Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Friday, June 20, 2014

Güncel 19

Paşa babam evde oturan kız sevmez. Sürekli ya toz alacan ya bulaşık yıkayacan ya ütü yabacan ya çamaşır asacan. Gtünü koltukta gördü mü hemen 'ne oturuyon kalk bi çay koy" der. Şindi bebeyle olunca tabi, biri o işleri yaparken diğeri çocuğa göz-kulak olmak maksadıylan azıcık yayılabiliyor. Annem de tez canlı, hiç oturamaz. Ya da bu adamla 40 senelik evliliğin sonucunda geldiği nokta bu oldu. Bana da bebeyi çayıra salıp tüm gün kelimelik oynamak kalınca tabi biraz göze batar oldum. Ayağımı uzatıp göz ucuyla elleme kızım, yapma çocum, zıplama düşersin yıvrım fln diye işimin hakkını vermeye çalışıyorum. Yine bugün yayılmışım, elimde telefon, gözlerim şaşı olmuş, kız bardaktaki suyu halıya dökmüş oynuyorkene "kalksana ne yatıp duruyon, ananın ayakları ağrıdı, gitte masayı kur, nebçim insansın sen" fln diye başladı. Bekliyorum zaten böyle bişii ya lafım hazır "ya söylödöm annömö ben yöpörüm sen otur diye alla alla yaa bu çocuk düşse müşse uğraş dur aaa oturun bakın o zömön torununuza bıdıbıdı vödövödö" Nalet kızlarının huyunu suyunu bildikleri için ne halin varsa gör diyerek alanımı terk ediyolla. Gerçi annem hala kabullenemiyor bu iş bilmezliğimi. Hep arkadaşlarının kızlarına imreniyo. Sabah 7de kalkıp ev süpüren, öğlene kadar 4kap yemek pişiren, akşam 5çayına kek çırpan, saçma salak diziler izleyen, etek, elbise giyen o hanım hanımcık kızlara. Aileden, yetiştirilişten diyonda hacı aha benim ana-baba da bu ama artık kaç yıllık genler bana tesadüf ettiyse. Sülalede varmış bi koalalık, o da bana şeetmiş. Yıllarımı bu tembelliğimi meşru gösterecek bahaneler bularak geçirdim. Bu da bi kafa yorgunluğu arkadaş. Tamam bedenim tembel ama kafa zehir gibi. Neyse ki bebeden sonra aşırı düşünmeye maruz kalmıyorum. Hatta üste bile çıkar oldum. Alın bakın lan bebenize, torununuza hasta etmeyin adamı, oyun oynayacam ben, aman da sabahlar olmasın..

Sevgili kocam ankarada. Yine bi uzaklık, bi gereksiz hasret, bi aşk mesajları, bi mıçmıçlar felan. Günde 3kez arıyor ayol. Nassın, nabyon, kızımın fotosunu gönder çok özledim. Kendisi çoğ meşgul bi insan olduğu için sosyal medyayı sadece gerektiği kadar kullanıyor. Ben de öyle boş bi insan olduğum için ne yaparım da daha fazla layk alırım diye ora senin bura benim dolanıyorum. Önceleri kızın fotosunu haftada bir felan basıyordum. Baktım kimse kaşıma, gözüma layk yapmıyor, baktım millet bebesinin fotosunu, vidyösünü günde elli kez basıyor, baktım bunnarın 7bin, 10bin takıpçısı olmuş, dedim hee fenofel olmaya giden yol bu zoi. Neyin eksik kızım dedim. Ananın mayışı cebinde, markete veresiye yazdırıyon, ekmek elden, su gölden, e işe yarar bi telefonla beleş internetinde var. Ne duruyon o zaman? Adam kızın fotosunu gönder özledim diyo, vella uğraşamam aç instagramı bak diyorum. Çocuğunu oradan seviyo yazık. Kendisi gayet cool olduğu için laykta yapmıyor. Niye beğenmedin ulan diyorum, iyi çekememişsin! diyor. Afsaddan sertifikası var ya havası 1500. Millet 5s takılıyo, yüz yıl önce aldığı 4s ile benden performans bekliyo. Telefon bu, eldeki malzeme bu arkadaşım. İşte o da anasının mayışını yiyemeyip çalışmak zorunda olduğu için ses etmiyorum. Beleşten tembel tembel nasıl yaşanır, markete girip babamın hesabına yazın diyip 10bira nasıl alınır hiç yaşamamış ki. Anlayamazsınız..

Yaz geldi köyde düğünler başladı. Gün içerisinde başında yazmayla gözleme satan yengelerin hepsi akşam köy meydanında sibel can kesiliyor. Amcaların çoğu akşama kadar kahvede pişpirik oynayıp piizleniyor. Piizlenmek. Bildin sen onu. Amcalar akşam da şeklini bozmuyor. Ama arada önceden birbirine kini olanlar fazla içip birbirine giriyor ve düğün kavga dövüş, jandarma eliyle sonlanıyor. Öyle köy hayatı yaşayayım, ay çoğ güzel yia, ay insanın ruhu temizleniyor felan diyonuz ya hiç girmeyin o işe bebeğim. Bi de haşerelerden ürküyorsanız hiç size göre yer değil. Bana göre de değil ama işte gerek kafa ilaçları gerekse alkol bakış açını farklılaştırabiliyor. Normalde kendi gölgesinden korkan ben, içince ayy negzel örmcekmiş o ay ay ay yerim, onun da bi ailesi var ay ne tatlı ama yiaa diye duygulanıyorum. Sabah uyanıp terliği yabıştırana kadar herkes mutlu. Sineklik denilen aletin verdiği özgüven hiç birşeyde yok valla. Çotankk diye bi indiriyosun kral kim anlıyorlar. Cep şeltoksu hala çıkmadı. Burdan yetkililere sesleniyorum; neden yok? Herşeyi ben mi düşüneyim? Bi ton çakma bilou (sitesi ulan sitesi) çıkmış ünlü bi kişiliğim. Neden bir dolu firmadan al sana 7emekli mayışı kadar para, gel bize akıl ver diyen yok. Harcandığıma değil sizin kaybetmenize üzülüyorum. Neysse..

Köyde de bir miktar sosyal grubum oldu. Kahveye, fala, dedikoduya çağıran komşulara gitmeyip, akşam içen abilerle takıldığım için rakıyı açan zoi nerde kaldın, özledik diye arıyor. Köy halkı rahatsız. Böyle anne mi olur ulan diye. Anne dediğin onlar gibi olmalı. Evin işini halledip fistanınla komşuya maabbete gitmelisin. Erkeklerden dert yanıp ördüğün en havalı dantelleri göstermelisin felan. En kötü "ay bu yaz ağaçlarda zeytin çok şekerim, biz kilosu 25ten verdik kooperatife" diye hava yapcaksın. Hııı hıı tam da bana göre di mi. Gececi abilerle içip, tekneyle balığa çıkmak varken oturup bu seda sayan fanlarıylan uğraşamıyorum. Galiba yine östrojenim düştü. Doktora gideyim yine iğne versinde annemle kanaviçe yapayım, akşam çay demleyip kurabiye yiyerek dizi izleyeyim. Sabah 7de evi börek kokusuyla doldurayım, böreği yemeyip tüküren bebeme kızmayıp "ah yıvrııım ne istiyosun söyle onu yapayım" diyeyim, kocama mesaj çekeyim "sensiz olmuyor aşkım mıçmıçmıççç" diye, annemin boşalan çay bardağını ikiletmeden doldurayım. Kulağım ağrıyor. Yarın doktora gidicem. Bu konudan da bahsedeyim "bilader kulaamı bırah, sen bana işve, cilve, ne bileyim bi hanımlık bi matmazellik şurubu ver" diyim. Bakalım sonraki yazıda bi bakmışsın "aiiyyy müjdemi isterim..." diye başlık atmışım..

Kim bilir..

mobil hareketler

Location:Özbek

Sunday, June 15, 2014

Evcilik Oyunu Kovucu

Köyde artık bir çoğunuzun bildiği komşu kızı karakterimiz var. Biz olmasak bile kapıya dayanıp 'girebilir miyim' diyormuş anneme. Evi dolaşıp çıkıyormuş. Öyle esrarengiz bi çocukceez. Bizim kız büyürken o da yerinde saymadığı için epey boylanmış. Kafa aynı ama. Sabahtan akşama 5kez girebilir miyim diye dayanıyor. Kızceezim de kardeş, kardeş diye delirdiği için evin vip bölümünden, kırmızı halıdan alıyorum onu içeri. Hemen drinkini verip lütfen eğlenmenize bakın diyorum. Evde beklediği oyuncakları bulamayınca şaşırıyor bu. Ne bir bebek ne de evcilik oyunu için gerekli tencere, tava. Neyse ki yaratıcı bi kızceez ki kahverengi boz ayıyı kucağına alıp "hadi bu bebek olsun, onu gezdirip yemek yedirelim" diyor. Canım hadi şarkı falan söyleyin, yakalamaca oynayın ne bileyim bak burda flüt var, şu var, bu var müzik yapın diyorum. Ne dedi lan bu diye bana bakıyor. Koş diyom koş! Yakan top, elim sende, yağ satarım bal satarım, tren var, uçak var, kamyon var ulan?? İki dakika miğdesinden gelen sesle şarkı mırıldandıktan sonra boz ayının altını değiştirmeye başlıyor. Lan olm on sene sonra zaten zke zke yabacan onu, bi git top oynasana la. Başka ne oyun biliyon bilader sen bi de bana dedim. Şarkıcılık biliyorum dedi. Bu şarkıcı olacakmış, evli mutlu çocukluyu söyleyecekmiş, bizimki de hayran hayran onu dinleyip alkışlayacakmış. O da olmadı tabi. Bi hayran kitlesi yaratamadık kendisine. Sıkılıp gitti. İki saatte bir gelip anne rolünü bir türlü oynayamadığı için sıkılıp tekrar gidiyor. Biz örtmencilik oynardık lan. Kuzenim örtmen olur bize matematik soruları hazırlardı. 3kişi harıl harıl soru çözerdik. Spor hocası olurdu, taklalar atardık döt kadar evde. Ha bi bok olamadık o ayrı. Yaşıt olmadıkları için oloor bunlar biliyorum da ne bileyim lan hazzetmiyorum bu durumlardan pek. Ayped vereyim puzzle çözsün ama gidip "sen bebek ol, sen anne ol, akşama şükranlar gelecek, yemek yapalım" senaryosu olmasın mümkünse..

Dönem dönem insanın sardığı şeyler olur ya. Bu aralar ig'ye fena sardım. Lan param var ama eşim dostum yok, yabayalnızım diye kendime iyisinden bi kaç karpuz seçmek için dolanıyorum. Bi de kelimelik oyunu buldum. Oyun iyi güzelde sürekli yenince kimse bi daa oynamak istemiyo benle. Zafer yalnızlık getirir derler ya. Güzellik, asalet, zeka, limitsiz kredi kartları, şatafatlı bir hayat, markalı kıyafetler, pasaportta giriş basacak ülke kalmaması, tapu senetleri için tuttuğum kasalar, holivudda dublörlerim, 7metrelik limuzin, 14metrelik tekne falan hepsi sonsuz bi yalnızlığa sürükledi beni. Ferrarisini satan bilge misali mutluluğu instagramda arıyorum. Neyseki benimle bu oyunu oynayabilen insanlar varmış hala. Hayatı ciddiye almayan, hatta ciddiyeti komik bulan, körelmemiş, kötüleşmemiş, mizahı, hayal dünyası geniş, negatifle beslenmeyen pirezentabıl elemanların zoili hayal dünyası merkezine müraacaatı........

Kız annemle birlikte yatıyor. Sabahlar benim anlayacağın. On, onbir gibi teşrif ediyorum yanlarına. Kimi zaman kızı perişan buluyorum, kimi zaman tertemiz. Annem neye göre uyguluyor bu prosedürü tam anlamadım. Her sabah şu maabbet "günaydın, kız bir yedi, bir yedi ayyy bütün patatesi bitirdi, karnı acaip tok" (çokta umrumdaydı). O öyle tekmil verince ben de tek kaşımı kaldırıp "nası yeaa peynir vermedin mi, hayret bişöö yöe, bu çöcük her sabah itölyön pöynürü yömöyö alışık" fln diyorum. İçimden. Sonra kendime piynir, ekmek hazırlayıp oturuyorum. Ulan o bebe bana bi aç bakıyor, bi lokmalarımı sayıyor, bi yutkunuyor. Yer misin diye uzatıyorum, elimden kaptığı gibi bi köşeye kaçıp yumuluyor ekmeğe. Bildiğin aç la bu. Anneme göre çocuğun tokluk bazı neyse artık. Sekizde kalkmış bebe, saat olmuş onbir. İki saate uyuyacak zati. Ay elleme, elleme o çok tok! Belli belli (e'ler açık). Sonra komşu kızı gelip boz ayıyı emziriyor falan. Böyle bir güne başlıyorum. Bizimki davşan gibi zıplayıp şarkılar söylerken ablası bir köşede ayıyla evcilik oynuyor. Şeytan diyor al o ayıyı, 38 parçaya ayırıp çöp poşetine koy, at ormanlık alana. Bugün tükürük yarışı yaptık misila kızımla. Kim daha uzağa tükürecek diye. Üniversitede de yapıyordum ben bunu. El sıkışmayı öğrendi. Melaba ben şu, tamam mı? diyor elini sıkarken. Gülmekten altıma işeyerek tamam diyorum. Yaklaşık elli tekrar yapıyoruz. En sonunda ağzına iki tane çakmak zorunda kalıyorum. Nedir bu öğrenmelerin tekrarı arkadaş ya. Hapşuruyorum, çok yaşa diyor. Annieee yine hapşur! 35. hapşurmadan sonra kızı zor alıyorlar elimden. Gırtlaana çökmüşüm hapşuruyorum, gözüm dönmüş..

Kızın saçını kesmeyeceksin diye sıkı sıkı tembihledi babası. Bu arada bilogda (sitede ulan sitede) kendisinden 'adam' diye bahsetmeme çok gülüyormuş. Hani yazdıklarım o kadar acıklı ki 'adam' bi buna gülüyormuş. Kızın saçlarını önünden çekecek bi toka bulamaz oldum. Öyle bi teknoloji bulamadım. Ananesi dayanamadı, aldı makası kırrrt! Ay bi rahat, bi kolaylık, bi tarz, bi değişiklik. Herkes mutlu. Fotoğraf yolladım adama. Bak babası negzel oldu filam diye. İki dakikada ömrümü yedi, saçlarımı ağarttı. Vay efenim nassı kesermişim, bi fena olmuş, fotolara bakamıyormuş. Gel sen topla olm o zaman. Bebe gözünün önünü göremiyor saçtan. Bir de ağzına giriyor o saçlar, miğdesi bulanıyor. Kafada osbeş tane toka. Zaten taratmıyor. Kafaya tarağı vurur vurmaz başlıyor "anniiee nabiosun çok ayp yapma" diye. Bu çok ayıp, yapma'yı da ben öğrettim. Parkta, bahçede seni iten arkadaşın ya da rahatsız olduğun bir durum olursa "x yapma, çok ayıp, seni annene söylerim" de diye. Olay bize patladı. Annii çok ayp yapma, seni söylerim! Hee söyle söyle, iyice söyle, git müdüre şikayet et. Allan guççük sıpası ya. Tam böyle totosuna gaste kaadıyla vurulacak kıvama geldi. Islah şart ıslah..

Bunları yazarkende köy meydanında düğün var. Saat 23:30 gümbür gümbür zurna sesleri. Afedersiniz de izmirin kuytu köyünde angaranın yolları dinlemek pek bi manidar oluyor. Gitmeyecem ulan angaraya. İg'den varoş tarzı sosyetik tatil fotolarımı basmaya devam edicim. Abidin ve ben çizgimizi bozmadan keyfimize devam ediyoruz. Ne yazmış bi ara pabucumun kraliçesi "HAHAHA FUCK YOU" haklı...

mobil hareketler

Location:Özbek

Tuesday, June 10, 2014

Yazlıkçılık

Yalıkavak’ta yapılacak şeylerin başında marinayı gezmek var. Böyle fakirliğini damarlarına kadar hissediyosun gezerken. Yatlar, yelkenliler, gemiler, zenginler, şampanyalar, istiridyeler, dolarlar, marklar (almanlar da pişman avroya geçtiler diye ben diyim) havalarda uçuşuyor. Yürüyüşleri bile farklı adamların. Böyle omuzlar dik, burun havada, hep ileri doğru bakışlar falan. Bizde elimizde 50 kuruşluk büyük boy balık krakerle kamburumuz çıkmış şekilde önlerinden geçiyoz. Bodrum’da yazlığımız var diye hava atabileceğim kimse yok ortamda. Havam bi size işte. Ulan bizden de zengini varmış be. İnsan hayret ediyor. Aman canım bunlarınki de hayat değil, plastik şeyin içinde bi oraya bi buraya, hem sallanan şeyde de rahat uyunmaz ki kardeşim fln diye ezmeye çalışıyoz ama olmuyor. Adamın trilyonluk 4 katlı yatının depesinde jakuzi var olm. İçinde çalışan personel var. Kaptanı, aşçısı, uşağı. Aynı evlenip bu çulsuzun eline düşmeden önceki babamın evi. Gözlerim doldu bakarkene. Gönül işte naapcan. Paşa babam olsa seç, beğen hemen paket yaptıralım yavrum derdi. Ertesi gün monaco marinasında elimde henkell rose ile o jakuzide prensesle maabbet ediyo olurdum. Gel gör ki sırf aşık olup evlendik diye evdeki patlak şişme bota üfleyip, fasulye pişiriyoz. Mantık evliliği hocam. Bak negzel programa çıkıp soruyor teyzeler “emekli mayışın var mı, evin var mı, araban var mı”. Bırak hocam sevgi, aşk hikaye bunnar..

Yazlıkta da insan bi çevreci, bi paylaşımcı, bi tuaf bişii oluyor ya. Yemek artıkları komşunun itine birikiyor, efenime söyliim suratta manasız bi gülümseme, komşuya “ay börek yaptık, siz de buyrun” diye tabak götürmeler fln. Angarada da yenmeyen yemek tencereyle çöpe dökülür, yolda peşine takılan ite bi tepik atılır. Neyse yaptım bi tepsi kıymalı börek, yolladım komşuya. Adettendir ya tabak boş yollanmaz. Bahçesinde de envai çeşit sebze, meyve var. Doldurup getirir diye şeediyorum. Bekle bekle tabak yok. İki gün sonra dibimizde mangal yaktılar. Hah dedim zoi, şindi iki kilo pirzolaylan gelir tabak. Gittim hemen salata yaptım, bi ufak rakı açtım, bekliyom. Evin içi et kokusundan durulmaz oldu, tabak yok. Yiyolla da yiyolla. Nabaym makarna haşladım ben de fakir fakir. Neyse sonra annem geldi de bizde yaktık ateşi, koyduk mangala beş kilo bonfile, sabaha kadar burunlarını sızlattık. Valla ben diyim sekiz, sen de on gün sonra tabak geldi. Un helvası kavurmuş teyzem. Malzemeye bak. Un, su, şeker. Ulan kıymalı börek vardı o tabakta ayp be. Yufkasını bile pazardan el açması aldıydım, tanesi bir liradan. Komşuluk ölmüş abidin. Ya da hep bu fakirler beni buluyo..

Bebeyi paylaştık adamla. Gündüz o denize götürüyor, akşam üstü ben parka. Parkta da mecburi maabbetler. Baba-oğul vardı bir seferinde. Çocuk bizim kızla hemen hemen aynı. Adam ingilizce konuşuyor bebeyle. Siz nerden, biz şurdan, o burdan diye başlıyoruz meçbur. Toronto’da yaşıyoruz biz dedi. Sessizlik oldu. Kafamın içinde konuşuyom o sıra ben; toronto nereydi la, ülke miydi, şehir miydi, ulan biliyodum ama, lan bişii demen lazım adama zoi, he biliyom toronto falan de, yüzölçümünü söyle, tarihini anlat, şusu meşhur ya falan de ama bişii de sıçma gözünü seveyim. “Toronto ya şey di mi, ee, şey işte, ııı, ööö, toronto yaa avıstıralyanın başkenti ehiehi” diye. Yok dedi, baştan aşağı cehaletimi süzerken, kanadanın en büyük şehri. Biz ne dedik aq, hindistanın köyü mü dedik. Ha ora, ha bura. Hem yanyana değil mi lan onlar. Hee de geç. Bu ne ukalalık! Komşuyuz şurada, yüz yüze bakacaz. Biz de angaradan geliyoz dedim. Hiç görmemiş angarayı. Görme zaten. Gidin, göçün gavur memleketlere fakirlikten geberin. Adama dedim ben bi daa parka neyim inmem. Sen daha zekisin, sen git salla bebeni salıncakta. Benim coğrafyam yetmiyor bu maabbetlere..

Ev zaten yokuşun başı. Denize ulaşmak için yüz tane, valla saydım tam yüz tane merdiven inip çıkıyon. İnerken iyi de, bebe kucakta o yokuş adamı öldürüyor. Her seferinde ulan satacan burayı, koyacan parasını bankaya, faiziyle her yaz beş yıldızlı otelde tatil yaparız diyorum. Olmuyor. Satacan burayı, alacan bi tekne, o koy senin, bu koy benim gezecen diyorum. O da olmuyor. Satacan burayı, bari denize sıfır bi yer alacan diyorum. Olmuyor da olmuyor. İlla halimize şükredecez. Zaten bir ay tatil yaptım diye millet hasetinden çatladı. Allah mıhafaza iki ay kalacak olsam istifayı basıp krediyle falan düşecekler peşime. Memuriyetini yakacak iki foto koydum diye. Hepi topu aldıkları üçyüz-beşyüz mayış, vebalini ben çekecem sonra. Özenmeyin arkadaşlar bu da zor. Çalışın, kazanın, biriktirin, gelin ucuz bi pansiyonda tatil yapın. Her keseye göre yer var burda. Tatil sizin de hakkınız..

Hem ben izmire döndüm. Alın sizin olsun bodrumunuz..

mobil hareketler

Location:Özbek

 
Designed by Beautifully Chaotic