum. Yaklaşık on bebe desen işte ana babalarıyla otuz kişilik dev kadro, kimse ne yediğini ne de içtiğini anlamadı.

Arada çocuksuz çiftler ve hatta bekarlar da vardı. Bir kaçını tuvalette kıstırıp tartaklama şansım oldu. Çocuğu olmayanlara "şekerim yok artık yaşın kaç başın kaç istesen de olmaz, bak şunlara evin neşesi bunlar" diyerek, bekar olanlara da "ayol seni kim n'apsın şu saatten sonra, bizimkilerin teyzesi ol sen" şeklinde tacizde bulundum evet. Napayım, onlarda elinde şarap kadehiyle koltuğa yayılıp uzaydan gelmiş gibi etrafta bakınmasaydı. On dakika sonra "ay biz daha konsere gideceğiz kalkalım hayatım" diye kaş göz yapıp beni buna zorlamasalardı anlıyor musun.

Bizde geçtik o yollardan. Bizde biliyoruz sevgilinle arabaya binip "ay neydi içerisi öyle cehennem gibi, bas gaza kaçalım aa kafam şişti" diyeceğini. Kaçın kurasıyız?

Annemin gelişini fırsat bilip "çok özledi sizi, öyle sayıklıyor anane diye" sömürüleriyle kızı bıraktım anneme. Maksat sabahlara kadar içip dağıtmak. Öyle de oldu. Sabahlara kadar gezdim. Eve kendimi attığımda ne üstümde montum, ne sırtımda çantam, ne de cüzdanım. Allahtan telefon elime yapışıkta onu kurtarmışım.

Aynaya bir baktım burnumun üstü yarılmış, kafam acıyor, böbreğime baktım yerinde. Ona da şükür. Bizzat benimle eğlenip eve bırakan arkadaşlara sordum "ne oldu lan bana" diye, valla bizde bilmiyoruz çok eğlendik diyip duruyorlar.

Kendime yaptığım otopsi sonucunda, arkadaşın evindeki su sebiline kafa üstü uçmak suretiyle yaralandığıma karar verdim. Üstüm başım birilerinin (canlarım benim saygılar) arabasında, cüzdanım taksicide, gururum yerlerde kaldı. Ulan ne iflah olmaz eğlence anlayışım varmış ya. Levent Kırca tiplemeleri gibi içmenin ne alemi var. Salon kadını ol arkadaşım biraz. İki kadeh şarap içip "ay şekerim valla çarptı" desene sende.

Neyse çok eğlendik diyorlarsa çok eğlenmişizdir. İyi de moral oldu. Annelik kılıfından çıkıp serserilik yapmayı özlemişim. Burnumdaki yarık geçene kadar bazı alkolik hareketlere katılmayı düşünmüyorum. Haftasonları kuzenleri çağırıp çay, gazoz eşliğinde tombala falan oynarız artık.

İki yaş sendromu bekliyoruz hocam. Millet ağzından düşürmüyor. Ay çok inatçı, ay kendini yerden yere atıyor, istemem anne, gelmem anne. Bizim bunlarsız günümüz geçmiyor ki. Bebe kendini bildi bileli sinir krizlerinde. Öyle de alışmışım ki buna rağmen şunu diyebilirim "yani bizimki sakin şekerim". Sakin dediğim oyuncağını elinden alırsan gözünü oyar manasında. Anneme sorsan ben melek gibi çocukmuşum. Kundakta bebekken ağlamaz, sızlanmazmışım. Dayım sesimi duymak için kolumu mıncırırmış.

Yani usluymuşum. Ne sendrom ne birşey. Eline ekmeği ver, köşede bebeğiyle oynasın. Artık bunun babası ne menem bi bebeyse, ne uyuz, ne huzursuz ne haylaz bir bebeyse, o safi pür güzelliğini benden almış kızımın huyları dağdan inmiş çakal yavrusu gibi. İki dakika akıllı ol diye tam çarpacam ağzına, yüzüme bakıp bir gülümsüyor, böyle cennette papatya toplamaya çıkmışım, beyaz eteklerim uçuşuyor gibi hissediyorum.

Şaka lan şaka. Tam çarpacam ağzına iki tane, olm diyorum okumuş eğitimli insansın yakışıyor mu sana diyorum, kıza vuracağına git babasının ensesine patlat bi tane diyorum. Ondan sonra film başlıyor zaten.

Macera, aksiyon, gerilim, drama ne ararsan.

Kim korkar iki yaş sendromundan..

mobil hareketler
Location:Ev

Monday, November 4, 2013

deneme

Annem geldi annem. Artık bolca gezdim tozdum yedim, içtim yazıları yazarım. Umarım. Aradı yoldan "akşama ordayız" diye. Davet bekliyor tabi, evleri kaç zamandır kapalı, yemek yok, ışık yok. "Ayol yemek yaptım, önce bize gelin, yiyip geçersiniz" dedim. Alışık olduğum o memnuniyet sesiyle "eh peki madem akşama sizdeyiz meheh" dedi canım benim.

Adama dedim koş markete, sebze, meyve ne buluyorsan kap gel, ziyafet vericez. Ne yapalım dedi. Anam, babam geliyor artık kuş sütü, erik pekmezi ne buluyorsan getir masaya. Benim elimden çiğ köfte gelir dedi, e iyi ben de lazanya yapayım, iki de salata oh mis. Menü hazır.

Bunlar arabadan iner inmez tuvalete koşar, yoldan geliyorlar, hazır bu bahaneyle banyonun patlak ışıklarını tamir ediver dedim. Oflaya poflaya 3 aydır mumla girdiğimiz lavabonun ışıklarını taktı. Hazırız, bekliyoruz. Kapı çaldı, geldiler, annem altına kaçırmış bile, hemen koştu tuvalete. Babam daha olgun bir davranışla selamlaştı önce, biraz kızı öptü, sevdi, annem çıkınca o da hoop banyoda. Işıkları yanıyor banyonun. Klozeti ortalayıp, aynada kendini görebiliyorsun. İçim rahat yani.

Kızınızın elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağım demişti babama. Popomuz donmadan kombiyi, ayağımıza işemeden banyo ışıklarını yakmaz oldu. Ah anamın evi ah. Sabah lamba patlasa paşa babam öğlene tamirci gönderirdi eve. Nerden nereye..

Yemeklerini yiyip kalktı bizimkiler. Hemen ertesi gün annem aradı. "Kızı çok özledik, akşam doyamadık, yemeğe bize gelin" ay ne demek ayol koşa koşa gelirim diyecekken "baban akşam kızımla torunumu alıp gelsin damat, sende dolaptan eti çıkar dedi" dedi. Dolaptan eti çıkart mı dedi. Uzaktan acıklı bi saz çalmaya başladı o vakit. Baba ocağındaki başı sonu görünmeyen, etlerin, şarabın su gibi aktığı davet sofraları geldi gözümün önüne. Bi de dün akşamki sofra geldi. Etsiz çiğ köfte ve sebzeyle çoğaltılmış 150 gram kıymalı lazanya.

Dolaptan eti çıkartta çocuklar et yesin, sararıp solmuş yavrucaklar, bu adam bunlara bakamamış, evladım gözümün önünde eriyip gidiyor diye nası hayıflandıysa paşa babam. Bi de hastalık var zaten, kızla kuru kuru öksürüyoruz, üzerimizde yere sarkmış yırtık hırkalar. Herifte koç gibi maşallah, hani yemiş yemişte bize vermemiş gibi bi sağlıklı, bi gürbüz. Ah baba ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bizim davetten anladığımız tuvaletteki patlak banyo lambalarının tamiratı.

Hey gidi hey. Neyse akşam gidip et yiyeceğiz. Artık utanması gereken utanır masada. Muhtemelen annem eve dönerken artan yemekleri bi kaba doldurup verir elimize. Boynum bükük alırım. Kızım bu adamla evlenmek istediğine emin misin diye sordukları günü hatırlatır gibi gözlerini dikip bakar bana. Napaydım, 30 yaşında kart horozduk, bunu bulduk, ver şu et dolu poşeti, hadi eyvallah diyip çıkarım. Seviyorum ne yapayım. Aşkın gözü kör.

Neyse siz bunları okurken ben hazırlanıp et yemek üzere paşa babamın davetine hazırlanacağım. Umarım en bol etli yerini benim tabağıma koyar annem. Zira yemeyeli iki ya da üç gün oldu, perişanım. Bunları okuduktan sonra kocamın beni döveceği kesin.

Tabi tabi.

Her blog yazısından sonra falakaya yatırıp otuz kırbaç vuruyor. Yazma diyorum diye bağırıyor, dayanamıyorum yazıyorum, çekiyorum cezamı. Beni ele güne, eşe dosta rezil ediyorsun diye nasıl vuruyor pamuk ayacıklarıma sorma.

Hep senin yüzünden.

Sen okuyup inanıyorsun diye..

Lan sen okusan ne, okumasan ne?

Bana ne.

Hadi

Afiyetle kalın..

mobil hareketler
Location:Ev

Tuesday, August 27, 2013

Tadilattayız!

Anneme geldik. Nispeten iyi vakit geçireceğim, dinlenip hatta eğleneceğim bile. İlk gün yorgunluk, yerleşme, sıkıntı. İkinci gün güzel bir uyku sonrası rahatlama. Üçüncü gün annemin ağrıyan dizinin üstüne düşmesi ve hastane yolları. Sağolsunlar babamla her sene bir kez totolarının ya da dizlerinin üstüne düşerler. Genel kontrol yapılması için bahane gibi bir şey. Zamanlaması pek iyi olmadı.

Annem düşerken çocuksuz bodrum tatili hayalimide yere düşürdü. İki, üç haftaya eski haline dönecek inşallah ama o zaman da benim tatilim bitmiş, eve dönüyor olacağım. Sağlık olsun tabi. Görünmez kazalar, ev kazaları falan filan. Sağlık olsun.

Bu yaz da geçen yaz olduğu gibi valize boşuna havlu, bikini koymuşum. Topuklu pabuç almayı bırakalıda epey oldu. Makyaj malzemesi ve parfüm almayı da bıraktığım zaman artık gidip gerekli ameliyatları olup çocuğumun babası olurum.

Yoo dostum yoo. Daha vazgeçmediğim şeyler var. Eskiden olduğu gibi alışveriş sonrası akşama kadar kuaförde vakit geçirip elbise ve topuklularla yemeğe çıkacağım. İndirimdeki o çanta benim olaca diye hırs yapacağım. Bu yaz neler moda diye dergi karıştırıp işaretlediğim parçaların peşine düşeceğim vs vs. Hayır hayır henüz vazgeçmedim!

İlişkiler de düzene girecek zamanla. Şöyle örnek vereyim; günlerini keyifle geçiren aşık çiftimiz evlerinde akşam yemeği yer, masa toplanır, kız makinayı özenle yerleştirir (acınası bir örnek olabilir belki ama oku önce), adam da elinde alakasız bir tabağı alıp özenle dizilmiş makinaya pat diye koyar. 'Ya kıvanç ya' (tatlıtuğ tabii ki) 'Ne oldu aşkım', 'Ya görmüyor musun aşkım bi düzen var burda yaa!', 'Ah bebeğim, ah yavru kedim, ah mızmızım benim derdine bak, gel bi öpeyim barışalım', 'yaa ben miyim onlar kikiki hadi gel öp o zaman' diye devam edip öpüşe koklaşa bitirilen bir mevzunun bizim evde oynanan hali şu; artık evde ne piştiyse daha tencerenin altı kapanır kapanmaz tabağa konup üfleyerek yenir. Acelemiz olduğundan değil, masaya oturup yemek yenecekse sohbet lazım. Ne gerek var?

Efenim günün anlam ve önemi blogumun bir yaşına girmesi. Yazdık, güldük bu günlere geldik. Kâh uydurma kâh gerçek olayları bir araya getirip zaman zaman evde yazdıklarımdan dolayı kavgalar ederek, zaman zaman karşılıklı gülerek, eğlenerek koskoca 12 ay geçmiş gitmiş.

İç seslerim, hayal dünyam, olaylara bakış açım, gözlemlerim ve çevremdeki insanlarla hayat bana gerçekten komik. Ama dokunsan ağlarım o ayrı. Yakın çevreme sorsan sinirli, tahammülsüz, sürekli söylenen, çekilmez biriyim. Kocama hiç mikrofon uzatmıyoruz. Zoiyle yaşamak diye bi kitap çıkartmayı düşünüyor.

Diyorum ki koca bir yıl hiç bir yenilik yapmadan, kendimi tekrarlaya tekrarlaya yazdım. Kendimden sıkıldım. Daha farklı şeyler aklıma gelene kadar mola. Şablondan bile sıkıldım. Yeni ve daha eğlenceli hikayelerle tekrar yayında olacağım. Beni bekleyin anacım..

Teşekkürler.

mobil hareketler
Location:Özbek

Wednesday, August 14, 2013

Tatil Öncesi

İzmir'den geldim geleli evi düzene sokamadım. Kız oyalansın diye aldığım çıkartmalar heryerde. Donumdan kırmızı zürafa çıktı. Koltuk, kanepe, perde, fayans artık nereye baksan mavi fil, sarı kelebek, yeşil aslan. Ne renkleri öğrendiği var ne hayvanları. Hepsi düt düt. Fil bu kızım, neymiş söyle "düt düt". Tırtıl kızım bu tırtıl hadi söyle "düt düt". Tavşan bu tavşan "düt düt".

Geçen seğmenler parkına gittik. Millet bebesini, köpeğini almış gelmiş. Karşımızda bir kız topluluğu, güzellerde. Bizim bey olayı kaçırmadı tabi "kızı verde azıcık gezdireyim" diye zıpladı yanlarına. Daha örtüyü serip oturmadan gitti. Kızlarda aman ne tatlı ne şeker diye etekleri uçuşarak bizimkine geliyorlar. Fotoğraf çekenler, kucağına alanlar, bizim gurur dolu babaya "aiiyy baba olmak için çok gençsiniz" diye makas alanlar falan.

Ailece parkta romantik birkaç dakika geçiririz diye geldik hale bak. Kızlar arada acıyarak bana bakıyorlar. Bozuntuya vermiyorum, güneş gözlüğü arkasından işte bu süper ailenin mimarı benim selam kızlar diye kafa sallıyorum. Aiiy aynı babası yiaaa diye yakışıklı kaslı kocama göz süzüyorlar.

Evet evet alın götürün beğendiyseniz. Ben de aynı sizin gibiydim. Ay dövmesi bile var çok asi ya çok şeker diye diye al işte şimdi parkta bebesini uyutacak gölge yer arıyorum. Alın hayrını görün. Kaslı, dövmeli. Öyle yani hiç zçmıyor bu adam. Hep o parkta köpeğinizi seven kaslı, yakışıklı adam o hep evet evet.

Yarın evi böylece bırakıp gidiyorum. Valiz bol. Daha önce hep koca koca arabalarla gittiğimiz için sorun yoktu. Uçakla gidiyoruz ya adam panikte. 1 aylık valiz, kolay mı çocukla gitmek. Herşeyi bir valize koy diyo. Oldu gülüm, oldu anam, oldu parkın kaslı, dövmeli yakışıklısı.

İki günlük sevgili olsak "tabi hayatım ben ayarlarım biletleri, valizler sorun değil, sırtına yastık bile koyarım" olacak olay "bu kadar eşyayı kim taşıyacak, katır mıyım ben?  Oha"

Evlenin o parklardaki yakışıklılarla. Acayip süper oluyor valla. Bekarlığa veda partisi çal çal oyna, kına gecesi gül eğlen, düğün, dernek oh çakkıdı çakkıdı derken hepsi bitince göreceğim sizi.

Maroon5 dinleyelim bari.

En sevdiğim

mobil hareketler
Location:Ev

Monday, July 29, 2013

Zoi Number 100

Kız büyüdükçe ben de tuhaflıklar meydana geliyor. O kızlarla oynamasın, şu çocukla konuşmasın diye içim içimi yiyor. Dışarıya yansıtmıyorum şükür. Bir çocuk var mesela annemlerin komşusu. Daha hamile bile değilken elektriğimiz tutmadı. Aramızdaki o büyük itici güce rağmen "ahh banım pek şeker"di.

Çocuk eve, yola, denize boş bulduğu her yere donunu indirip zçıyor. Olaylara tepkisini böyle vermeyi uygun bulmuş. Haliyle dışarıdan birine hoş gelmiyor. Zaten bizim adam pimpirikli. Hatta adamın köklerine insek ilk pimpirenler bunun kanından olabilir. O derece.

Adamın gözünün önünde denize zçınca bu velet, onlar boncuk gibi suyun yüzüne çıkınca ailece tüm bağlarımızı kopardık. E ama komşu çocuğu. Gidip geldikçe görüşülüyor. Geçen geldi yine. Annesinin yapma dediği her şeyi inatla yaparak dünya saatiyle bir, bana göre ikiyüz yıl süren misafirlikleri boyunca tüylerimi diken diken etti. Bana bisküvi verin, bana çikolata verin, bana muz verin, bu muz çürümüş iyisini verin, bisküviyi paketle verin, şu benim olsun, bu benim olsun diye beynim ısındı.

En son bizim kızın suratına topla şut çekince kulağından tuttuğum gibi hadi evine len diye kapının önüne koydum. Komşu kızlarının derdi de evi kurcalamak. Bizimki bunlarla oynayacam diye merdivenden, koltuktan düşecek, bunlar almış eline benim makyaj malzemelerini süsleniyor. Kızla ilgilendikleri yok. Eve girene kadar hadi oynayalım, oynayalım eve girince kızın suratına bakmıyorlar. Dertleri kapalı çekmeceler.

Ben komşu çocuklarını evden kovmaya başlayınca annem de beni izmir'den kovdu. Haklı. Annenin evindesin uslu dur di mi. Hatta hızını alamadı babanıda al git diyerek valizlerimizi kapıya koydu. Liseli aşıklar gibiyiz ya tam araba çalıştı artık kesin gidiyoruz, başladı bu gitme, gitmiyorum de ne olur, ağzımdan çıktı da dedim, gitme, valla yeni gelmişsin gibi sevinecem' diye haykırıyor gözler dolu dolu. Burnumu indirmedim ben de, yok artık laf ağızdan çıktı.

Az kaldı gözyaşlarına inanıp, kollarımı açıp valizleri yere atacakken telefonu çaldı; "alo, evet şekerim, otelde yerimiz hazır, yarın giriş yapıyoruz, üç gece dört gün evet, asumanda geliyor, tamam canım yarın görüşürüz, öptüm" Didimde otel ayarlamış daha bizi kovduğu akşam. Babamla baka kaldık. Sekiz saatlik travmatik bir yolculuktan sonra Ankara'ya, evime ulaştım.

Büyük umutlarla geldim. Adam bizi özledi, gezdirecek, bebeyle uzun uzun vakit geçirecek, erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayacak, kızarmış ekmek kokusuyla uyanıcam diye. Aynende öyle oldu. Kuaförden, solaryumdan, alışverişten, kızlarla akşam yemeklerinden, dedikodudan kafamı kaldırıp ay ne oldu kız pişik olmadı inşallah diye arayıp soramadım adamı. Öyle hareketli günler sorma gitsin.

Ev berbat. Şimdi başlasam iki haftaya anca toplarım. Sildiğim yer arkamı döner dönmez toz oluyor. Olsun be kendi evim. Kovan yok söven yok.

Konuşmak bazen o kadar gereksiz ki. Adama üç gündür, evet üç koca gündür diyorum ki bizi şu ormana götür, kızla yürüyüş yapalım hep beraber, çok keyifli olur. Üç gündür. Aynı şeyi. Ayni kelimelerle. Aynı yerden geçerken. Hı diyo, ho diyo, he diyo. Bugün yine aynı ormanın yanından arabayla geçerken "ya bi gün de şuraya gelip yürüsek ya" dedi. Gülümsedim sadece. Ya dedim. Ya. Konuşmak çok gereksiz bazen..

Acıklı mı bitti lan bu 100. yazı.

Hüzünlendim ben..

mobil hareketler
Location:Ev

Sunday, July 21, 2013

Güncel 14

Kıza yoğurtlu makarna yediriyorum öğlen. Büyük bir sabırla başladığım yedirme işi tahmin edeceğin gibi saatlerce uzadı. Gözlerim kararıp ellerim titremeye başlayana kadar dayandım ve sonunda burnunu tıkayıp kaşıkla teptim makarnayı. Bir yedirirken bir de uyuturken harcadığım vakit ömrümün yarısı.

Yedirirken bir yandan çizgi film izliyoruz. Pocoyo diye golf oynayan bir karakter bulduk. Bu çizgi filmlerinde ortası yok. Al çayda çıra oynayan pepe'yi vur golf oynayan pocoyo'ya. 45 derece ev sıcaklığında sabırla yemeğini yedirdikten sonra sallamak suretiyle kan ter içinde kızı uyuttum. Klima olmasa halimiz duman. Saatli maarif takvimi olsa da ne sıcağıymış bu sıcaklar diye okusaydık. Yazar ya arkasında öküz böğürten sıcakları falan diye. Merak ettim yani.

Dün sahile indik, deniz havası iyi gelir diye. Sahil dediğimde halk plajı. İki çay söyledik annemle kıza da haşlanmış mısır oh. Millet sahile bebesinin ne oyuncağı varsa toplamış gelmiş. E biz yeniyiz tabi. Kürek ve kovadan başka erzağımız yok. Kimin elinde oyuncak varsa ona yapışıyor bizimki. Biri bakar, diğeri ağlar, öteki ona taş atar, kızlar bebeğini vermez, oğlanlar itiş kakış. Oyuncaklar bitti dondurma krizi bu sefer. Haydi bütün sahil dondurma sırasında. Rahatlarız diye indik eziyet oldu.

Bize yine en iyisi evde leğene su doldurup idare etmek. Gerçi aklı ermeye başladı. 'Gak hadi düt düt' diyo sıpa. Seneye bu sefil hayattan kurtulup bol yıldızlı bi otel tatili yaparız artık. Bizim adamda hiç sevmez otel tatilini. Sırt çantasıyla dağ bayır gezecek illa. Evlenmeden önce hilton'da yemekler, yurt dışında tatiller, evlendikten sonra 'cacıkla karnıyarık yapta yiyelim' diyip tatile anneme yollamalar.

Diyeceğim o ki flört dönemini uzun tutun. En halinden memnunu bile çocuk iki yaşına gelmeden boşanıyor. Bizim kız bu kış iki olacak. Ben şimdiden mal mülk hesabı yapmaya başladım. Garajdaki iki jaguar, tekne, istanbuldaki beş dükkan..

Öyle yani başka da diyeceğim yok. Pinterest bakıp kitap okuyarak geçiyor zaman. Evde 4 tane klima var. En mühim noktadaki cortladı. Neyse ki ev dağın eteğinde. Nispeten esiyor da hayatta kalıyoruz.

Şuraya kıvrılıp uyuyayım ben.

Hadi.

mobil hareketler
Location:Özbek

Friday, July 19, 2013

İzmir Rapor 2

Yorgunluktan geberdiğim şu saatlerde, kızın gün boyu ısırıp tükürdüğü meyveleri harmanlayıp sodayla kaşık kaşık götürmekteyim. Muhteşem formumun sırrı işte bu. Sabah kızdan kalan ekmek ve yumurta kırıntıları, öğlen tabakta bırakılan iki kaşık pilav, ısırılmış köfte ve mama sandalyesine yapışmış yoğurt parçaları, akşamda gün boyu yerden topladığım tükürülmüş meyve parçaları.

Geçen gün balkon camında iki gün önce kendime hazırlayıp içmeyi unuttuğum kahvemi buldum. Hangisini içebildin ki zaten? Sen kahveyi al, otur başında ağlamaya başla. Sinirlerim iyice bozulduysa. Lavaboda çay, yatak odasında su, cam önünde kahve.

Neymiş efendim çocuğun tüm hataları ailesinden kaynaklanırmış. Şimdi gidecem pedagoga, öyle, böyle, şöyle diyecem o da bana özetle "armut dibine düşer hamfendi, siz önce kendinize bakın" manasına gelen uzun ve sıkıcı bi konuşma yapacak ha! Yok efendim. Ben hiç o toplara girmeyeyim.

Önümüzdeki on yıl duymak istemediğim ama en çok duyacağım cümle 'siz rol modelsiniz, sizi taklit ediyor'

Annem iyice yıldı. Ne evi silip süpürüyor ne çamaşır yıkıyor. Baktı ne kadar toplasa, temizlese de sonuç aynı haklı olarak bıraktı. Yemek yapmayı bırakmadı henüz. Onu da yapmazsa sefiliz. Geçen gün kızın minnak çoraplarını çitiledim lavaboda. Olmuşsun zoi dedim kendime. İyice olmuşsun sen aferin.

Sabahın 6:15'inde kalkıp biricik eşimi havaalanına bıraktım. Erken kalkmanın da ağır tahribatları oluyor malum. Ordan bir arkadaşa kahvaltıya gittik. Gittiğimiz ev bir oda bir salon. Klima var ama tasarruf amaçlı olarak evde biri düşüp bayılmadan çalıştırmıyorlarmış. Cehennem sıcağında, 2 metre kare mutfakta, çalışan bir tost makinasının yanında otururken sırtımdan akan su ile sırılsıklam oldum.
Annem de günler sonra arkadaşını buldu, hiç kalkacağı yok. Kaş göz yapıyorum ı ıh. Kız olmasa dayanırdım da kıza dur yavrum, sus çocum, elleme evladım derken aniden şuurumu kaybedip hadi size iyi günleeeer diyip çıktım evden. Yarım saat arabada annemi bekledikten sonra doğru eve.

Eve gelince de komşu kızlar geldi. Tımarhane gibi geçen oyun saatinden sonra yine şuurumu kaybedip herkesi evine ulaaaan diye bağırdıktan sonra sessizce yatağıma girip uyudum.

Uykumu aldığım günlerde kedi gibi bir insanım aslında.

Miyav.

mobil hareketler
Location:Özbek

Wednesday, July 10, 2013

Anne Ben Ateyiz Oldum!

Bir haftadır izmirdeyim. Annem, ben ve kız. Araba olmayınca evden dışarı çıkamadık. Köy yeri malum. Gerçi pek çıkılacak gibi değil. Sıcaktan panjurları bile kapatıp oturuyoruz. Kız için leğene su koyduk salonun ortasına. Kendini deniz kenarında sanıyor yavrum. Güneş ve kum yok ama su var. Eldeki imkanlar bu.

Evde bu kadar kapalı kalınca beyinde tahribatlar oldu. Annem etrafta çocuğu kıyaslayabileceği kimse bulamayınca benim çocukluğuma sardı. Bu çok akıllı sen böyle değildin, torunum cin gibi sen hep uyurdun, sen kiloluydun bak torunum ince uzun.

Kardeş şart diyolar ya bazen hak veriyorum. On sene önce doğursaydım kardeşine bakar ol ben de çay içeyim diyebilme lüksüne sahip olurdum. Yoksa şimdi yapayım diye bi isteğim, takatim kalmadı. Annemin yanında bile evdeki halimden farkım yok. Yıkama, yedirme, uyutma, toplama derken annemin moldovyalı bakıcısı gibiyim. Arada alıp seviyor sağ olsun. Hadi hakkını yemiyim sabah uyanınca eline tutuşturup iki saat fazladan uyuyorum.

Bebenin öğle uykusu iki saat. Benim için en değerli iki saat. Tam ayağımı uzatacam annem 'hadi bi türk kahvesi yap içelim' diyor. Tamam diyorum sohbet koyu. Az şekerli kahveleri yapıp oturuyorum karşısına.  Bir süre uzaklara daldıktan sonra yavaştan başlıyor 'çocuk büyütmek kolay mı bak ben neler çektim' diye.

O uzaklara bakarak anlatmaya devam ederken ben içimden ona 'anne biliyor musun ben ateyiz oldum' diyorum. O ne kızım diyor. Ya işte allah yok, dinler yalan falan. Kızım yapma etme diye dövünmeye başlıyor. Ya anne saygı duy benim görüşüme lütfen diye ikna etmeye çalışıyorum. Yok dövünmeye devam edip babamı arıyor. Babama kız ateyiz olmuş bey diye ağlamaya başlıyor. Ateyiz mi? O neymiş hanım diyor babam. Allah yok diyo, din yok diyo, niçe diyo, birileri bunu kandırmış koşun diye kapatıyor telefonu. Babam bu durumu ailemize yakıştıramayıp on üç yaşındaki kardeşimin eline silah verip git o kafir ablanı vur diyo.

Sonrası malum. Kahveler bitiyor ve annem 'ya kızım işte böyle, çocuk büyütmek hiç kolay değil' diyor. Zaten on üç yaşında bir kardeşim de yok. Keşke olsa. Haklısın anne diyorum, zor.

Zor.

mobil hareketler
Location:Özbek

Tuesday, May 28, 2013

Hadi Parka Gidelim

Düzeni severim ama temizliğe karışmam. Ta ki evde çıplak ayak dolaşan kızın ayağındaki pisliği görene dek. Salon için iki, mutfak için üç, koridor, odalar derkene on kova su ile parlattım yerleri. Sonra kızı uyut, duşa gir, yemek yap, kız uyanınca yedir, sil, topla, giydir derken adam aradı "ne yaptın?"

Ne yaptım. Hadi anlat. Anlatsam dinleyecek mi acaba. Dinlese anlayacak mı. Anlasa benim için üzülecek mi. Ne yapalım kızla evde, işte. Tam da onun düşündüğü gibi evde boş boş oturuyoruz.

On dakikaya geliyorum hazırlanın aşağı inin dedi. On dakika?! Bana en az kırkbeş dakika lazım. Uygun bir dille on dakikanın yetmeyeceğini anlattım. Yıllanmış, üzerine bir de çocuk yapmış ilişkilere uygun bir dille. Sert bir dille.

Altı üstü parka gideceğiz. Şurası kalabalık olur, burası pis, orası uzak diye akşam altı trafiğinde gittiğine gideceğine bin pişman vardık bi yere. Aldı çocuğu salıncağa koydu, hızlı hızlı sallamaya başladı. Trafiğin hırsını çıkartıyor aklınca. Elinde de telefon ne kadar arkadaşı varsa aradı. "N'aber abi, ben de çocuğu parka getirdim"

Sırf şu cümleyi sarf etmek için geldik zaten. Bütün arkadaşlarına tek tek ne kadar ilgili bi baba olduğunu anlattıktan sonra hadi gidiyoruz!" Ya yeni geldik. Tamam işte salladık ya. Babalığı mesai zannediyor. Kızı aldı on sefer salladı, daha ne yapsın?! Biz daha ne istiyoruz bu adamdan. Yarım saat parkta bebeyle oyunlar oynayıp ordan da yemeğe mi götürsün. Yemekten sonra evde yıkamaya mı yardım etsin. Bu akşam ben uyuturum, sen dizini izle mi desin artık yuh yani. Sanki o doğurdu!

Hadi hadi iki gün sonra yine geliriz diye yarım saat sonra tıkıldık eve. Gezip dolaştık mı yoksa dayak mı yedik anlamadım.

Diğer gün akıllandım. Madem bu bizi hepi topu yarım saat gezdirecek yanıma mamaydı, bezdi, yedek kıyafetti almam, üstünü giydirip bir su alır çıkarım dedim. Çıktık, yol tıkandı, on dakikalık yere bir saatte gittik. Vardık tam gezeceğiz kız altını doldurdu. Biraz dursun sorun olmaz derken yerdeki pis suya düştü. Geziyoruz tozuyoruz hala eve gidelim diyen yok.

Daha dün oturmamızla kalkmamız bir olmuştu. Demez mi hadi yemek yiyelim. Mama önlüğü yok, kaşık yok, o yok, bu yok, yarım saattir alt bezi dolu. Önceki gün olsa herşey yanımdaydı. Eve gidelim desem dün kalalım diyordun bugün gidelim diyorsun diye hır çıkaracak. Sinirlerim bozuldu, gülerek tamam ya yemekte yiyelim dedim. Bu sefer koskoca avm'de yiyecek birşey bulamayıp döndük.

Hayat zor. Her hafta hamam, masaj, cilt bakımı sonrası alışveriş zamanları tarih oldu. Çocuğun peşinde hizmetçi olduk. Bu kadar söylenip bir o kadar da keyfim yerindeyse yapacak bişey yok.

Efenim sağlık olsun da gerisi hikaye.

Evet canım hepsi hikaye.

Yazan ve yöneten zoiplanet..

Saygılar sunar..

mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, May 23, 2013

Apartman'da Neler Oluyor?

Yöneticinin kapısını çaldım. Kapıyı bir canlı açtı. Bakıştık. Gözleri var. Eee şey ben yönetici beyi soracaktım. Buyrun ben karısıyım. Karısıyım dediğine göre kadın. Gözleri var ve konuşuyor. Demek ki insan. Daha önce böyle birşey görmediğim için hiçbir şeyle eşleştiremedim.

Kocanız nerde acaba. Aşağıda. İyide biz zaten aşağıdayız. Daha ne kadar aşağıda. Korkmaya başladım. Su deposunda dedi. Üst dudağı bıyıktan görünmediği için dediklerini anlamakta zorlanıyorum. Su deposu neden o kadar aşağıda? Yerin kaçıncı katmanında? Buranın daha aşağısı da mı var dedim. Evet evet dedi. Derken de güldü. Niye güldü? Olay yerinden kaçtım kaçacam. Tamam o zaman ben inmeye devam edeyim.

Sular iki gündür kesik. İki gün depodan gelen lağım gibi suya kaldık. Ağzımızı, yüzümüzü yıkıyoruz insaf. Bebek var evde bebek! Musluğu açar açmaz sarı lağım akıyor. Öğürerek uzaklaşıyoruz. Meğer depo hiç temizlenmemiş. Adam durur mu atladı indi depoya. Yönetici, kapıcı, görevli ne bulursa muma dikti. İki saat oldu gelmedi.

Ne kadar uzun konuşulur ki konu hakkında. Tamam depo pis, temizlensin, kimi arayalım, nereye şikayet edelim bu kadar basit. Bekle bekle adam gelmiyor. Kafada kurmaya başladım. Tamam dedim, bizim gibileri alıp su deposunda boğup öldürüyor bu aile kesin. Sıra bize geldi.

Yok dedim, bu hikaye sizin istediğiniz gibi bitmeyecek. Deli gücü geldi bıçağı aldım indim depoya. İn yok cin yok. Bir elimde bebe, bi elimde bıçak. İlk gördüğüme saplayacam. Bi yandan da avazım çıktığı kadar bağırıyorum bizimkine. Tam gardımı almışım, elim havada, bıçaklı gölgem duvara yansıdı ki bizimkinden ses geldi "hayrola ne yapıyon sen?"

Hayatını kurtarmaya gelmiştim. Bunlar metan gazı kafasıyla orda kanka olmuşlar. Erkek erkeğe konuşuyorlarmış, benim orda ne işim varmış? Ulan erkek erkeğe konuşuyoruz dediğin adamın karısının kirli sakalı var be. Gelmesem allah muhafaza yani.

Apartman görevlisi çaldı kapıyı geçen. Elinde bi karar kağıdı, imzalayacakmışız. O ne dedim. Beş numaraya taşınan kadının köpeği havlıyor, herkes çok rahatsız, imza topluyoruz dedi. Valla ben tüm gün evdeyim, hiç ses duymadım dedim. Ben rahatsız değilim kusura bakmayın imzalayamam deyince şaşırdı. Ya senle alakası yok, sen imzala diye ısrar etti. Kararlı ve yüksek bir sesle imzalamayacağımı belirtip kapıyı sertçe kapattım. İnsanlar gerçekten kötü.

Asabiyim bak bu aralar yine. Adam bahar alerjisi oldu. Tüm gün gezdik tozduk, kendisi bu gezme tozma sırasında bir tek araba kullanarak eşlik etti bize. Eve gelince de başım ağrıyor diyip yattı. Ben o sekiz saatlik gezme sonunda eve gelip yemek yapma, kızı yıkama, yedirme, oyalama, uyutma işlerini yaptım.

Cennet annelerin ayağının altında.

Yuvayı dişi kuş yapar.

Ağlarsa anam ağlar.

Saygılar.

mobil hareketler
Location:Ev

Sunday, May 19, 2013

Güncel 13

Ne güzel bir pazar. Neşeyle uyanır genç çift. Baba bebekle oyunlar oynarken anne mutlulukla, adeta bir kelebek gibi kahvaltıyı hazırlar. Ekmekler kızarır, tereyağına cozt diye yumurta kırılır, ıslık çalarak portakal suyu sıkılır.

Neşe ile biten bir kahvaltı sonrası baba bebekle kitap okurken anne etrafı yerleştirir. Bebek uyur ve evde hafif bi müzik açılır, gazeteler okunur, çaylar yudumlanır, öğleden sonra gezmesi planlanır. Kahkahalar, öpücükler havada uçuşur. Bebek uyanır, herkes tiril tiril kıyafetlerini giyer, güneşli güzel havanın tadını çıkarmaya, yemyeşil kırlara gidilir.

Anne şemsiye altında kitabını okurken baba ve çocuk uçurtma uçurur. Mangalda etler, sebzeler pişer bir yandan. Ailece gülücüklerle koşarak yakalamaca oynanır. Bebek kucaktan kucağa havalarda uçurulur. Ekmek arası sucuktan bi ısırık alınır, biralar açılır, bebek kendi biberonundan sütünü içer ve uyuyakalır. Arabaya binip önce uyuyan bebelerine sonra birbirine mutlulukla bakan genç çift evlerine döner ve huzurlu bir pazar geçirmenin keyifli yorgunluğu ile günü bitirir..

Gelelim acı gerçeklere.

Cumartesi akşamı kör kütük içip, sabahın körüne kadar dışarlarda sürten adam, eve geldiğinde yatağa alınmaz. Salonda donarak ölmeye terk edilir. Sabah kalkınca bu sefer salonda ittirilme, tepilme yöntemiyle uyandırılmaya çalışılır. Zar zor yatak odasına sokulur.

Bebeğin rutin işleri söylene söylene yapılır. Artık bebek kucağındayken tuvaleti kullanmayı öğrenmiştir anne. İşi bir nebze kolaylaşır. Bebeğin öğlen uyuma saatinde baba olacak 'değişik' uyanır. Uykusu gelmiş, esneyen bebeği hoplata zıplata sevmek suretiyle canlandırır. Sonra da hadi annesi uyut diye geri verir. Annenin gözleri yakınlardaki ekmek bıçağını arar. Bulamayınca eline geçirdiği bi oyuncağı kafasına fırlatır. 'Ne oluyor ya bu ne sinir?' diye başlayan tartışma karakolda biter. Mahkemelik olan çift, hakimin 'bu kadında iyi sabır var, bu adamı daha yirmi yıl idare eder' kararıyla yaşayacakları başka pazarlara doğru yol alır.

Akşam ben eve geliyorum, sen tuvalete giriyorsun on dakika çıkmıyorsun diyo. Ne yapayım, sen eve geldin diye göndere bayrak çekip marş mı okuyayım?

Ben evde rahat rahat oturuyorum, o gelince de sanki tavır yapar gibi tuvalete giriyorum sanıyor. Bekle bekle, tut tut, beş dakika, on dakika derken bağırsaklar balon oldu. Şaşkınlıktan verecek cevap bile bulamadım. O da kendini çok haklı sandı.

Sen beni evde rahat rahat oturup, yan gelip yatıyorum san, ben de seni işte bi b*k yapmayıp, boş boş oturuyorsun sanayım sonra herkes kendini haklı sansın. İşte ideal evlilik. Kim gülücükler saçıp, keyifli bir pazar geçiriyormuş ya. Reklamlarda olur anca. Tereyağ reklamlarında. Güne gülerek başlayan, ekmeğine yağ sürüp yarısını kocasına ısırtan o mutlu çift.

Çocuğunu büyütmüş, üniversite sınavlarına hazırlayan bir yakınımızı ziyarete gittik. Hayatlarını çocuk odaklı yaşayan bi çift. Daha kapıdan girerken "aaa tüh berkecan evde yok, keşke o da olsaydı" bi dur teyze ayakkabımı çıkarayım. Kapıda devam, berkecan ders çalışmaya gitti, o da olsaydı, çok çalışıyor, bu sene çok kritik. Teyze anladık tamam, nereye oturalım onu söyle.

 Zor bela oturduk, elinde berkecanın fotoğrafıyla geldi "bak berkecan bu, o da burda olsaydı şimdi çok sevinirdi, berkecan ders çalışıyor". Berkecanın oyuncakları, bebekliği, maceraları derken içimiz şişti.

E siz nasılsınız ne yapıyorsunuz diye sorup konu değiştireyim dedim ama ne mümkün; "ne yapalım berkecan ders çalışıyor, çok çalışıyor, bizde onunla çalışıyoruz" diye başlayınca tamam tamam dedim. Tamam berkecan ekseninden çıkamayacağız anladım. Allah sonumuzu böyle etmesin diye dua okudum içimden.

Yanımda sütlaç vardı, bebe acıktı, çıkardım onu yediriyorum "hazır mı o sütlaç" dedi burnunu kıvıra kıvıra. Belli ki hazır olduğu için ne kadar yetersiz, bilgisiz bir anne olduğumu düşünecek. Yok dedim hazır değil, kendi böbreğimden yaptım. Akşamdan çıkardım böbreğimi, şekerli suya yatırdım, sabah süte bandırıp....

Bu arada 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

Gülüp eğlendiysek dağılabiliriz.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, May 15, 2013

Zeytinli Poğaça

Adama zeytin al dedik adam zeytinciyi soymuş. İki buçuk kişilik aileyiz, neremize yiyelim bir tencere zeytini? Hepsinden azar azar koy demiş herhalde, çeşitte çok olunca. Neyseki evde benim gibi pratik, zeki, hamarat, ekonomik, düşünceli, yaratıcı, ince belli, buğday tenli, yeşil gözlü birisi var da sorun olmadı.

Kısa zamanda tüketebileceğimiz kadarını ayırıp geri kalanını kek, poğaça yaparım dedim. Yemek bloglarını araştırıp iştahım iyice kabarınca kırdım üç yumurta kaseye, üstüne de yoğurt. Gerisi macera. Kabartma tozu yok, karbonat yok, soda yok, un az, pişirme kağıdı bi karış.

Zaten on beş kilo zeytini çekirdeğinden ayırıp dilimlemişim, öyle psikopat bi durumdayım, elimde bıçakla balkona koşup polis çağırın kesecem kızımı, kabartma tozu bulun bana, kesecem kızı diyorum diye bağırmak geliyor içimden. İşte neyse ki sakin, mantıklı, oturaklı, pratik, zeki, esmer, uzun boylu, mavi gözlü bi kızımda böyle kaos ortamlarının üstesinden rahatlıkla gelebiliyorum.

Dahiyane fikirlerimle önce pişirme kağıdı olayını ne yapacaz diye düşündüm. Madem kağıt küçük sen de küçük fırın tepsisi kullan dedim. On seferde pişirirsin ama pişirirsin. Un az o ne olacak. Evde una benzer ne var? Mısır ve galeta unu var. Hah dök içine dök. Kabartma tozu olmadan nasıl olacak. Ya dök ordan kuru maya. Mayanın son kullanma tarihine gözüm gitti. Annem çeyizime koymuş herhalde bu mayayı. Ya da düğünde takmışlar ne bileyim. Mayanın ilk keşfedildiği zamanlar öyle düşün. Dökmedim. İşler iyice sarpa sarmaya başladı. Tüm malzemeyi çöpe atsam adam sormaz mı onca zeytini ne yaptın diye?

Başka maya var mı diye baktım. Bir poşet daha buldum. Eh onunda tarihi kızın doğumuna yakın. Battı balık yan gider diye döktüm. Şimdi fırında pişemiyorlar. Yarım saat oldu hala aynı şekilde, tavırlarını hiç bozmadan kusmuk şeklinde pişmemeye devam ediyorlar. Elektrik sayacı dansöz gibi göbek atıyor ama ı ıhh pişmiyor.

Git bakkala, al ne gerekiyorsa yap di mi. Senin neyine icat? Çal komşunun kapısını bi kabartma tozu iste. Gerçi komşu da yabancı. Kabartma tozunu anlatmak zor olabilir. İee şieey i am baking dı keyk bat something going vırong ken yu help mi tu put yor hendz ap in the air diye brek dans yapmaya başlarmışım. Adam da polisi çağırır ve ben de ait olduğum yere, ruh ve sinir hastalıklarına kırmızı halıyla, davullu zurnalı girermişim. Tövbe.

Geçen de aynı zeytin gibi yedi yüz kilo erik almış gelmiş. Kamyon yanaştı apartmana boruyla camdan döktüler eriği. Bir de sulu, bir de güzel. Koydum dolaba, soğusun da akşam yeriz diye. Diyetlerde de erik sınırsız. Kilo yapmaz, zart yapmaz, zurt yapmaz. Ama tuz dökmezsen.

Neyse akşam oldu, bi heves aldım kaseyi dolaptan çenem yerinden çıkana kadar yedim. Üstüne de suyumu içtim uyuyacağım. Yatağa iki üç adım kala bi karın ağrısı. Uzandım yatağa, yatmamla kalkmam bir oldu. Saat 22 sularından gece 02'ye kadar tuvalette fayans saydım.

Benim zeytinli poğaçalarım hafiften kızarmış. Tadı güzel olursa tarif veririm.

Benden haber alamazsanız, artık nerde olduğumu tahmin edip bi hayır duası okumaya gelirsiniz. Çiçekte getirin. Kuş kabı da yapsınlar mezarıma. Taze suyu eksik etmeyin. İyi kızdı diyin. Son şakasını yaptı diyin. Kabartma tozu olsaydı şimdi yanımızda olurdu diyin. 40ımda taze poğaça yapın yiyin. Ardımdan tüm yemek blogları kapansın. Pastaneler kepenk indirsin. Maya üreticileri sınır dışı edilsin.

Artık siz ayarlayın işte. Kanımı yerde bırakmayın.

Hadi kalın sağlıcakla..

Aslında tek istediğim lezzetli bir poğaça yapmaktı.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, May 8, 2013

Bu Benim Hayatım

Sabahın köründe kalkmışım bez temizliyorum. Her zamanki gibi gözüm yarı açık, ağzımın kenarında kurumuş salyam duruyor daha. Üstünü değiş, yemeyeceği kahvaltıyı hazırla, masaya oturt, burnunu tıka, ağzına yumurta sokmaya çalış. Kendime kahve yapmışım ama nerde kim bilir. Bir yerlerde soğumaya terk etmişim.

Uzağı görecek kadar açılmamış zihnim. Bebenin ağzı diye saçına sokuyorum kaşığı. Topla, kaldır, temizle derken yerdeki elli tane oyuncağa basıyorum. Düşe kalka bitiyor seans. O esnada biri gelip ne yapıyorsun dese uyuyorum diyeceğim. Öyle çünkü. Uyuyorum ben. Otomatik pilot devrede.

Annem bahçe suluyor. İçeri girdiğinde bu kızın hali ne diyor. Kıza bakıyorum üst baş perişan, saçları gözünde, ayağı çıplak, elindeki ekmek her yere saçılmış. Mutfak ayı saldırısına uğramış gibi. Salon sehpasında boklu bez, yanında geceden kalma elma artığı. Bu kızın hali ne diyor? Asıl soru bu kız kim olmalı.

Arkadaşlar ben uyuyorum. Bakmayın gözlerimin açık olduğuna. Hiç birşeyden haberim yok. Hangi kız? Sen kimsin? Bura nere? Uyuyorum ya ben!!

Bebe ayaklanmadan evvel çok iyiymişiz gerçekten. Koy kanepeye, yap işini. Her yer derli toplu, yap kahveni, al yanına kızı sohbet ederek iç. Bir ay oldu annemle. En sonunda kocan seni sevmese çekmez dedi. İltifat mı etti? Ne güzel kocan seni seviyor, beraber mutlusunuz falan mı dedi?

Adam da beni ara ara gördüğü için mi katlanıyor acaba? Geçen telefonda 'ben evli miyim, cocuklu muyum anlamadım' dedi. Bak ne güzel işte adamı hiç sıkmamışım. Erkeği sıkmayacaksın derler ya. Arada böyle kovana kadar annene kaçacan anlayacak değerini. Annen kovmaya yakın valizi toplayıp hop kocanın yanına. Gamsız, tasasız bi hayat. Herkes beni seviyor kafası.

Son günlere yaklaştıkça annemin git artık baskısı artıyor. Gelecek planları yapıyor. Aysel hanım tur düzenliyor ona gidiceğim, temmuzda günüm var ne pişirsem, indirim varmış mayo alıp gümüldüre gideceğim fln fln.

Babamla telefonda konuşuyor bugün. Bi ara sesi kısıldı; gel, her yerim ağrıyor beni bi kaplıcaya götür dedi. Orada atlayıp 'ay ne iyi olur valla omuzlarım taş gibi haftaya kesin gidelim kaplıcaya' desem düşüp bayılacak. Evet anne evet sırf seni sinir etmek için ikinci çocuğu düşüneceğim.

Arkadaşına gitti hanım efendi. Sims oyunundaki gibi soşılı azalınca arızaya bağlıyor. Banyosunu yaptı, kokuları sürdü, örgüsünü aldı, bana da 'yerleri viledala' diye komutunu verdi gitti. Arkamdan bir ay kaldı elini beze sürmedi diye laf etmesin.

Hem 'yapma valla ben yaptım da ne oldu kıymetimi bilen mi var' diye öğüt veriyor hem de 'melahatin kızı annesine iş yaptırmıyor, hem çalışıyor, hem okuyor, üç dil biliyor' diye azarlıyor. He ne oldu o kadar hamarat o kadar bilgili de evde kaldı işte. Şimdide bilmem ne kursuna başlamış. Ay çok kıskandım. Hep örnek gelin olsam da düğün dernekte millete parmak ısırtsam diye hayal etmiştim.

Tühhh!

Ah ulan melahatin kızı.

Çaldın lan hayatımı..

mobil hareketler
Location:Özbek

Monday, May 6, 2013

Son Ki Üç Dört

Marketteyim, ne bezi almakla bitiyor ne sütü ne sebzesi, meyvesi. Ağzından girenle altından çıkana gidiyor sermaye. Bari yese! Tavuğun altından alıp tereyağına kırdığım yumurtayı beğenmedi. Ananesi ekmeği çaya batırıp verince bayılıyor ama. İyice köylü bebesi oldu. Biberona beş şekerli çay koyup eline tutuşturayım ben de öküzle saban sürmeye çıkayım. Mis gibi bostan sebzelerini ısırıp ısırıp tükürsün, meyveleri oyncak etsin, ete, süte ellemesin. Ben hala market kasasında trilyonluk alışverişe imza atayım.

Kasap reyonuna gittim, kemik alıcam. Sıra var bekliyorum. Arkadaki abla iyice bi süzdükten sonra 'bebek mi var' diye mini-diyaloga girdi. Evet evet diye alıp giderken kemiğimi 'onları suda kaynatın, suyunu poşetleyip dondurucuda saklayın, çorbasına katarsınız' dedi. Uzun uzun cümleler kurdu. Yanından koşarak uzaklaşırken arkamdan 'benimki de sekiz aylık köfte veriyorum siz de verin' diye hala üzerime bilgi atıyordu. Sordum mu ya sordum mu? Bu kadar bilgiyi nasıl taşırım hiç düşünmeden niye? Herkes acayip.

Her viyakladığında 'ay ay ne oldu' diye kucaklayan ananesi sayesinde ilgi manyağı olan küçük kızımı eve döndüğümüzde büyük bir sürpriz bekliyor olacak. En az üç dört günlük uzun ağlama krizlerinden sonra çok gerekmedikçe kucağa alınmamak, burada yaşadığı süper star hayatının bittiğini idrak ve kabul etmek zor olacak. Anneme yapma, bebeye sus demekten yıldım. Barbarlıkla suçlandım.

Beş ay sol omuz turizm olarak 7/24 hizmet verdim. Unutuldu o günler. 'Ben sizi hiç ağlatmadım' diyor annem. Ne oldu ağlamadıkta profesör mü olduk? Bak iş yok güç yok adamın eline bakıyoruz. Ağlayıp avukat, hakim falan olsun da kocasından oryal parası istemesin.

Haftaya evimdeyim. Bir dolu iş beni bekliyor. Gelmeden kadını arayayım evi temizlesin dedim adama, yok ben temizledim dedi. Durum epey vahim. Evi karınca bastı dedi. Düşündükçe kafamın arka tarafı uyuşuyor.

Gerçi burada gördüklerimden sonra karınca bana papatya gibi görünür herhalde.

Eğlenceli bir müzik iyi gider şimdi.

Diji gimmi the muziiikk...

mobil hareketler
Location:Özbek

Friday, May 3, 2013

Suziyle Hayat No.2

Kağıt tabakları bile yıkayıp kullanıyor! Anne onlar kullan-at tabaklar niye atmıyorsun, niye yıkıyorsun diyorum; e dünyanın parası kızım şunlar diyo. On liraya altmış tane kağıt tabak alıyor ona da çeyiz muamelesi yapıyor arkadaş! Malının kıymetini bildigi kadar canının kıymetini bilse Ajda Pekkan'ı sollar geçer. İşe ilk başladığım zamanlarda kendisine janjanlı bir makyaj seti hediye etmiştim.  Hala saklıyor. Kullanıyor bile olabilir. Kaç senelik set, ben emekli olacam oradan hesap et.

Arkadaşının kızı doğum yapmış ona gideceğiz. Sabah arayayım müsaitse gideriz dedi. Aynı gün gidilmez anne diyorum, kız yeni doğum yaptı ayıp! Sen zaten kimseyi istemedin de sen şöylesin de böylesin de diye bir dolu laf saydı. Ara gör o zaman dedim. Kız kabul etmeyecek. Aradı, kız demesin mi tabi tabi buyrun gelin. Bebesi gazlıymış, uyumuyormuş, müsaitmiş. Öyle herkese gelin gelin dersen gaz olur tabi. Peki gittik ne oldu? Su ikram etti. Sek su. Bilseydik pasta yerine kuru ekmekle soğan kırar getirirdik!

Hemen her gün elektrik kesintisi var. Kız büyüdüğünde 'sen küçükken biz mum ışığında ders çalışırdık' diyecek kıvama geldim. Sular da gidecek diye evde kap kacak, tencere, tava ne bulursam akşamdan dolduruyorum. Artık kendi evime gittiğimde de uzun bi süre elime ne geçerse su koycam. Öyle bi sendrom oluştu. Şofbende bozuk. Helkeyle su ısıtıp yıkıyorum kızı.

Bir koyun güdüp, inek sağmadığım kaldı. Ama gezmeye giderken bi gör. Tak takıştır, süslen püslen. Havalı havalı tak gözlüğü, bas parfümün iyisini. Sanki az önce leğendeki suyla tuvaletten b*k temizleyen ben değilim. Ne münasebet.

Evdeki tüm deterjan ve sabunlara su katmış. Duş jeli, her ortasına geldiğinde su katılmaktan aslında duş suyu olmuş. Sıvı sabunun en sıvısı bizde. Deterjanların son kullanma tarihi çocukluğuma yakın. Böyle böyle zengin olduk herhalde.

Ben üretici olsam su katıldığında kendini imha eden kutu yapardım. Yoksa bir kere alan on sene kullanıyor. Batar lan adam. Flaş flaş flaş; ürünlerine su katıldığı için bir kereden fazla satış yapamayan firma sahibi fabrikayı ateşe verdi! Bundan sonra su işine gireceğini açıkladı. Ev Hanımları Örgütü 'tutumumuz değişmeyecek, gerekirse suya da su katarız'' dedi!.

Bak bu elektriksizlikte oturdum sırf gülüp eğlenelim diye şarjımı %60'lara düşürdüm kıymetimi bil!

Hayırlı cumalar.

mobil hareketler
Location:Özbek

Tuesday, April 30, 2013

Sağ Koltuk Sendromu

Durmadan komut veriyormuşum. Sağa dön, arkada araba var, sinyal ver, tümseğe dikkat, kırmızı yandı, gaza bas, camı kapat, kapatma aç! Klimayı ben kapatırım, o açar. O haber dinler, ben müzik açarım. Yavaş gider, gazla derim! Hızlı gider, hop yavaş! Keyfi yerindeyse 'tabi komiserim emredersiniz' der. Sınırları zorlayınca sağda durup arabadan indirir. Ne yapayım, susamıyorum. Hele yol uzunsa al başına belayı. Daha ellinci kilometrede küseriz! Neymiş bisküviyi arabaya dökmüşüm, neymiş ayağımı cama yaslamışım. Uzun yol, nereye kadar küsücez. Yanaktan makas al, gönlünü eyle. Sırf yolculuk zehir olmasın diye barışıyoruz. Arabada uzun yolda sağ koltuk zor.

Şimdi aynısını annem bana yapıyor. Daha arabaya biner binmez 'camları aç araba yanmış'. 'Solda çiçeğim var dikkat et' O çiçek yüzbin yıldır orada ve kimse ezmedi anne. Korna çal çıkarken, araba olur, şurası halime teyzenlerin eski evi,  ileriden sağa dönüp otobana çıkacaksın, vıdı vıdı bıdı bıdı. Hızlı kullanıyorsun, anne otobanda doksanla gidiyorum. Müziği kıs, kız uyudu, annea kız müzikle uyuyor zaten. Şuradan dönecektin, anne geçtikten sonra mı söylenir!

Ev bildiğin antik müze. Hiçbir şeyi atmıyor. Durmadan da alıyor. Tepiş tıkış olmuş. Arada o yokken elime poşet alıp, doldurup atıyorum. Farketmiyor bile. Kırık biblolar, kimin olduğu bilinmeyen nişan, düğün şekerleri, kuru çiçekler, gereksiz kağıt, foto ne bulursam. En az beş battal boy çöp çıkarttım ondan habersiz, daha bir tanesini sormadı nerede diye. En az dört eve yetecek mobilya, çanak çömlek var. Her geldigimde başka koltuğa yayılıyorum eskisin de atsınlar diye. Yok arkadaş.

Geldik mi yine kiloma? Dedim ben en başta ama. İradem zayıf diye. Hala 61'im. Nisan 59 elimde patladı.

Aman ya keyfim yerinde.

Öperim.

mobil hareketler
Location:Özbek

Friday, April 26, 2013

Genetizm

Genetik kusurlarımdan biride el ve ayak terlemesi. Yaz mevsimi bana kabus. Millet ne güzel açık ayakkabı giyip sevgilisiyle el ele geziyor. Bana hayal bunlar. Adamla ilk tanıştığımız yılları düşün. Ağustosun sıcağında ver elini gezelim diyor. Kolaydı. Zaten ayakta çorap, spor pabuç. Bi de yetmiş derece sıcakta el ele tutuşup gezelim ha?

Dakka başı elimi çekip pantolona silmeyi gel de izah et. Arada gaza gelip açık ayakkabı giymeyi denedim. Ayak pabuçtan kayar, parmaklar asfalta sürünür, yürürken vıcık diye sesler. Rezil olmak için en güzel mevsim. Yeni tanıştığın insanların elini sıkma stresi, bu havada o pabuç giyilir mi sorularının stresi, elini tutmak isteyen kocanın yüzündeki ifade. Çok zor çok.

Kışın da aynı dert. Çorap giyersin pişer, çıkarırsın donar. Hayat mı bu! Doğuştan menopozlu gibi ayağımda çorap durmuyor. Fenalık geliyor. Çıkarınca da üşüyorum. Genetik diyeceğim de yedi sülalemde eli ayağı terleyen yok. Kimim, kimlerdenim ben! Nasıl pis bir mirasa kondum.

İnsanın kendi yatağı, kendi yastığı en sağlıklısı. Burada ne boyun kaldı ne sırt. Dört yastık değiştirdim bana mısın demedi. Zırt pırt ilaç içmeyen biri olarak dayanamayıp ağrı kesici yuttum. Eh işte. En rahatlatan rakı oldu. Bünyeye göre iki ila üç kadehte ağrı azalıyor.

Hafta içi sabah 7'den aksam 6'ya elektrik kesintisi yapıyorlar. Bir tek bu köye. Elektrik gittikten iki saat sonra su da kesiliyor. Yani kalktın, tuvalete girdin, sifonu çektin bitti.  E ben diyetteyim diye dünya kadar su içiyorum! Şansa bak.

Elektrik gidince kendimi kitaba verdim. İyi hoş ama çocuk var. Öğlen o uyuyunca okuyorum, kız uyanınca esneme, uyku hali. Kendime gelemiyorum. Benim uyumam gereken saatte oyun oynamamız gerekiyor. Neden çünkü annem geziyor.

Evladım on kiloyu geçti ve hala kucak istiyor. Sol tarafım felç, yastıktan dolayı boynum tutuk. Geçen kalbim ağrıyor diye anneme dert yandım. E benim kadar o da taşıyor. Benim de dedi.

Döküldük bir çocukla. Ne heveslenmiştim hamileyken ikizlerim olur mu diye. Sülalede çok var ikiz. Hepsi birbirinden şahane. Benim harcım değilmiş. Dağına göre kar veriyor yaradan.

İzmir'den selamlar efenim.

mobil hareketler
Location:Özbek

Saturday, April 20, 2013

Evine Dön Sinyalleri

Annem mütemadiyen doktora gidiyorum bahanesiyle evden çıkıyor. Yemiyorum ama yemiş gibi yapıp bekliyorum. Geçen tahlillerimi alıcam diye sabahtan çıkıp iki saat sonra aradı; Ay hiç birşeyim yokmuş, turp gibiymişim, arkadaşlarla kutlamaya gidiyoruz. Oldu, ben akşama kadar çocukla bahçede kum oynayayım o zaman. Burada zamanım doluyor gençler. Oram ağrıyor, buram sızlıyor, şuram zonkluyor diye diye kışkışlıyor beni. Hatta valizleri kapıya yaklaştırmaya başladı bile.

Zaten evin ilaçlanması lazım. Haşere ordusunun üzerinde yaşıyoruz. Geçen bir örümcek gördüm koca adam olmuş. Otuz tane ayağı ile üstüme bir yürüdü, gecenin körü ciyak ciyak bağırdım. Annem oturduğu yerden gayet sakin terliğini bir savurdu yapıştırdı duvara. O kadar büyük örümcek varsa insanoğlu buralarda nasıl ayakta kalmış hayret.

Salyangoz mu, kurtcuk mu, hamam böceği mi ne ararsan var. Kendi evimde iki karınca gördüm diye cama satlık ilanı yapıştırmıştım! Bi de ev kaloriferli ama kaloriferin gazı bitmiş. Burnumuzun ucu donuyor. Artık evine dön demenin bir şekli bu da.

Her tarafım kaşınıyor. Bahçe bellendi, böcekler iyice fışkırdı. İlaç yapılacakta, ev havalanacakta, bi hafta temizlenmeyecekte, sonra köşe bucak silinecekte. Bende hayalimdeki tatili yapıcam. Hey gidi hey.

Bana Ankara yolları göründü. Bas-git Turizm'in sayın yolcuları lütfen bagajları sol taraftan alalım bi zahmet..

Şu grupta ucube turizmin başarılı örneklerinden.

Dinleyiniz.

Tavsiye olunur..

mobil hareketler
Location:Özbek

Tuesday, April 16, 2013

Dip Ses

İyi ki açmışım blogu içimi döküyorum.

Gerçi namım aile sınırlarına girdi gireli hafif bi tedirginlik var. Müstakbel eşimden fazla dert yandım. Ailesi okursa ne kadar eğlenir bilmem. O kadar benzetme, sıfat, yüklem, tümleç yanlış anlaşılabilir. Valla şakaydı diye kandıramayız da.

Kendisinin haberi var, o dedi zaten, yaz dedi, rahatlarsın dedi, bilemedi böyle olacağını. Kibar kibar yazarım sandı çocuk.

Beni bu sanal dünya bozdu. Eskiden ne güzeldi az kişi, öz kişi. Kalabalıkta var olma savaşı veren zoi, çareyi dırdır'da buldu. Şaka şaka. Herkesin bir dip sesi vardır. Vırvır konuşur içerde. Sus ayıp dersin. O içeride söylenir, sen dışarıda hanım efendicilik oynarsın. Eğlencelidir aslında. Arada ona da izin verirsin. Araba kullanırken mesela; yavaş ök*z! sinyal versene sığ*r! yürüsene dav*r! diye dışarı taşar.

Bazen diyorum madem tedirgin olacaktın niye yazdın, madem yazdın niye paylaştın, madem paylaştın niye dırdır ettin, madem dırdır ettin niye kocanı hedef aldın, madem aldın niye yazdın, madem yazdın niye paylaştın, madem paylaştın niye dırdır ettin. Loop!

Aman canım son yazdıklarıma bakacak olursak kendisiyle olan husumetim gün geçtikçe azalıyor. Hatta şimdilerde uzağız diye kırmızı kalpli mesajlar bile çekiyoruz. Seni özledim, nerdesin aşkım, burdayım aşkımlar havalarda uçuyor.

Hepimize maşallah, bravo, aferim, tebrikler ve iyi günner.



Sunday, April 14, 2013

İzmir Rapor 1

Geleli bir hafta oldu. Bebe bahçe görsün, gezsin diye düştük yollara. Neyse 40'ında da İzmir yolundaydı alışık. 3 aylıkken uçakla geldik. Ama ne trajedi. Ne yapacam ben el kadar bebeyle uçakta diye epey dövünmüştüm. Neyse ki halden anlayan insanlarla kuş gibi uçup geldik.

Bir süre sonra rahatlama geliyor insana. Ağlasa da duymuyorum. Hamfendi çocoonuzu susturur musunuz rahatsız oluyorum diyen olsa 'aa ağlıyor mu allah allah ben duymuyorum' diyebilirim. Yine de söyleyeyim, kulağında bulunsun; en tehlikeli insan türüdür 'anne'. Tartışırken fazla şansını zorlama.

Geldik işte bağ, bahçe, deniz, güneş. Kızın enerjisine hiçbir yer yetmiyor, yetemiyor.  İlla park, illa kaydırak, salıncak ve arkadaş gerekiyor! Parkta, bahçede salıncak, kaydırak sırası bekleyip milletin çocuğuna 'hadi canım hadi kayda bizimki de kayacak bak ağlıyor ablası' diyecekmişim. Kader.

Hepsi bi yana gezip tozmak için para lazım. Bir çıkardık, iki çıkardık tamam. Üçüncü gün bari yemeği evde yiyip çay içmeye gidelim dedik, çayın bardakta 20 lira olduğu yere oturmuşuz. İki çaya kırk lira verince annemin tansiyonu düştü. Eve gelene kadar ben kırk liraya ananenin hayrına lokma döktürürdüm köyde diye söylendi. Son zamanlarda piknik sepeti hazırlayıp termosa çay koyup köyün ufacık tefecik parkına gidiyoruz.

Bir haftalık rapor bu. Kilo durumlarını sorma. 59 için hala savaş veriyorum. İnanmazsın spor bile yapıyorum. 59 göz kırpıyor ama sabitlenmiyor. Burada da öyün ekmegi meşhur. Tazecik aldık park dönüşü. Şimdi onu saf zeytinyağına banıp yemek var.

Sus sus girme kanıma.

59'a çok yakınım.

mobil hareketler
Location:Özbek

Thursday, April 11, 2013

Suziyle Hayat No.1

Çok acayip muhabbetlerimiz var annemle. Birşey anlatırken sürekli başka şeyler düşünür. Sen aa ne güzel karşımdaki beni dinliyor diye havaya girmişken konunun ortasında alakasız birşey söyler; "asumanın kızını istemeye gelmişler, kız hostes, artık çalışmaz herhalde, memurmuş çocuk".. Sessizlik. Anne ne alaka ya! 'Yok sende evdesin ya ordan aklıma geldi' Bir kere de lafımı bölme ama ya! 'Tamam anlat dinliyorum' Ay yok heves mi kaldı. Sessizlik. 'Neriman aradı geçen, ameliyat olacakmış'

Kız doğduktan sonra daha bir coştu. Bizim torun, ben büyütüyorum deyip durdu mesela. Tamam azımsanmayacak kadar yardımda bulundun. Ama sen başın şiştiğinde kaçma lüksünü kullandın. Herkes kullandı, benden başka. Ne tatillerinden ne gezmelerinden ne kuaföründen ne sosyal ortamından ne de sessiz kalma ihtiyacını kullanmaktan geri kalmadın. Ben hala banyoya gözüm arkada giriyorum. Ben büyütüyorum diyip durma. Zaaaartt sen büyüttün.

Ben hazır bez zamanına yetişmişim çok şükür. Yine de yaşın yanında kuru da yanar misali; "sabah 4'lere kadar bez yıkardım, altınız pişmesin diye saatlerce kaynatırdım" dinlemekten kurtulamadım. Pişik olsaydım da dinlemeseydim dediğim anlar oldu.

Annelikle ilgili bir dolu sıkıntıyı, zorluğu anlatıp 'hadi seneye ikinciyi yap artık' diyor. Tüy dikeyim istiyor kafama. Kaçıncı çocukta 'tamam yapma, bu kadar yeter' diyolar acaba. Bi tanıdık var peş peşe 3 tane yaptı. Çocukların yaş aralığı bir. Her #kardeşşart diyeni dinledi demek ki. Üçüncüyü doğururken alt tarafı komple alın demiş doktora. Almış doktor.

Yine cok erken değil 23'te abimi 25'te beni doğurmuş. Bankada şef iken, babam "evinin kadını, çocuklarının anası olacaksın" diyince abimle ben olmuşuz. Hala müdür olacaktım yaktınız beni diye arada söylenir.

Saftır Suzi. Hayat zorlamış epey saflığından ayakta kalmış. Sadece güzel şeyler hayal ederek güzel yaşamış. Arkasında 'ay çok fena kadındır' diyecek kimseyi bırakmamış. Karmanın en şık örnegi, kuantumun dibi Suzi..

Ve en sevdiği şarkı..

Canım annem.

mobil hareketler
Location:Özbek

Tuesday, April 9, 2013

Bana İyi Baksınlar

Sana zayıflatan Alman çayından bahsedeyim. Madem gündemimiz zayıflamak, detoks. Bu çayı sabah kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce içiyorsun. Sinameki etkisi yapıyor. Yatmadan az evvel içmen önemli. Gece uyandırıyor yoksa. Tadı da fena değil. Yeşil çaydan daha güzel.

Bu ay annemle beraberiz. Geçen sene bu zamanlar da annemle beraberdim. O zaman bebe küçük ve omzuma yapışıktı. Şimdi yürüyor. Annem geçen sene, bu seneden için, seneye yürür rahat edersin demişti. Öyle bi rahatlık olmadığını bariz. Seneye kitap okur, resim çizer rahat edersin diyor. Muhtemelen seneye de rahat olmayacak. Okula başlar rahat edersin diye uzayıp gider bu muhabbet.

Bebe kahvaltı etmiyor diye on çeşit şey yapıyor. İlla yesin, illa onun istediği kadar yesin ama. Ya bırak yemezse yemez, yapma, o kadar çeşit sunma, gereksiz diyorum. Sen ne biçim annesin, çocuk aç mı kalsın! Şımaracağına aç kalsın evet. Ben öyle çocuğun peşinde tabakla gezen "eski sen" olmak istemiyorum. Hastalanmayacak kadar yesin bana yeter. Biz sana böyle mi yaptık, biz sizi nelerle büyüttük bla bla..

Geçen blogu okuyan yakın bi arkadaşımız aradı. Ama nasıl kibar nası tatlıdır anlatamam. Zoi blogunu okudum, çok güldüm, çok eğlendim dedi, kızarıp bozardım. Aslında tamamen saf duygularla yazmaya başlamıştım valla sonra ne oldu bende anlamadım diye açıklama yaptım. Sonra kocamı arayıp Ceylan da okumuş diye (ceylancım selamlar:)) panik yaptım. Korkma zaten yakında "bu blog yazarın kocası tarafından hacklenmiştir" diye bi yazı çıkacak orada dedi.

Köyde benim yaşıtlarım üçüncü bebelerini de doğurup menopoza adım adım yaklaşırken ben hala #kardeşşart mı onun derdindeyim. Annemin menopoz yaşını düşünürsek şunun şurasında fazla kalmamış. Malum vücuttaki tüm stokları kıza kullandık. Geri kalan -kaldıysa- faydalı şeyi de yaşlılıkta kullanayım diyorum.

Bunların peşinde koşacak, temizliklerini, yemeklerini yapacak biri lazım. Hastalandıklarında bakacak, ayakkabılarını bağlayacak, nevresim değişecek, kapris çekecek, çemkirilecek birisi lazım. O da benim. Kendime iyi bakayım. Yoksa perişan olurlar.

Keşke bu onların da aklına gelse.

Bana iyi baksalar.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, April 3, 2013

Gidiyorum Ben, Sen Hoşçakal

Adam "hazırlan hafta sonu yola çıkabiliriz" dedi diye başladım çamaşır yıkamaya, valiz hazırlamaya. Pek çalışkan, hamarat biri değilim. Hepsi yetişmezse kalanı kirli götürüp orada yıkarım. Ya da aman canım ne var orada alışveriş yaparız. Her şeyin bir kolayı olmalı.

Kız üç gündür uyumuyor. Azı dişler ocağımızı söndürdü resmen. Şimdi sıra köpek dişlerdeymiş. Daha dişler görünmeden stres başlıyor. Bir de çok masummuş gibi isim koymuşlar; süt dişi! Nesi süt dişi bunların ya, ana ağlatan dişleri diyelim. Daha manidar.

Eskiden hamile haberi alınca hiç tepki vermezdim. Usulen hayırlısı olsun der konuyu kapatırdım. Hamileyken hamile haberi alınca duygusallık oluyor. Şimdi ise nerede hamile görsem böyle sarılıp, bağrıma bastırıp vah vaaaah diye sevesim geliyor. Yazık onlara. Heves etmiş ne yapsın. Nerden bilsin. Üreme sektörünün kurbanı değil miyiz hepimiz. Çileli analar nokta kom.

Bu arada 59 oldum ama bir gün oldum. Daha sabitleyemedim. Nefes alınca 60 verince 59 oluyorum. Detoksu 6 gün kaçamaksız yaptım. Ayrıca menüdeki tüm yemeklere bayıldım. Hatta detoks için fazla bile yedim diye düşündüm. Neyse liste devam ediyor ama bu hafta mola.

Geç oldu yatayım. Zaten yatmasam da deterjan kokusundan bayılacağım. Bi tane de sarımsak yedim. Üstüne bi kaşık yoğurt.

Hala sarımsak yiyip yatan kaç kişiyiz?

Cevap verin kaç kişiyiz ulaaan??

Haydin..

mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, March 28, 2013

Güncel 12

Hevessiz, amaçsız, bomboş geçiyor günler. Kız uyurken faydalı birşeyler yapayım diyorum, vazgeçip sadece oturuyorum. Zaman boş boş otururken de hızlı geçiyormuş onu farkettim. Kendimi böyle şeffaf, saydam hissediyorum, birşey yapmamaktan neredeyse yok olacağım.

Koca hafta güzel geçti aslında. Yarın gezilecek yerler var, hafta sonu hava güzel, piknik yapacağız. Ama niye böyleyim bilmiyorum. Sokakta bir kafeye sabahtan oturayım, akşama kadar gelene geçene bakayım istiyorum. Saçları kestirdim ondan mı acaba. Kesile kesile yok mu oluyorum lan yoksa?

Bahar detoksuna başladım. Modern aç kalma yöntemi. Diyette de, sporda da en zor gün 4. gün olur ya. Bu gün detoksun 4. günü. Şeytan diyo git markete, al istediğin ne varsa, geberene kadar ye diyo. Zaten hamilelik, doğum, hareketsizlik derken selülitler coştu boşver diyo. Ye diyo o nutellayı. Ekmeği bana bana ye diyor.

Dayan zoi. Üç gün kaldı. Başka şeyler düşün. Dağıt kafayı. Uyma şeytana. 59'a odaklan. Onbeş sene önce aldığın kota gireceksin. Gardropta üstüne uyan birşey kalmadı. Bak şurada yaza ne kaldı. O istediğin bikiniyi giyineceksin, elinde kokteyl ile çalan müziğe eşlik edeceksin. Yeme zoi, yeme canım.

Gel gitlerle geçiyor günler. Şimdi kalkıp kendime kefirli, vişneli bir karışım yapacağım. Kendisi benim öğle yemeğim inanabiliyor musun. Akşamda aynısının muzlusu. Aralarda çay, kahve, su. Öyle yani. Zor.

Hiç bir şekilde örnek alınmayacak hayatımın kısa gün hikayesini okudunuz.

Şunu da dinleyip dağılabiliriz.

mobil hareketler
Location:Ev

Monday, March 18, 2013

Cinnet Banyosu

Çocuğu bi tutta banyoya gireyim diyorum, tamam hadi tutuyorum gir, çık on dakika diyor. On dakika! Suyun ısınması 5 dakika sürüyor desen kaldı sana beş. Beş dakikada acele acele yıkan bakalım. Onuncu dakikanın sonunda kapı tık tık, annesiii bu durmuyor çık hadi. Girdiğim hata girdiğim. Banyoda keyif yapmak kim, ben kim? Gözümde sabunla alelacele çıkıyorum, daha üzerimde bornozla kızı kucağıma veriyor. Bari yüzüme bi krem sürüp saçımı tarasaydım.

Geçen gün beyefendi evde, ben de sağı solu düzeltiyorum, baktım banyonun kapısı kapalı ama su akıyor. Açtım baktım içerisi buhar olmuş. Suyu açık unutmuşsun diye söylenmeye başladım. Yok dedi unutmadım, suyu açtım banyo ısınsın diye bekliyorum. Efendim, pardon?

Meğer adam girmeden 45 dakika önce suyu açıyor, sıcacık, buhar içinde banyo yapıyormuş. Ben daha sıcak su borusu ısınmadan şampuanlanıp ılık suyla durulanırken bu arkadaş kendine fin hamamı yapıp saatlerce içinde oturuyormuş. Bu resimdeki enayiyi bulunuz?

Kız o korkulan azı dişlerini çıkarmaya başladı. Yaşadığım sıkıntıyı bir ben, bi çeken bilir. Sabah kahvaltı etmiyor, öğlen iki lokma yiyor gerisini tükürüyor, akşam hiç yemiyor, sütle irmiği haşlayınca iki lokma bazen. Geçen akşam yine kafama huniyi takmak üzereyim, köfte yapmışım, pilav yapmışım, çorba ısıtmışım yok yemiyor. Sabaha açlıktan geberip gitmesin diye irmikli mamasını yapmaya başladım. Bebenin ne mızmızlığından ne yememesinden bir haber olan ama illaki her işe burnunu sokmak isteyen koca kişisi geldi "çocuğa irmiği dayıyorsun başka birşey yapmıyorsun bi çorba pişirde onu yesin" diye söylenmeye başlamasın mı..

Ben anlıyorum arkadaş "kocasını üstüne benzin döktü yaktı" haberlerini. Valla bak. Otuz beş yerinden bıçakladığı kocasını testereyle parçalara ayırıp çöp poşetine dolduran cani kadını anlıyorum. Bir sor neden yaptı?

Madem delirdim neden saçımı kestirmeyeyim? Gidip direkt asker traşı yaptırayım. Banyo sürem uzun saça müsait değil. Kimsenin de beni düşüneceği yok. Kendi başımın çaresine bakayım.

Başlarım diyetine deyip iki parça çikolata yiyeyim.

Kimseyi benzin döküp yakmayayım.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, March 13, 2013

Hayallerim, Aşkım ve Ben

Senin için dağları delmeyen, aç, susuz kalmayan adam kadrini kıymetini nerden bilsin di mi. Ne bilecek. Ne zaman evlenme teklif edecek diye bekleyerek geçti yıllar. Etraf "babam niyetiniz ciddi değilse bir daha görüşmeyin dedi" diye rest çekip iki aya pırlantayı takanlarla doluydu. O da benim tarzım değil. Okulum bitsin, askerden döneyim, işimi kurayım derken on yıl geçti. Aşk işte bekliyorsun. Dünyada bir o, bi ben vardım o zamanlar. Şimdi çok kalabalık. 5 milyar insan var diyorlar.

"Uzatmalı aşıklar" listesinde yıllarca birinci olduktan sonra bu muhteşem yaşantımıza kavuştuk. Gelinliğin içinde peri gibi salına salına toz pembe evliliğime adım attığımın ertesi günü "yeni iş kuruyorum, balayına gidemeyiz, nohutlu pilav yapta soğan kırıp yiyelim" dedi aşık olduğum adam. İşten aldığım iki haftalık balayı iznini tencere başında soğan kavurup çorap yıkayarak geçirdim.

Neyse canım. İşini oturttuktan sonra çuvalla para kazanıp gezdirdi sağ olsun. Hala da senede üç, beş kez çıkarız şekerim. Yazları İtalya'nın güney sahillerinde, kışın alplerde mutlaka kayak yapıyoruz evet. Monaco'da, üstü jakuzili teknemizde, şampanya içerek formula1 izleyeceğimiz günler yakın.

Bebenin iki dişi çıkacak diye uykusuz ve yorgun geçen günlerde bir de diyet ile savaş veriyorum. Annem olsa iyiydi. Gezerdik en azından. Evden çıkmayalı epey oldu. Ne bir lokma çikolata ne bir cips ne bir şeker. Evde kaçamak yapacak birşey yok. Uykusuz, yalnız, yorgun ve açım.

Hayal kurmaya devam edeyim bari.

Location:Ev

Saturday, March 9, 2013

Elim Ayağım Alen Delon

Ellerim yaşlandı. Su, sabun ve pişik kremi üçgeninde pörsüdü resmen. Annemin elleri ne güzel incecik, narin. Benimkiler kürek mübarek. Bi de şimdi kuru, kırışık. Yazık. Ellerim niye babama benzedi ki. Hadi elim babama benzedi de sol ayağım niye dayımınki gibi onu anlamadım. Baş parmağın yanındaki parmak niye başparmağın üstünde? Ne çirkin bir görüntü.

Mordoğan'da, yazlıkta yakışıklı bir abimiz vardı. Neyse ki bizi pembe hayallere daldırmadan evlenip göbeklendi. Alain Delon gibi düşün yani. Küçüğüz ya ne yapsa havalı geliyor. Akşam üstü voleybol için toplandık sitenin gençleri, bu abimizde orda, takımlar seçilecek, onlar büyük ya onlar seçiyor oyuncularını. Kızlar grubu olarak bizi seçsin diye gözünün içine bakıyoruz. Elini uzattı ve beni gösterdi. Ben mi? Bana diyo bana! Sitenin en güzel kızı benim, tabi beni seçecek. Kainat güzellik tacımı almak üzere gururla yürümeye başlamışken şu sözleri sarf ettiğini duydum uzaktan "şu pide ayaklı gelsin"!!Artist gibi kızın adı sitede yıllarca "pide ayaklı" diye anıldı. Alen Delon kadar taş düşsün başına! Hatırladıkça harakiri yapasım geliyor.

O yaşlarda herşeye takılıyorsun işte. Elim, ayağım, saçım, başım. Düzgün bi yerin var mıydı diye sor. Kısaca hayır. Tek bildiğim zayıftım. Zayıf ince bi kızdım. Doğumdan sonra yazlığa gittiğimde karşı komşunun baştan aşağı süzüp "vay be zoi sen böyle olacak mıydın" demesi hala kulaklarımda. Ne var ya insan çıktı benim içimden! Yirmi kilo aldım verdim. Ben de böyle mi olacakmışım! Sen hep gemi gibiydin, ben sana dedim mi birşey? Hadsiz pzvnk!

Dünya kadınlar günüydü dakikalar önce. Şu an 9 Mart'a girdik. Hadi ufacık bi faydası olacaksa kutlayayım bende. Biz güne sabah kavga ederek başladık. Öğlene doğru biraz yumuşadı hava. Akşama doğru hafif bi ses yükselmesi, bi itiş kakış derken koca gün bitti.

Ayrı ayrı takılıyoruz. O tv karşısında ben pc'de. Az önce yarım litre sarımsaklı cacık yapıp koydu önüme. Bunları yazarken hepsini içtim. Tek gözüm kapandı. Bayılmadan yatağa geçeyim.

Uykudan önce bir müzikal şarkısı dinleyelim mi tatlı qıs?

 müzikalsiz olmaz..


mobil hareketler
Location:Ev

Monday, March 4, 2013

Yoğurtlu Çorba

Annemin evindeyim. Güneşe uzandım ohh. Kız uyuyor. Annem mutfakta. Burnuma yağda çevrilen salça ve sarımsağın keskin kokusu geliyor. Yoğurt çorbası yapayım diye başladı yine on çeşit yemek yapıp çıkacak belli. Annem de öyle mutlu oluyor ne yapcan. Yola çıkılacaksa hemen fırına börek, termosa çay, misafir gelecekse on çeşit yemek, hasta mısın, hemen nane limon, tavuk suyu çorba. Ne üşenme ne sızlanma. Bravo. Hiç bana çekmemiş.

Yoğurt çorbası yapmak için mutfağa girsem, önce kendime bir kahve yaparım, sonra müziksiz olmaz diye bilgisayarı açarım, açınca biraz sörf yaparım, sonra telefon çalar kızlarla konuşurum, aa tv de birşey var diye oturur iki saat onu izlerim, ya çorba yapacaktım diye dolabı açarım, aa kiviler büzüşmüş deyip onları soyar yerim, sonra tuvalete giderim, ne yapacağımı unuttuktan sonra kahvemi alıp bilgisayarın başında müzik dinlemeye devam ederim..

Armut dibine düşmüyor bazen. Yapmaya çalışıyorum en azından. Hani yoğurt çorbası yapma niyetim var ama kafam dağınık. Hangi odaya niye gittiğimi daha yolda unutuyorum. Girdiğim odalardan çıktığımda, arkama bakıp az önce ne yaptım, oraya neden girmiştim diye düşünüyorum, bulamıyorum.

Aman boşver, güneşe karşı oturdum, ayakları uzattım, sodamı içtim. Malum diyetteyim mide boş. Adamla iddaya girdik. Tığ gibi olana kadar zayıflayacağız. Diyetimizin açılımı; ne yiyorsan az ye diyebiliriz. Bolca da su. Amerikayı yeniden keşfetmiyoruz yani.

Sipariş için görevli kapıyı çalınca kız uyandı. Bizim apartmanda da görevli var sipariş değil sadece çöp alıyor. Sabah ekmekle süt alır mısın diyorum "ben mi?" diye soruyor. Bir süre bakışıyoruz öyle. Soruyu anlayıp hazmetmesini bekliyorum; "Marketten mi?" diyor. Sessiz bakışmalar. Finalde parayı alıp gidiyor. Siparişi de kafasına göre sabah ya da ertesi gün öğlen getiriyor. Rahat adam.

Hep istediğim kafa.

Rahat kafa.

mobil hareketler
Location:Anne Evi

Sunday, March 3, 2013

Pazar

Öğlen kızı uyutup The collection izledik. Gerim gerim gerildik. Klişelerle dolu bir korku filmi. Sırf korktuğum için vıdı vıdı konuşarak adama da rahat izlettirmedim. Bu adam kim, bu kadın ordan nasıl çıktı, arkadan geçen araba kimin, burası neresi, ay ne karışık film diye söylenip durdum. Korkudan fazla bakamadığım için tabi. Konuyu anlamam zor oldu.

Kadını kaçırıp bir kutuya sakladı kötü adam. Olayın içinci dakikasında bayılırdım herhalde ben. Yani gerçekçi olsun biraz bu filmler. Kısa olsun ama gerçekçi olsun. Adam kızı kaçırırken kız korkudan ölsün mesela. Toplam 15 dakika ama inandırıcı. İzlerken kendime sürekli kızım orda set var, yönetmen var, ışıkçı var, çaycı var saçmalama niye korkuyorsun diyorum. Yok olmuyor.

82 dakikalık filmin sonunda kız uyandı. Akşam maç varmış. Bizimki heyecanla arkadaşlarına kaçacağı saati bekliyor. Gidecek ya sevimli koca, iyi baba maskesini takmış sırıtarak dolanıyor etrafta. Geç kaldın geç, aman kaç yetiş maça!

Şu maçları daha erken saatte oynayın arkadaşım ya! Sabah kahvaltınızı edin, gidin topunuzu oynayın gelin işte. Akşam uyku saati maç mı olurmuş? İzlerken iki kadeh içerler şimdi. O iki kadeh beş olur, yedi olur. Sonra çoluk çocuk evde perişan oluyoruz. Evin yolunu bulamıyor kocalar alo!

Öğlen uykusundan sonra akşama kadar çocuk eğlemek zor. Bu gün aldım elime kalem kağıt, yaz kızım diye başladım. Kalemi ağzına, kağıdı çöpe attı. Başarısız bi deneme oldu. Birşeyler öğretmeye çalışmaktansa sevip öpeyim ben bunu daha iyi ya.

Millete sorsan bebesi 8 aylıkken konuşmuş, 10 aylıkken çorbasını kaşıkla içmiş, yaşına girdiğinde alfabeyi sökmüş, üç yaşında muhtar olmuş. Ne kadar seviyorsunuz abartmayı, iki adım önde gitmeyi, ilk benim çocuğum yaptı, ilk benim yavrum okudu demeyi, övünmeyi. Allah akıl fikir versin karşim.

Bir pazar da böyle bitiyor. Adam arkadaşlarına gitti bile. Çocuklar gibi şen, hoplaya, zıplaya gitti. Yarım ağızla "e sizde gelin bari" diye mırıldandı. Daha cevabımı beklemeden kapıyı kapattı. Mahsun mahsun baktım arkasından.

Alıştığım bir pazar.

Her pazar gibi.

mobil hareketler
Location:Ev

Friday, March 1, 2013

Nisan 59

Evladım burun deliklerini keşfetti. Parmak sürekli burunda. Sokabildiği kadar zorluyor. Bilen bilir de bilmeyen karşısına geçip burnumuzu karıştırdığımızı sanar. Bekar arkadaşlara sesleniyorum, bu bebeler burnunu da, saçını başını da elleye oynaya keşfediyor. O yüzden böyle burnunu, ayak parmağını oynayan çocuklar görürsen "şekerim çocuklar evde ne görürse onu yapar iğrenç ya" deme canım benim. Hepimiz keşfederek büyüdük.

Havalar da bi acayip. 200 metre ilerde kar yağıyor, diğer tarafta millet tişörtle geziyor. Herkes salya sümük hasta. Ben ne yapıyorum? Tabii ki en iyi yaptığım şey olan "eve kapanma" yöntemiyle hastalıklardan korunuyorum. Nasıl ki izmirde denizin kenarında 3,5 ay tatil yapıp kızı denize 3 kere soktuysam, koca kışı da dört duvar arasında geçirmeyi başardım. Yine de ateşi çıktı, öksürdü, burnu tıkandı. O kadar olacak di mi ama. Gün geçtikçe rahat bir anne olmaya başladım şükür.

'Kendi evimde yemiyorum ama size gelince iştahım açılıyor' diyor annem. Bunu bana diyenin evinden pasta, börek eksik olmaz. Sabah gözünü bazlama, gözlemeyle açar, akşama kadar makarna, pilav götürür, akşam iki parça somon yer, çayının yanında baklava eksik olmaz. Ama işte bize gelip iki parça faydalı şey yer ve kilolarının sorumlusu biz oluruz. Diyet yaparım hasta olacaksın kızım ye der, yerim bu halin ne biraz kilo ver der. Anne gibi anne.

Nisan 59 ne diye soracaksın. Niyet ettim hamilelik öncesi kiloma dönmeye. Sağlam bir Karatay diyeti ile ben bu işi başarırım arkadaş! Fazla değil, 3-5 kilo için giriyorum bu sürece. Haydi takıl peşime sen de. Kafiye yaptım beğendin mi? Söyle sen de gaza geldin mi?

Sağlıklı, kilosuz günlerde görüşmez üzere.

Byz.

Location:Ev

Wednesday, February 27, 2013

Güncel 11

"Sebzeleri sebzeliğe koyuyorsun sonra orda çürüyüp gidiyor" diyor. Nereye koyayım? Eve saçayım ortadan otlanalım o zaman. Bi de "sebzeleri sebzeliğe yıkamadan koyma" var ki içimdeki psikopatı uyandırıyor. Ağzından bu cümle dökülürken ben onu kafamda çoktan öldürmüş oluyorum. Konuşuyor ama kafası yok mesela. Işın kılıcıyla almışım ben kelleyi, koymuşum tezgaha. Bıdı bıdı bıdı konuşuyor orda. Evet evet diyorum yıkayayım da koyayım. Ben tuvalete saatli giriyorum ama hıyarı dolaba yıkayıp koyayım evet.

Yazma bunları yazma, benim hakkımda yazma diyor. Malzemenin hasıyla evlenmişim, kendi türünün on numara beş yıldız adamısın nasıl yazmayayım. Bu eller taş olur yazmazsam. Yazacaksan da altına "kocam haklı" yaz diyo. Şuurumu kaybetmiş olmam lazım o lafı demem için. Adam bir duş alıyor arkadaş banyo akvaryum gibi. Kabinin içinde mi, dışında mı yıkanıyorsun kardeş? Arkasından banyo yapmak için suyu açmaya gerek yok. Yerdekileri maşrafayla dök kafana. Adamın temizlenmesi bile dağınık. Türünün hası işte.

Bebesi de yemekleri eliyle yiyor artık. Efenim bırakın çocuk döke saça yesin, ellerini kullansın, motor gelişimi için çok faydalı. Ama o ne saçmak o ne savurmak yani. Mama sandalyesinden beş metre öteye yumurta fırlatıyor. Sonra o yumurtaya basıp evi şöyle bi dolaştı mı sen asıl bendeki motor gelişimini gör.

Başka birşey yok. Günün yarısında güncel yazınca anca bu kadar.

Güzel bir gün olsun.

mobil hareketler
Location:Ev
 
Designed by Beautifully Chaotic