Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Sunday, September 30, 2012

Güncel 1

Terliğim nerde? Ne bileyim arkadaşım nerde? Senin giydiğin terliği ben mi çıkardım psikopat mıyım, manyak mıyım ben? O nerde bu nerde? Bana mı zimmetli olm senin kemerin, anahtarın, şarjın? Evin 'sorun söyleyelim, aramayın bulalım, bulalım sunalım, sunalım enayiliğimize doymayalım' uzmanı zoi!

Aslında her şey aynı yerde. Eve rahat rahat pislemesi için adama iki yer bıraktım. Biri sandalye üstü diğeri kendi masası. Doya doya saç, savur, dök, devir. Hala bardağım nerde?

Sen biliyon mu benim sarı tokam nerde, tavşanlı patiğim, gri hırkam, kaybolan gözlüğüm? Hani benim gençliğim? diye arızaya bağlarmışım. Tüm gün soruyor hacı durduramıyoruz. Bana üç gün şu nerde deme valla kaplıcaya gitmiş gibi rahatlarım. "Ama sevgilim sen biliyorsun nerde olduğunu mıç mıç mıç".. Sevgilim mi dedi lan o? Anoww. Bana hem de. E hadi bi bakayım o zaman.. Burda ya sığır. Ay pardon. Kör müsün hacı aha ya. Yok bu da olmadı. Canım benim burda işte bebeğim. N'oluyor lan? Yine mi tongaya düştük..

Evde arızalı herşeyin sorumlusu zoi. Televizyon açılmıyor? O tuşa değil şuna basacan! Balkonun kapısına ne olmuş? Kırdım attım manyaam çünkü! Banyonun ampulü niye patlak? İki aydır patlak sen nerde yaşıyorsun acaba! Peynir aldıydım beş kilo? Anama verdim o yedi!

Sen benden evvel bunları kime yapıyordun arkadaşım ya? Kaç kişiyi soktun mezara bu sorularla? Benim kaç yıl ömrüm kaldı?

Temizlik hastası değilim. Tek istediğim düzen. Aldığını aldığın yere koy hasta etme adamı. Akşam bebeyi yatırana kadar ev zaten curcuna. Yatınca saksıya dönmüş kafayla ev yerleştir. Yarın ingiltere prensi gelecek sanki. Ertesi gün dağınık eve uyanmak bütün enerjimi emiyor.

Aynı zamanda adamın asistanlığını yapıyorum abicim. Yarın şunu hatırlat, bunu not al, şurayı ara, bunun numarasını kaydet, zart listesi çıkar, zurt hesabı yap, sabah kahvem sütlü, akşam yemeğim sulu olsun.. Hayatımın bandını bi yirmi sene geri sarmak istiyorum. Aynı kafayla eskiye gidemeyeceksem burdan ilerisi mok ben diyim sana..

Artık haberler güncel. Sabah ne yaşıyorsam akşama yetiştiriyorum. Maşallah olay sıkıntım yok. Dün, bugün ve muhtemel yarınlarımla elim klavyeden kalkmaz. Ha sen okur musun bilmem. Bak bu gün arkadaşlarımla buluştum keyfim yerinde. Keyifliyken fazla komedi çıkmaz benden. Anksiyete tavana vurunca gülersin halime.

Bak bir cumartesi akşamı daha. Bizimki dışarıda serserilik yapıyor. Zaten hep öyleydi. Onu sokak hayatından alıp evcilleştirmeye çalışan salak benim. Nooldu? Benim çeneme vurdu ama bebe özünden bir gram kaybetmedi. Aşık olmuş evlenmiş zoi. Peeehh. Annemin zengin bir arkadaşı beni oğluna istediydi de kolumda dövme var diye vazgeçtiydi. Lan şu dövme olmasa şimdi istanbulda yalıdan sesleniyordum size olm.

Hadi daha fazla uzatıp mevcut hayatımı da başıma yıkmayım.. Hepinize düzenli pazarlar şimdiden.

mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, September 27, 2012

Hormon Duası

Bundan önceki yazılarda bahsetmiştim öyle işveli, cilveli değilimdir. Göz süzeyim, gerdan kırayım olayları bize ters. Islık çalarak yürür, langır lungur konuşur, neabion hacı diye ensene bi tane yapıştırırım.

Hamile kalmadan önce yapılan testlerde östrojen hormonu düşük çıktı diye hap verdi doktor. İşe yaramadı, olanla idare ettik. Neyse hamilelik doğum falan derken şimdi östrojeni bulan mum diksin.

Evde iki tane adam yaşayıp gidiyoruz. Hükümet üç tane yapın diyo da neremizle yapacaz onu bilmemiyorum. Doğumdan sonra cinsiyetleri eşitledik. N'aber topraam, bebeyi bi tut çişim var diye başlıyoruz güne. Bir kankalık, bir amcaoğluculuk aldı gidiyor evde.

Kuaföre gittim geldim etkisi kısa sürdü. Saçları tepede toplayıp zaten eve gelene kadar bozulan ojelerle 'acıktık ya ne yiyek' demeye başladım. Bizimki de zaten kuaförden gelince tuhaf tuhaf baktı. Adam alışmış kankasına. Yaklaşmadı yanıma bir süre. Evde karı var destur! Neyse dedim ya uzun sürmedi.

O kadar kozmetik ürün, onca topuklu ayakkabı, dekolteli kıyafetler. Hepsi kıza çeyiz şimdilik. Acaba oğlum olsaydı farklı mı olurdu diyorum. Zaten az olan hormonu kıza bastık, iliğimiz kemiğimiz kurudu anasını satayım. Erkek olsa belki bu kadar dağılmazdım. Belki.

Yani sayın seyirciler demem o ki varsa bildiginiz hormon duası gelin el ele tutuşalım hayrına iki okuyalım da allah müstehakımızı versin. Yok ben normalim, kocamla hala süper münasebetlerim var diyorsan da açıkla gözünü seveyim.

Bir de olaya batıl tarafından bakalım; aman efenim ikinci olana kadar vücut kendini yenilesin diye hormonlar gelmezmiş, süt veren anneyi hormonlar korurmuşmuş. Ulan adam elden gidiyor hangi koruma? Kim kimi neyden koruyor? Osman abi oldum diyorum alo?

Hayır ben sadece kendime yeter kadarını istiyorum. Fazlasında gözüm yok. Ben yine ıslık çalarak yürüyen, enseye şaplak atan zoi'yi istiyorum o kadar. Zaten zorlasan benden sibel can olmaz. Hadi bi düşün de yazıver..

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, September 26, 2012

Bana Bir Haller, Bir Havalar

Asli görevlerimi eksiksiz yerine getirip, çocuğu babasına bıraktım ve arkama bile bakmadan çıktım evden. Bir daha geri dönmemeyi bile düşündüm. Banane be. Kocaman kız oldu. Babası okutsun, evlendirsin el öpmeye gelsinler artık bana. Temizlediğim boklu bezlerden burdan şam'a yol olur. Beş yıldır evliyim, iki aydır yıkadığım çamaşırı bunca yıldır yıkamadıydım arkadaş. Kendi donumu döndüremedim makinada bunun lekeli üst-başından. Bebeye her öğün üç kat mama önlüğü takıyorum, altına selpak döşüyorum, elimdeki kaşığa bi tepik, ayağından kıçına kadar leke. Yok ya ne dönecem...

Öyle diyorum ama bir telaş, bir acelecilik, bir ocakta yemeğim varcılık, bir ütüyü fişte unuttumculuk. Rahatlasana güzel kardeşim. DNA'sının milyonda birini almış olduğu babası yanında işte. Korkacak bir şey yok. Tamam biraz allaha emanet bir durum söz konusu. Ama bırak şu vicdan işlerini zoi yeaa sen bu diilsin olum. Gaddarsın sen. Bananecisin. N'olacak yaa'cısın. Babası düşünsüncüsün.

Derken bir hışım girmişim kuaföre yangın vaaaaar diye. Artık ne dedim ya da kaçıncı psikopat bakışımı attıysam beş kişi tepemde bişiiler yapıyordu. Biri boyuyor, biri tarıyor, biri yıkıyor, biri kahvemi içiriyor, biri masajda. Şaka lan şaka. Kahvemi kendim içtim. O kadar da değil. Özlemişim bu hengameyi. Eskiden kuaför sırasında kırk dakika beklese bile bir şey diyemeyen zoi kaplan olmuş haberim yok. Attım bacak bacak üstüne, aldım bi dedikodu dergisi, soktum ayakları sıcak suya. Arada pispis süzüyom etrafı, sallanmayın lan dağıtırım valla buraları mesajı veriyorum falan..

Yan tarafımda yüzünü görmediğim bir kadınceez konuşuyor. Seda Sayana benzetiyorlar beni diyor. Adam da hiç alakanız yok hamfendi diyor. Kadın yani tip olarak değil de hava olarak diyor?? O ney lan?? Kuaför muhabbetlerinden uzağım, yeni trend bu mu?? Yani ben bana benziyorum ama şu aralar biraz kadir inanır havam var. Asarım, keserim, vururum, kırarım. Anlamışlardır da zati..

Çokta bambaşka olmadan ama temiz tertipli bir bağyan olaraktan çıktım. Azıcık gezeyim dedim, iki mağazaya girdim saniyelik. Sonra atlı kovalıyomuş gibi geldim eve. Bizimki uyutmuş bebeyi. Gözlerim yaşardı. Bir de normalmiş gibi "e uyutum işte" demez mi. Ağzının ortasına bir tane çakıp sonra da öpesim geldi. Öyle gel-gitli duygular yaşadım.

Hala da uyuyor azman. Lan birşey mi içirdi ki bu bebeye. Bak şimdi geldi aklıma. Ben yatırınca yarım saat uyumuyor bu. Kesin bi bok var çıkar yakında hacı. Altını da temizlememiştir, bok içindedir şimdi. Meyve doğradıydım onu da yedirememiş. Bak yazdıkça asaplarım bozuluyor.

Ne memnun olmaz şirret bir şey oldum ya. Bu aralar bana iyilik yaramaz. Öyle ruhum kadir abi bu aralar. Bebeyi uyuttum dediğinde "yalannn söylüyorsunnnn yalannn" diye iki tane çakaydım keşke. O zaman görürdüm günümü işte. Valla yakında temiz bir dövecek beni ya hayırlısı. Bak burdan ihbar ediyorum sebebim kocamdır. Sırf gülelim eğlenelim diye ateşe atıyorum kendimi.

Hadi bebe hala uyurken ben bir bira açayım. Saçlarımı savura savura bi içeyim. Kendimi kutlayayım. Ojelerime bakayım uzun uzun. Gaza geleyim iki makyaj yapayım hatta. Hadi iki fıs parfüm sıkayım. Şurdan tuvalete bi catwalk yürüyeyim. Yok hacı o kadar olmadık daha. Yavaş yavaş.

Fazla bekletmedim inşallah. Öperim beybilerim benim..


mobil hareketler
Location:Ev

Tuesday, September 25, 2012

Kahvaltı Monologları

Aç yavrum ağzını. Tavanı seyredip durma kızım, daha ilk lokmadayız, yapma bana bunu evladım. Ömrümü yedin, yut artık çocuğum yut..

Dayım sakın evlenme, hayatını yaşa demişti. Kuzenim evlen ama sakın çocuk yapma demişti. Annem çocuk yap ama işine devam et demişti. Burada Şebnem Ferah'tan bir kuple geliyor kulağıma; "herkes bana dur demiş, kulağım darbe almış, duymamışım"..

Haydi çocuğum hoop uçak geliyor geliyor, aç yavrum, çiğne evladım çiğne, yut çocuğum, bırak kaşığı evladım, sallamasana battık yine anasını satayım, bıktım lan yer silmekten, yutacaksan yut şunu bebeee!.

Saat sabahın 8i. Bu seans en az bir saat sürecek. Şimdiye duş almış, kahvemi içmiş, kuaföre gidiyor olabilirdim. Kızlarla buluşur alışverişe giderdik. Yemek yer, sohbet eder, kısa tatil programları yapardık. Yarın çarşamba, kesin güzel bir film vardır sinemalarda. Haydi şimdiden bilet alalım. Yine kulağımda acıklı bir şarkı "kendim ettim kendim buldum..."

Nerden öğrendi ağzını kapatmayı bu çocuk yaa. Ne güzel ne versek yiyordu. Nerden çıktı bu kahvaltı olayları. İç sütünü büyü işte. Yok yumurta yok peynir yok pekmez. Açmıyor arkadaş "hımmm" yapıyor kilitliyor ağzını. Şeytan sık yanaklarını, sok ağzına kaşığı diyor. Ama yoo yoo modern yöntemler kullanıyoruz şekerim. Yemiyorsa saatlerce bekleyecek kadar modern yöntemler.

Babannemin eline verecen bu çocuğu muma çevirir valla. Bizi çakmakla yaka yaka yedirirdi yemekleri. Ananem yemiyorsak kaldırır giderdi sofrayı. Sonra bir dilim ekmek diye yalvarırdık. Nooldu yemekten mi soğuduk. Hayatımız diyet oldu!

Bak biz çocuğun maymunu oluyoruz da n'oluyor? Yarın o da diyet yapacak. Yapacak aha buraya yazıyorum işte. Şurada kaybettiğim zamana yanıyorum arkadaş!. Ve şarkı geliyor "hem isteyip hem seçtiklerimle yep yeni bir dünya kursam oOoOo..."

Haydi bu son kaşık çocum, ham yap hadi ham, bir aslan miyav dediiii, hadi bak çıngırak teleleyy teleleyy, şşş geliyor bak hoop (zorlama-itiş-kakış) tamaaam aferin çocuğum, afiyet olsun bebeğim.

Bitti. Saat 9:15. İyi bir skor. Babası deliksiz uykularından kalkamadı daha. Zor tabi. Sabaha kadar dertsiz tasasız uyumak yoruyor insanı. Canım benim yaa. Tüm aşıklar için söylüyor İsmail YK "Allah belanı versin.."

Ne o zoi yine mi isyan? Kocandan, bebenden aaa?. Biliyorsun ki yuvayı dişi kuş yapar çocum. Annelik sabır işidir yavrum. Meali; madem bu bokları yedin, s.s. yola devam edeceksin!.

Annemin de hasta olacağı tuttu. Ne güzel veriyorduk bebeyi azıcık nefes alıyorduk. Şimdi tüm gün yıka, temizle, doyur, uyut. Hayat mı lan bu. Ama bir gülüşü yetiyor tabii yetmez mi şekerim. Böyle gözlerimin içine bakıp bir gülümsüyor ki tüm yazdıklarımı silip yüzüme tüküresim geliyor.

Hadi zoi hadi!! Kafanın içinde konuşmayı bırak ve temizliğe başla. Malesef seni kimse duymuyor bebeyim..

mobil hareketler
Location:Ev

Sunday, September 23, 2012

Hızlı Geçişler

Bir zamanlar bir pazar günü vardı. Cumartesi geceden leş gibi içmişiz. Evin yolunu zor bulmuşuz. Üst baş perişan. Dişini fırçala hoop yatağa. Öğlene kadar uyu, duş, pizza, film, nutella. Akşam oldu haydi yatağa.

Ne günlerdi. O zamanlar pazar günü boş beleş geçti diye üzülürdük. Meğer en kral pazar o günlermiş. Akşama kadar yayıl, cumartesi gecesinin kritiğini yapıp kahkahalarla gül, mutfağa sadece su içmek için git, ara ara koltukta uyu, uyan, yemek siparişi ver, aç en sevdiğin filmi, sonrasında sıcak bir duş, hoop erkenden yatağa.

Geçelim;

Hiçbir zaman çıt kırıldım, narin, hanım hanımcık olamadım. İlkokuldan beri kendimin farkındayım. Özlem ve Meltem vardı sınıfta. Ses tonları, saçları, tertemiz elleri, düzgün yazıları, günü gününe yaptıkları ev ödevleri ile örnek öğrenciler. Sanki dünyada bir onlar kızdı, geri kalan herkes erkek. Böyle birbirine uzak aynı cins olamaz herhalde.

Benim tırnaklar kum, taş, toprak içinde, yaka önlüğünün düğmesi mütemadiyen kopmuş, defterin sayfaları ders anlatılırken oyun oynamaktan hep yırtık, saçlar tepemde düdük.

Teneffüste özlemle meltem el ele tutuşup la la laa şarkılar söylerken ben misketimi çalan bebeleri kovalardım. Sonra sınıfta özlemle melteme bakıp ben neden böyle değilim ya diye düşünürdüm.

Annem çok isterdi öyle olmamı. Ne kadar titizlense de sınıfta bitlenen ben olurdum. Koca kalıp hacı şakirle döve döve yıkardı. Sanki biti aldım kafama ben koydum. Olmadı işte olamadı. Matmazel zoi olamadım.

Geçelim;

Ehliyet almama az zaman kaldı. Araba kullanıyorum ama tarla yollarında. Çiftlik var bizim. Dedim ya zenginiz diye. İşte çiftliğin olduğu köyde bir çeşme var. Ben sürekli arabayı yıkayayım diye anahtarı alıp çeşmeye gidiyorum. Hem arabaya iki su atıyorum hem sigara içiyorum.

Bak ama detaylar önemli. Araba çiftlikte çalışan adamın arabası; lacivert kartal, sigaramda kısa samsun! Kot, tişört, terlik, kısa samsun ağızda, elinde kovayla arabaya su atan zoi düşün. Oluyor mu?

Köyün muhtarı babama " senin gız köydekilerin ahlakını bozuyor" diye şikayet etmiş. Sanki çeşme başında bikiniyle araba yıkadık! Neyse ehliyeti alınca arabada, sigarada değişti. Bir daha da inmedim çeşme başına. Bir köy halkı daha ahlaksızlığın pençesinden kurtuldu..

Geçelim;

Aslında isteme gününü yazmak istedim. Ama öyle sıkıcı öyle iç karartıcı ki neşelendiremedim olayı. Şunu söyleyim ama isteyemediler beni. Babam da veremedi. Babanem müdahale edip hayırlı uğurlu olsun demese boka sarmıştı olaylar.

Zaten adam bana evlenme de teklif etmedi. Balayına da çıkmadık. Arabayı da sattı. Ay anlattıkça afakanlar basıyor.

Acilen geçelim;

6-7 yaşlarındayım. Odamda evcilik oynuyorum. Kırmızı plastik fincan takımlarım var. Misafirlerim gelicek, hazırlık yapıyorum. Abim geldi elinde su şişesiyle. Ben de zaten su almaya gidecektim, misafirlere çay diye ikram edeceğim ya. "Al bak sana su getirdim zoi" ah canım benim ne düşünceli çocuk di mi. Abilique!

Meğer şişede çamaşır suyu varmış! Bardaklara döktüm ve hayali misafirlerimle içmeye başladım. Tabi ki gözümü hastanede açtım. Neyse ki yutamamış, kefeni yırtmışım.

Sonrasında aynı olay tekrar ediyor. Elinde su şişesiyle gelen abime güvenip içiyorum. Yine hastane yolları. Bu sefer kesin ölür diye beklerken o da ne yine yutmamışım. Ama ağız, dil, yutak, gırtlak ne varsa tahriş oluyor.

Beşinci kattaki evin pencere pervazına çıkarttı beni. Pencereyi de kapattı. Aşağı düşeceğim ve bu haberi yokmuş gibi üzülecek. Neyse karşı komşu panik halde bağırınca korktu açtı pencereyi. Benim kefen yırtıklarla dolu.

İçi su dolu, ucunda iğne olan şırıngayla su savaşı yaptığı bir zaman kendisinden kaçmaya, saklanmaya çalışırken iğne göz kenarıma saplanmıştı. Çok şeker bir abiydi. Çook..

Çocuklarınıza dikkat edin o yüzden. Öyle birbirlerini sever gibi görünüyorlar ama arkanı dönsen makası diğerinin kafaya geçirir valla. Benden söylemesi..

mobil hareketler

Saturday, September 22, 2012

Korku İçerikli Bişiiler

Ananem anneme hamile ama pek istemiyor. Daha bir yaşında kızı var, teyzem. Hem teyzemle hem evin işleri hem de hayvanların bakımı ile ilgilenmek zor olacak. Yardımcıları falan var ama çok otoriter bir kadın ananem. Herşey ile bizzat ilgileniyor. Neyse, ananem annem karnından düşsün diye elinden geleni yapıyor. Hopluyor, zıplıyor, itiyor, çekiyor. I ıhh..

Bir gece tuvalete kalkıyor. Malum hamileyken gece on sefer çişe kalkılır. Tuvalette kimi görsün; meşhur eli bastonlu, ak sakallı dede! Vay efendim sen bu çocuğu doğuracaksın, düşürmeye çalışmayacaksın, çok hayırlı evlat olacak bu diye bastonuyla bir temiz dövüyor ananemi. Öyle ki rivayete göre ananem tuvalette dayaktan bayılmış halde uyanıyor. Bayılmış halde bulunamıyor çünkü evde kimse yok. Kendi kendine uyanıyor işte.

Niğde'nin hali vakti yerinde insanları. Dedemin restoranı var, gündüzleri adam orada, ananem hayvanlara bakıyor. Manda, sığır, camız. Ananem hamileliğinde biraz fazla yüz göz oluyor hayvanlarla (kendi anlattığı bu) o yüzden annem kapkara ve tüylü doğuyor! Doğduğunda ananem korkmuş ve hiç bakamamış anneme. Sağolsun ak sakallı dede tekrar gelip bastonu ensesine indirince emzirmeye başlamış..

Böyle hikayelerle büyüdük. Aynı sakallı dede annemin de rüyasına girip beni ve abimi müjdelemiş. Tabi ilk çocuk ve ilk rüyası olduğu için abimi anlattığı gibi abartılı anlatmıyor beni. Abimde göz kamaştıran bir ışık huzmesi ve yıldızlar arasında beliren ak sakallı dede mavi kundaklı pamuk tenli bebeği uzatıp 'al yavrum bu senin oğlun' derken, bana olan hamileliğinde vasat bir rüyanın ortasından kafasını uzatıp 'aman bu da kız olacak işte' demiş sanki.

Ak sakallı dede rüyaları genetik olmadığından olsa gerek bana görünmedi. Hamileyken geceleri tuvalete kalktığımda bir ürpermiyor değildim hani. İyi ki de görmedim, altıma zçabilirdim. Ya sen ak sakallı dedesin ne işin var karnı burnunda kadının tuvaletinde di mi ama..

Babaannem de bir gece tuvalete kalktığında küvette uzanmış uyuyan birini görmüş. Bu kim demeye kalmadan ayaklarının ters olduğunu fark edip olduğu yere yığılmış. Bu da her küvete baktığımda aklıma gelen travmatik hikayelerden biri.

Şeytan adlı film çıkmıştı, ilk ya da orta okuldaydım. Bırak karanlığı, gölgede bile tırsardık o film yüzünden. Tuvalete girdiğimde kapıyı kapatmaz, arada anneeee orda mısıııınn diye seslenirdim. O değil de filmin gerçek bir olayın hikayesi olduğunu yeni çekilen versiyonundan öğrendim. Hala elim ayağım titriyor bak tövbe yareppi.

Ama korku da bir adrenalin yani. İnsan kaşınıyor bazen. Yakın zamanda üç kız sinemaya gittik, tabi ki korku filmine. Gözüm kapalı radyo gibi dinledim tüm filmi. Bakamam abicim ben. Dilim içine kaçar valla. Ani çıkan ses ve görüntülere tepkim normal insanlarınkine pek benzemiyor.

Bir de şu karabasan denilen olay var. Tamam bilimsel açıklamasını okuduk, biliyoruz ama gel bunu bilinçaltına anlat. Birkaç kez yaşadım. Gözlerimi açamam, konuşamam, uyanık mıyım, rüyada mıyım, arkamda bir adam var, kaçmam lazım, haraketlerim yavaşlar, bir türlü hızlı olamam, sonunda adam beni yakalar ve rüya biter.

Gelelim "uzaylılar beni kaçırdı" vakalarına. Dördüncü tür diye bir film izlediniz mi. İzleyin bence. O da gerçek bir olaymış mesela. Filmin sonunda gerçek ses kayıtlarını dinletiyorlar. Tüyler diken diken oluyor. Var var, uzaylı dediğimiz varlıklar var ve belki de aramızda. Ayrıca iyi niyetli olduklarını da düşünmüyorum. Şimdiye kadar izlediğimiz tüm filmlerde dünyamızı işgal etmekten başka ne yaptılar allasen?

Korktun mu? Ben korktum da.

mobil hareketler

Friday, September 21, 2012

Kısa Kısa..

Küçüğüm. Yaş 7-10 civarı. Niğde'de ananemin yanındayım. Arkadaşlarla bağ, bahçe dolanıp duruyoruz. Bir Kubilay abi var. Mahallenin yakışıklısı. Son model bisikletiyle dolanıyor etrafta.

Arkasından 'kupilay abeee' diye bağırıyoruz, dönüp bakınca da utanıp sağa sola kaçışıyoruz. Küçüğüz ya yüzümüze bile bakmıyor şerefsiz. Farkında ama öl dese, öleceğiz.

Beni de annemin giydirdiği yaşlar. Etek, elbise, gömlek, hırka artık eline ne geçerse. Bir ara dikiş, nakışa heves edip epey kuklaya çevirmişti beni.  Nasıl bir kafaysa isyan talebim bile yok. Yine kendi diktiği üzeri bisikletli askılı uçuşan elbiseyle sokaklardayım.

Neyse bir ara bu kupilay abee iki arkadaşımla beni yanına çağırıyor. Havalı bisikletiyle bize poz kesmiş, yüreğimizi hoplatmış, az ileriden bize gel gel diyor. Abov ne diyecek ki şimdi?

Hemen üstümüze, başımıza çeki düzen verip sırıtarak yanına gidiyoruz. Bisikletini bir apartman köşesine park etmiş, sırtını duvara dayamış, elleri önünde bağlamış, o pislik yakışıklı suratıyla bizi bekliyor.

Hayır ne isteyecek ki bizden. Cebimizde birer top dondurma alacak kadar paramız var. Onu mu isteyecek. Seve seve veririz de.

Gittik üç kız. Size bir şey soracağım dedi. Utangaç halde dinliyoruz. "Beni en çok hanginiz seviyor", birbirimize baktık kızlarla ve hep bir ağızdan "ben, ben, ben" diye zıplamaya başladık. Bundan sonrası olay. "Beni en çok hanginiz seviyorsa, elimde tuttuğum sineği yutar!" dedi. Kısacık bir sessizlikten sonra bir cesur yürek öne atıldı ve "ben yutarım" dedi.

Kim sence ? Kim o cengaver? Evet benim.

Kupilay abee'nin elinden kaçmaya çalışan canlı sineği tuttuğum gibi hoop miğdeye. Yaptığım şeyden (en azından o an) iğrenmedim. Bir kere ben sevgimi ispat ettim tamam mı!

Ne bakıyorsunuz öyle tuhaf tuhaf? Kaçmayın ya! Şşş bari sen kaçma kuplay abee! En çok ben seviyorum seni, yuttum ya işte sineği! Kaçmayın olm!! Şşşş!! Arkalarından böyle bağırırken onlar çoktan sırra kadem bastı abicim. Evet evet kız arkadaşlarım da kaçtı. Öyle sinek miğdede, eller cepte, köskös eve. Anlamıştır ama onu en çok kimin sevdiğini....

Ben olaya iyi tarafından bakıyorum. Benim yalanım dolanım yok. Harbi insanım. Ayrıca ileride ne kadar tutkulu bir aşık olacağım tee o zamandan belliymiş. İlk sınavımı böyle iğrenç bir olayla vermiş olabilirim. Ama bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Kaçmayın lan sizde. Daha anlatacaklarım var..

Ticaret lisesinde okudum ben. Baba tarafından beyin özürlü akrabaların dayatmasıyla kendimi şehir içinde bir köy okulunda buldum. Sınıftaki kızlar sıdıka, şaziye, gülizar, müşerref, emine, hatçe. Erkekler sıddık, davut, süleyman, hacıosman falan.

Ben de zoi. Bildiğin uzaylı zoi. İsmen, cismen ve fakat her şeyimizle ayrı dünyalarız. Yapacak birşey yok önümüzdeki üç sene bu okulda geçecek. Araya bir şekilde kaynamak lazım. Ailece köy sofrasında da kral sofrasında da yemek yediğimiz için hiç zor gelmedi. Ama ne yalan söyleyeyim o zaman abim anadolu lisesinde okurken kıytırık bir ticaret lisesine isteğim dışında kaydımın yapılmasına epey üzülmüştüm.

Annem beni doğurduğunda adımı kader koymak istemiş. Kendince yaşadığı bedbaht hayatının yükünü az kalsın bana iteleyecekmiş. Bana her seslenişinde acıklı geçmişini mi anacaktın anne? Tövbeler olsun!

Adım Kader olmadı. O kıytırık liseden mezun oldum. Bu süreçte çeşit çeşit insanla tanıştım, arkadaş oldum, dost oldum.

Misal arka sıramda bir çocuk oturuyordu. Çocuğa üç sene "kırk" demeyi öğretemedim. Adını hatırlamıyorum, ahmet, mehmet. Kırk 'K' harfiyle başlıyor diyorum, HIRG diyor. Hırg bir, hırg igi ile mezun oldu. Ne anlatabildim, ne öğretebildim. Öğretmenin zaten umurunda değildi.

İlk yıl normal ders müfredatı, ikinci ve üçüncü yıl iki gün okul, üç gün staj. İlk sene okulun bütün erkeklerinden evlenme teklifi, tüm hatçe ve sıdıkalardan da ölüm tehditleri aldıktan sonra ikinci yıl stajla birlikte yollarımız az da olsa ayrıldı. Banka da staja başladım.

Bankada staj yapmakla bankacı olmak arasındaki farkı anlamayan 'oğluna memur bankacı kız arayan mevduat hesabı kabarık' teyzelerle haşır neşir oldum. Sırf iyi niyetimden oğulları ile döner yemeye gittiğimde dedim ki canım ben maykıl ceksın, sen ferdi tayfur ya! Günümüz deyişiyle "he he döncem ben sana"

Mevduat bölümünde başlayan keyifli staj hayatım sürgünlerle devam etti. Sürgünlere bak ama; 1-müdür yardımcılarının sekreteri, 2- müdür baş asistanı, 3- hazine müsteşarlığında stajyerlik qeyfi. Sürgün gibi sürgün.

Ya bankacı olacaktım ya da bankacı. Olmadım (sapık kahkaha).

Geçen gün liseden sınıf arkadaşlarımı gördüm pazarda. Patates, soğan satıyordu. Vay zoi dedi, hangi bankada müdürsün? Yok dedim rahat ol, ben de bi bok olamadım, evde bebe bakıyorum. Soğuk sular serptim gönlüne.

Hani bazen arkadaşlar arasında konuşuruz ya "ay şu manken var ya benim liseden arkadaşım şekerim", "ay bu spiker bizim sınıftaydı" falan diye. Benim öyle bir durumum yok. O yüzden lise muhabbeti açılınca köşeme çekilirim..

Kısa kısa..

mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, September 20, 2012

Bugün Ben..

Sabahtan yapmışım sebze çorbasını, mama yanımda, meme yerinde, meyveler, yoğurtlar, kışlıklar, ikinci kıyafetler, termos, biberon, aşı kartı, poliçe.

Uyursa diye tülbent, eserse diye battaniye, oyuncak, dişini kaşısın diye türlü zımbırtı. Tarih öğretmeni gibi giyinmişim haberim yok. Bir elimde kız, bir elime çanta, hala güneş gözlüğüme uzanıyorum, alamıyorum bir türlü allah kahretsin.

Tam alıyorum, gözüme takıyorum, kız zort diye elini basıyor sol cama, bildiğin körüm, dünyam bulanık. Asansör bozuk, en üst kattan en alta böyle inicem. Kız kolumda poşet misali, nefes alamıyor, hık mık öksürüyor ama yapacak bişii yok. Ya yere atacam ya böyle devam.

Adam aşağı inmiş beni bekliyor, bir yandan da abim olacak hayırsızla sohbette. İnsan mısınız olum siz. Aşağı iniyorum apartmanın kapısını açacak üçüncü kolum maalesef yok, bunlar "hah geldi sonunda" diye bana bakıyor gülerek. O ne çanta ya savaşa mı gidiyoruz? diye de dalga geçiyorlar. Ya ben bunlarla hasbelkader akraba olmuşum yazıklar olsun bana..

Ikea'ya gidip köfte yiyeceğiz, o keçi mokuna benzeyen soslu lastik köftelerden. Sonra doktora gideceğiz kız 6. ay olması gereken aşıları, anası bodrumda fink!! attığı için vurulamadı garibim. Oradan dayısı olacak çakalın yeni evine gideceğiz. Adam 1836239 tane ev yaptı hiç birinde oturamadı, kıçı oynak!! Ordan da vakitlice, insan gibi eve döneceğiz, malum bebek var, uyuyacak. Plan bu.

Biz iki pinti karı-koca ikea'ya ucuzundan mama sandalyesi düşürmeye gittik. Katalogdan baktık 49 tl, şu beyaz, bütün ucuz kebapçılarda mevcut olan sandalye. Vayt dedik yırttık bundan. Arabaya da sığıyor.

Yine biz iki mankafa bir gün çocuğumuz olur mu ki diye düşünmeden yaşadığımız için basmışız parayı üstü açık spor arabalara.  Zamanında üstünü açıp, Ramiz'den 'bitmez bu rap' diye kruuzing! yaptığımız döt kadar araba şimdi bir moka yaramıyor affedersin.

Hayır ilk tanıştığımızda bunda honda crx vardı onunla tavladı beni, sonra evlenme teklif ederken s2000 aldı, ben de evet dedim, çıtayı yükseltiriz bundan sonra derken evlendik ikisini de sattı, şirket minibüsüne kaldık.

Şimdi de diyor ki ilerde çok büyük bir evimiz olacak, o iki arabayı tekrar alacağız ve evin içinde salonda duracaklar, hatıra olaraktan. Hayır bunu bana diyen adam karfur'da kampanyalı ucuz bebek bezi peşinde koşuyor. Yumurtayı beşer, onar almaktansa koliyle almanın daha ucuz olduğunu falan söylüyor. Biz o iki arabayı alıp salonda teşhir edecekmişiz. Hey yavrum hey. Hayaller, hayatlar.

Nerde kaldım ben..

Ikea da 49 liradan indirime girip 38 tl'ye düşen ve her yere taşınan portatif mama sandalyesini almaya gitmişken, ay konu komşu alışverişte görsün hesabı dötümüze girecek güzel bir mama sandalyesi alıp çıktık. Üstüne de ay şu kaşık çatal takımı, ay şu vazo, ay aman herkeste var şu çerçeve derken fatura şeyimize kaçtı iyice.

Yarabbi sen büyüksün, faturalara yardım et deyip çıktık, abime gittik. Bu arada o da ev düzüyor ya, yeni gelin gibi ne varsa aldı. Onu yerleştirdik. İçtik, eğlendik.

Vakitlice eve gideceğiz ama bunlar açtı rakıyı, açtı damar şarkıları. Gece burdayız muhabbetleri dönmeye başladı. Allahtan hazırlıklıyım ama bebe eve yabancı uyumuyor. Kucakta salla, ayakta salla, göbekte hoplat, ayakta saydır ı-ıh. İçtiğim iki bira burnumdan fitil fitil geldi.

Bu gece de huzura eremeden, kucağımda zırlak çakiyle eve döndüm. Beni bırakıp çoktan geceye aktı bizim adam. Pe heyyy kim tutar onu. Anasın sen ana dedi giderken de..

Bir gün "anasın sen ana" derken lafını bitiremeden kendini öte tarafta bulacak..Adı konmamış bir stilde girişecem.

Bambaşka şeyler yazacakken yine sıcağı sıcağına bunlar aktı parmaklarımdan.

Gecenin 01:35'i.. Yatsam uyuyamam..

Bak terasa çıkıp iki bira içecem haberin olsun.

Öptüm bye..

Sunday, September 16, 2012

Kayboluş

Yeni çıkmaya başlamışız. 19. yüzyılın sonları. İşte sezar (sezar değil ulan neron) Roma'yı yeni yakmış, daha şehrin dumanı üstünde, biz çıkıyoruz o zamanlar.

Ben, babası gece gezmesine izin vermeyen, sütten yeni kesilmiş buzağı. Üniversiteye yeni başlamışız. Hazırlık B sınıfı. Niye A değil? Saçma sapan bir ingilizce sınavına girmişiz, gramerden çakmışız tabii. Van, tu, tri, for yazıp iki uyduruk ingilizce şarkı söyleyebiliyorsan kafadan B'sin.

Hazırlıkta ilk yarı görmüş, beğenmiş, ikinci yarı "seninle bi yemeğe çıkalım, konuşacaklarım var" romantikliği ile tavlamış beni. Bilmiyor ki yazık ben gece çıkabilen aşuftelerden değilim. Eğlenilecek değil evlenilecek kız olduğumu on beş sene sonra anladı!!

Gündüz yemekler, sinema, piknik gibi vasıfsız gezmelerden sıkılınca yalan dolana başvurup bir gece disko yapalım dedik. Bir "anne biz kızlarla bu gece sabaha kadar meral'lerde ders çalışacağız, çok önemli sınav var" klasiği. Her seferinde mi işe yarar arkadaş. Tamam dedi annem. Babamda şansa şehir dışında. Heyecan dorukta.

Hanım hanımcık giyindiğim zamanlar. Kumaş pantolon, gömlek, topuklu ayakkabı. N'oluyo lan? Sanki haciz memuruyuz. Okumaya değil, okulun muhasebesini tutmaya geliyoz sanki. Şimdi olsa yırtık pantolon ve madonna t-shirtünü mezun olana kadar çıkartmam. İnsanın gece hayatı olmayınca kıyafetleri de öyle bi tuhaf oluyor demek ki.

Öğlen çıktım evden. Kıyafet bankada sözleşmeli memur stayla. Fön çekildi (diskoya gidecen olm toplantıya değil niye fön çektiriyon di mi) Akşama kadar vakit geçirmek için kuzene gidildi. İki bira içildi. Akşam oldu, bizim yakışıklı egsozu car carr öten arabasıyla almaya geldi beni. Annem telefonda "anne çay demledik kızlarla, gece uzun, konular zor, hadi kapatıyorum, öptüm bayy"

Complex diye muhteşem bir club vardı, bilen bilir. Oraya gidiyoruz. Benim için bir ilk. Ufo görmüş masum köylü gibi girdim içeri. Bu ne kalabalık lan? Bu kızların anası babası nası izin veriyor olum? Kesin hepsi yollu abi bunların. Yollu yollu bunlar. Müzikte güzelmiş he. Ip tıs çak tıs. Votka-redbull içiyoruz sanırım. Valla çogzelmiş gece hayatı. Eğleniyorum. Karanlıkta kimse kıyafetimi de görmüyor. Bir elimde içki, diğeri havada tempo tempo. Yalnız bir sorun var. Yakışıklı sevgilimin kulağına eğilip "lavabo nerede" diyorum.

Yakışıklı olduğu kadar centilmen de olan flörtüm kapıya kadar eşlik edip burada bekliyorum dedi. Çıktığımda ise orada yoktu. E burada bekliyorum demişti. O da lavaboda herhalde. On dakika oldu ama. Bir arkadaşına rastladı herhalde. Yirmi dakika oldu. İçki almaya gitti belki gelir birazdan. Yarım saat oldu. Lan!. Kırk beş dakika. Sattı mı lan bu beni? Adam n'apsın senin gibi rahibe kılıklı paçozu bastı gitti işte. Bak şu kızlara, hepsinin dötü başı ortada, utan utan! Bir gözünde yakın gözlüğü eksik, diskonun sekreteri! Arabayı nereye park etmişti lan bu. Gidip orada bekleyeyim biraz da. Seviyordu olm beni. Bırakmaz herhalde buralarda bi başıma. Ulan baba bi cep telefonu almadın ya bana.

Ne arabanın yanında ne geri içeri girdiğimde orada yoktu sevgili okur. Evinin önüne bile gittim ne yapacaksam orda. Kapıyı çalıp anasına oğlunuz beni diskonun tuvaletinde terk etti, nebçim evlat yetiştirmişsiniz tüü yazıklar olsun mu diyecektim. Tam ümidi kesip, üzerime sinmiş sigara ve alkol kokusuna rağmen eve gidecekken, son kez artık kapanmış olan club'a gittim. Kapıdaki adamdan "kapattık" tokadını da yedikten sonra "boynu bükükler" cingılı ile taksiye atlayıp eve doğru yola koyuldum. Taksiye bindim daha ilk köşeyi döndükten sonra sağda arabasının içinde elinde cep telefonu ile bir adam gördüm. Evet bu o, o, vallahi de o!

Taksiden atlayış, arabanın camına yapışış, salya sümük ağlayış, öpüşme, koklaşma. Konuşamadık bi süre. Zaten sabah olmuştu. Saatlerdir kayıptık. Meğer wc'nin iki çıkış kapısı varmış. Ben girdiğim yerden çıkmamışım. Ben bir kapıda o başka kapıda beklemişiz. Hatta o beni wc'de bayıldı sanmış ve içeri girip tek tek kapıları çalmış. Yetmemiş annemi aramış!  Gecenin üçünde Zoi evde mi diye sormuş!

Böyle bir maceradan sonra uzun süre kendime gelemedim tabii. Ama sonra bir açıldık tam açıldık. Zincirleri kırınca bizimkiler de artık tamam tamam git ama 04'ü geçirme falan diye yola geldiler. Babam da takoz gibi bir alcatel telefon aldı. Almayaydı daha iyiydi o derece sevimsiz. Adeta utanç kaynağı. Hey gidi gençlik.


mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, September 13, 2012

Kendime Notlar

En son kuaföre gidiş tarihim bundan üç ay önce.

Evde saç mı boyanır ayol ne saçma, derken, marketten aldığım boyayla anamın evinin yolunu tuttum. Sonuç; vasat ama idare eder. Bir kuaförden çıkış vardır yahu. Saçlar boyanır, bakım yapılır, manikür, pedikür, zart, zurt. Kapıdan çıkarken hafif esen rüzgarla fönlü saçlar savrulur, saçlar ipek gibi dağılır, güneş gözlüğünü takarsın o esnada havalı havalı, arabaya bir binersin ki sanki ferrari, basarsın radyo kanalına "kimseyi görmedim ben senden daha güzel" diye bağırır arkadaş, yarım bir gülüş atarsın dikiz aynasında kendine. Kırmızı rujunla bir öpücük belki aynaya. Yok lan o kadar da değil! Bu duyguları yaşayamadım diyorum uzun zamandır. Kendime bir geleyim diyorum. Alo diyorum, sesimi duyan var mı?

İsviçreli bilim insanlarının şu tırnak uzama işine çare bulmalarını istiyorum. Tırnaklarımın uzamasını istemiyorum mesela ne yapmam lazım? Bulsunlar şu işin damlasını, fitilini, hapını, şurubunu dursun bu amansız ızdırap. Tırnak makası ve törpü olan bir dünyada yaşamak istemiyorum. O dünyaya çocuk getirdim, kendiminki yetmezmiş gibi şimdi bir de kızın tırnakları çıktı. Ne yapacaz? Ne yiyip içiyoruz da uzuyor bunlar? Yemeyelim, içmeyelim. Bak bira deme bozuşuruz.

Ev temizliği ile yıldızımız hiçbir zaman barışmadı. Yere dökülen kahve lekeleri ile selamlaşıp durduk hep. Birisi onları silene kadar. Ocak silmek mi? Niye? Yarında yağ olacak. Şöyle selpakla ucundan alıver. Toz almakla hiç işim olmadı, bundan sonra da olamaz. Ütü yıllar önce gördüğüm ilkel bir alet. Bulaşık bezi yazlıkta kullanılır. Deterjanların hangisi ne için onu da bilmem. Ama gel gör ki bu bebeden sonra leke çıkarıcı olaylara akmam gerekiyor. Mama önlüğü denen şeyi kullanmak lazımmış. O süs değilmiş. Kaldı ki ondan da lekeyi çıkartmak lazımmış falan filan.

Houston bir problemimiz var!.. Kocanla fazla uğraşma zoi. Blogunu okumuş içerlemiş. Ayıp, bir insanın üstüne bu kadar gidilmez. İki lafından biri şikayet. Öyle sağda, solda gördüğün, duyduğun muhteşem koca hikayelerine aldanma. Hepsi yalan. Mutfakta yemeğini yapan, birana keyifle eşlik eden, iyi kötü çocuğuyla ilgilenen, arada telefonuna gizli mesajlar gelen, her akşam ne yapsakta evden fırtsak diye çakallık peşinde olan, anan yine mi bizde kalacak diyen.

Ay pardon ya. Ne diyordum..

Gül gibi kocan var diyorum kapat ağzını otur aşağı. Aklıma geldikçe yazarım blog. Bu aralar başım kendimle dertte. Not alayım ki dönüp okuyunca ne kadar yol almışım göreyim. Bakalım ne zaman kuaföre gidebileceğim, tırnak problemime bilim çare olacak mı, bundan sonra lekeli bir hayat mı yaşayacağım ve çenemi ne kadar tutabileceğim gibi gibi..

Tuesday, September 11, 2012

Kilom Kadar!

Diyet denen illetle evlendikten iki sene sonra muhatap olduk. 57 kiloyla evlenip 67'leri görmeye başlayınca okuduğumuz kitaplar, baktığımız programlar, kulak verdiğimiz şahsiyetler değişti. Armut göbek diye gülüp geçtiğimiz uzuv zamanla karpuza döndü. Evlenmeden önce de ne kınadık o kilo alan çiftleri. Ahaha noluyo lan tutan mı vardı da yemediniz daha önce diye. Meğer iş psikolojikmiş abi. Evlenince kendini salma olayları. Adamla evlendik olm daha neyine dikkat edeyim. Kapı gibi evlilik cüzdanı. Koy tartının yanına, al sana şıkır şıkır bahane. Sadece ben değil o da kilo aldı. Organize işler. Yedik abicim. Dünyayı yedik, içtik.

Ben yemeye devam ederken bizim ki evlilik psikolojisinden ayıldı mı ne, haplara sardı bir dönem. Haberlerde duyduğumuz kullanan ve ölen insanların haplarına. Verdi de on kilo. Ama bünyesi sapıttı tabi. Kusma, miğde-bağırsak bozukluğu. Öleceğini anlayıp bıraktı. Bırakmasıyla da aldı onbeş kiloyu faiziyle. Bu da bana belgesel oldu, izledim, olmuyo işte diye yemeye devam..

Ne zaman 67.5 oldu tartı, göbek benden önce girer oldu odalara.. O kenara köşeye attığımız kitapları adam gibi okumaya başladık. Sanki bilmiyoruz sağlıklı beslenmeyi. İlla biri bildiğin doğrunun hakkaten doğru olduğunu söyleyecek. Sanki sen bilmiyorsun sebze, meyve yiyip, azıcık spor yapsan, ağzını tutsan olacak bu iş. Sektör seni yutuyor işte o çaresizlikte.

Bu arada bebek mevzuları da hortladı tabi. Beş sene olmuş, ya boşanın ya çocuk yapın diyor toplum baskısı. Kutumuza gidelim dedik, kutudan 'çocuk yapın, ondan sonra görün hanyayı konyayı' çıktı. Verdik on'ar kilo, daha keyfini süremeden hamileyim. Sevinç, mutluluk ve iştah. Teker teker gelin ulan!

25 kiloyla doğum, bir ay içinde kaybedilen 15, biraz daha dikkatle giden son 5 ve geriye kalan 5 ile hayat devam ediyor ağlamaklı. Ah o çenemi tutaydım hem büyük konuşmayıp hem büyük lokma yemeyeydim!.

O gardolapta bekleyen cağnım kıyafetler ne olacak? Kiloları verince parayı bastıydık 36 bedene! Bakıyorum nette, sağda, solda.. Veren vermiş anasını satayım. İkinci çocuklar yapılmış, beden hala 36!. Basın gidin laaan! Artiz ordusu! Ben yokum arkadaş bu oyunda. Sanal bir hayat yaşamak istiyorum eski fotoğraflarımla. Biraz daha kasarım, baktım olmuyor, biram ve cipslerimle, hala duruyorsa evlilik cüzdanımla, gözlerden uzak bir hayat yaşarım.

Kilom kadar konuşurum. Bak sinirim bozuldu yine. Anksiyeteye vurmadan bi bira açayım kendime. Hem hesaplı hem kefiyli. Şerefinize beybiler.

Sunday, September 9, 2012

Yol Kafası

Bazı isimlere şaşırıyorum. Mesela ilk Harika ismini yıllar önce İzmir'li bir komşumuzda duymuştum. Annem "bak bu da harika ablan" diye tanıştırdı. Anneme baktım, kadına baktım. Harika? İsmen mi, cismen mi? Nasıl anlamadım? Zaten küçüğüm. Kadın da harika olmadığından sadece "abla" diye seslenmeyi uygun gördüm. Bunun bir de "Muhteşem" versiyonu var ki hiç kurcalama. Artık nasıl bir hissiyatla konuluyorsa isimler..

Evde tadilat yaptırdık. O günden beri yönetici peşimizde. Zaten apartmanın yarısı gecekonducu. Neymiş boruları patlatmışız, altımızda bile olmayan bir dairenin banyosu "ahıyor"muş! Lan bizim altımız olsa neyse. Usta çağırdık, kırdı, döktü banyoyu, yok sorun bizde değil, yan dairede. 1 senedir apartmanın kapısına kuş sıçsa yönetici kapımızda "sizin ordan ahıyor o yüzden sıçtı ". Biz en üstteyiz, en alt komşuyu almış geldi en son. Kadının balkonuna (??) su "ahıyormuş" suçlu bizmişiz. Eğitim şart olmayınca işte..

Efsane Avcıları. Discovery'nin illallah programı..Bizim adam pek sever. Ben nasıl boş gözlerle magazin programı izliyorsam o da aynı boş gözlerle onu izler. Takılayım muhabbet olsun diyorum ama ı ıhh katlanamıyorum adamlara. Uyuz iki İngiliz. Neymiş efenim birisi ocakta mısır patlatırken tv izlemeye dalmış, mısırlar patlamış patlamış ev havaya uçmuş, acaba doğrumuymuş. Yat uyu olm yok öyle şeyler manyak mısın diyorum yok illa izleyecek. Gerizekalılar için belgesel kuşağı..

Ya işte Bodrum'dan Ankara'ya dönüş yolunda, çaki'den vakit bulup gözlerimi yola diktiğimde aklımdan tam olarak bunlar geçti. Bir de arabadakiler eve nasıl yerleşecek derdi var. Aşk-ı Memnu'da ki gibi arabayı garaja park etsek, zühtü beyler (zühtü müydü lan o) hanımıyla yerleştirse ya.

Neyse mutlu sona yaklaştığım şu saatlerde bu sıkıcı postu da yazayım, aklımda kalacağıma blogumda kalsın dedim.

Hoşbulduk Ankara.

mobil hareketler
Location:Yollar

Saturday, September 8, 2012

Sütleme

Bebekler dogar, emer ve büyür. Gecen seneye kadar konu hakında bildigim bu kadardı. Ne kimseye sordum "emziriyor musun?" - "sütün var mı?" diye ne de zaten merak ettim. Banane allasen. Şu an tecrubeliyim, ona rağmen kimseye ne sordum ne de ilgilendim.

Emziriyor musun? Sütün yetiyor mu? Mama mı veriyorsun? Niye emzirmiyorsun? Hangi mamayı kullanıyorsun? Emzir mutlaka! Emzir emzir ya süt gelir! Aaa ben on yasına kadar emziricem şekerim. Bizim Dr askere gidene kadar ver dedi valla! Ay ben torunları bile emziririm fışkırıyor hahayt!

Şahsen taciz edilmedim ama bu konuda görünmez bir baskı var yahu! Görünmeyen ama gayet sert hissedilen. Emzirenler ve emzirmeyen kahpeler! Vay zoi alkol alıyo olm, bebesi perişan yavrucak!! Kadına bak tuuuu. Konuşmayın olm bunla. Sosyal hizmetleri arayın alsın bebeyi elinden! Edepsiz karı..

Emzirmek bazı kendini bilmezler için övünc kaynağı bile olmuş. İftaarla söylüyorum ki emziriyorum! Madalyam nerde? Mevkiim nerde? Emziriyorum ulan ben allahsizlarr!! Maaşım nerde?

Ya işte darlanmisim yine bak gördün mü. Ne güzel eğleniyorduk surda deli ettiler yine beni. Neyse malzeme oluyor işte. Memelekette malzemeden bol ne var.

Son olarak ne diyim? Sütünüz bol, çeneniz kapalı olsun. Amin..

mobil hareketler

Location:Hala Bodrum!

Wednesday, September 5, 2012

Simge'sel..

Evli değiliz daha. Bir milyon yıl geçmiş ama evli değiliz. Artık kimin gazına geldiysem! Çaktırmadan cep telefonunu alıp tuvalete kaçtım. Rehberini kurcalayacagim. Kesin beni aldatıyor!! Ne olacaksa? Zaten dediğim gibi bir milyon yıldır beraberiz. Evlensek en fazla iki sene sonra ben menopoza, o antropoza!. Ama işte gazla çalışıyoruz ya bazen.. Artık o zaman yanımda kim varsa dürtmüş beni, vermiş coşkuyu..

A'dan başladık; Abidin abi, Cemal Usta, Doktor Hasan, Kuaför Memet, Nuri Oto Yıkama, bakkal, çakkal.. İyi gidiyor. Rehber temiz gibi. Bildigin askerlik şubesi. Oh daha ne isterim.

S'ye gelince dur usta! Simge..... Simge..... O ne lan? Vaay güzel isim.. Simge....

Yakaladım hacı! Aldatıyor beni. Batu-Simge.. Kalp kalp kalp.. İsim de yıkılıyor!. Batu-Zoi nerdeee Batu-Simge nerde.. Vaay be.. Yemiş beni adam aylardır..!

Ömrüm çürüdü be bu adamla. Tüü yazıklar olsun! Kesin sarışındır abi.. Ulan elli kere dedi millet ne varsa sarisinlarda var diye bi boyatamadık sacı ya! Peeeh gitti herif!. Bi Simge olamadık iyi mi!.

Adam babalar gibi yazmış rehbere. Kim arıyor? Simge... O kimi arıyor? Simge'yi.. Vay bee.. Helalll..

Tuvalette oturmuş Simge'nin ne şahane bir insan olduğunu düşünürken birden zamanımın azaldığını farkedip telefonu kendime kaydedip, onun rehberinden sildim. Evet sildim abi! Simge bitti yok. Artık iliskimizi bozamaz, sildim, gitti.. Bu kadar basit. Pişman miyim? Tabii ki hayır.. Oh canıma değsin..

Tuvaletten çıktım, telefonu yerine koydum, sevgilime ateşli bir öpücük kondurdum (simgeden daha ateşli belki).. Ve gülümsedim bir şey olmamış gibi..

Akşam eve gider gitmez aradım. Bakalim sesi de kendi gibi güzel mi aşiftenin! Çalıyor diit diiiit.. Üçüncü de açtı; Simge şirketler grubuna hoş geldiniz, güvenlik işlemleri için biri, ana menü için ikiyi... Alo? Simge? Noluyo lan? Aşifte? Oyun mu yapıyon lan bana? Alooo??

Olayı anladıktan sonrası panik! Lan naaptik aboww!! Sildik bi de cocuğun rehberden, sictik!!

Neyse ertesi gün aynı tuvalet harekatı ile kaydettim rehberine.. Ve bir daha da bu olaydan kimseye bahsetmedim.

Taa ki bir akşam içkiyi fazla kaçırıp, şaklabanlik yapayım diye anlatana kadar!.

Vay senmisin anlatan arkadaş!. O gün bu gündür mimliyiz!. Üzerinden bir milyon yıl daha geçti hala o mim düşmedi yakamdan.

Bak bu aksam mesela. İcmiş bizimki geldi, sen benim wazzap'imi kurcalamışsin diyor!. Ya yeminle ellemedim. Hem vaktim mi var senin telefonunu kurcalyayim kardesim!! Vermişsin elime çakiyi zaten hayatım bitmiş! Napayim senin wazzapini?

Bak konu konuyu açtı yine nerelere geldik! Simdi de şifre koymuş telefonuna! Sanki şifreyi bilmiyoz! Ah ulan Simge.. Yaktın lan beni!..


mobil hareketler
Location:Bodrum

Tuesday, September 4, 2012

Aynadaki Eşek ve Ben

Sabah erkenden kalk, yatakta çaki ile sallan, yuvarlan, öpüş, koklaş, tuvalete gidemeden doğru mutfağa. Kucağında bebe, mesanen dolu, kahvaltı hazırla. Her sabah olduğu gibi yine su içeme, su içemediğin için üzül, adama bi küfür salla.

O mu? Tabi ki uyuyor!

Kolum koptu haydi kız pusete, eline de ver diş fırçasını kemirsin, yere atsın, yıka, ver, atsın, yıka, ver, atsın, ver, atsın, yıka bu kısım sonsuza gider geçiyorum.

Kahvaltı hazır, haydi yedir şimdi. Aç kızım ağzını, dökme kızım, ye kızım, boğulma kızım, çiğne kızım, üst baş berbat ama işlem tamam.

Haydi şimdi topla yerleri, tezgahı, kız kolunda tuvalete de gir. Mesaneyi boşalt, kızın üstünü değiştir, iki lokma birşey yemeye çalış. E kızın oyun vakti geldi. Hoplat, zıplat, öpüş, koklaş.

O mu? Hala uyuyor.

Saat oldu öğlen. 11-12 gibi kız uyur, baba kalkar..

Oda kapısı, tuvalet kapısı daan duun açılır, kapanır, benim keçiler hoplamaya başlar. Yavaş ol deyince de pis pis bakar baba kişisi.

Paşam kahvaltısını tv karşısında yapar, ayakları da uzatır sehpaya oh. Sonra düşünür, taşınır dergisini alıp havuza inmeye karar verir.

Ben çakinin öğle yemeği için daha mutfaktan çıkamadım. Biberon yıka, sebze haşla, su kaynat, çamaşır ser, yoğurt mayala.

O arada tuvalete girmeyi unutma. Aynada kendine şöyle bir bak, tam tarağı alıp saçını tarayacakken "boşver yeaa" de ve kahvaltı sırasında yumurtaya bulanmış puseti silmeye başla.

Kız uyansın, agucuk, bugucuk başlasın. Terlemis üstünü değiş, altını değiş, haydi öğle menüsü. Yedir, içir, batır, topla, temizle.

Paşam gelsin, birasını açsın, kucağımdaki çakiden iki makas alsın. Otursun balkona, telefon elinde. Güneşe karşı sallanan salıncağa uzansın.

Ulan bu çocuk senin torunun mu lan?

İki dakika tutta nefes alayım dedim.  Neden ben? diye şaşkın şaşkın baktı!

Neden ben?? Neden sen?? Neden ben?? Neden o?? Neden sıç?? Neden bok??

Bak bu postu yazmamın nedeni olan soru bu iste.. Neden ben??

Üstüne aksam üstü tekrar havuza inmez mi!

Neden ben sorusundan sonra aynaya baktım ne göreyim? Kocaman kulakları olan bir eşek! Neabion hacı diyo gülerek. Ne yapayım, sıpanın peşinde tatil yapmaya çalışıyorum derken aynadaki eşek NAH TATİL YAPIYORSUN deyip gülerek kayboldu.

Öyle bakakaldım arkasından. Sonra aynada papaza dönmüş saçlarıma ve salaklığıma baktım bir süre. Neden ben? Evet neden ben? Uyanmak, aymak için gerekli şifre bu.

Aldım elime telefonu, ŞŞŞ ben havuza incem, gel şu sıpana bak dedim ve çaaat diye kapattım.. Hazırladım mamasını, verdim babasına, indim havuza, ŞŞŞ garson dedim o gazla, karışık pizza ve bira.

Oh ya! Hakkaten neden ben?

Uyanın olum, lafım size.

Haydi bana iyi tatiller..


mobil hareketler
Location:Gümüşkaya

Sunday, September 2, 2012

Bodrum Bodrum

Eve gelir gelmez kızı olduğu gibi yatağa atıp ayaklarımın altını ciflemeye başladım. İki kilometre kadar yalınayak Bodrum dolaştım.

Ayakkabının kaba kumaşı, serçe parmaklarımın üstünde su çadırı oluşturmuş. Eahh bea! deyip çıkardım pabuçları arabaya kadar yürüdüm.

Üzerimde kızın kusmuğu, t-shirt yırtık. Çorabının teki düşmüş, kucağımda perişan. Uykusu kaçtığı için o sinirle saçlarımı da yoldu. Ayna yok ki bakayım, insana benziyor muyum.

Cocuk uykusu gelince her yerde uyur mantığı ile çıkarttılar yola. Öğlen beach'te gölgede üşüttü. Aksam da kalabalıkta bir türlü dalamadı uykuya. Mama vereyim uyusun dedim, üstüme kustu.

Ulu orta altını değiştirmek rezillik. Hoşuma da gitmiyor açıkçası. Ama babası öyle uygun gördü. Çocukla her yere gidilir, her yerde uyur, yer, değişir. İki gram yardımcı oldu mu? Hayır! Çünkü o sadece araba kullanır, çocukla her yerde araba kullanabilir anlıyor musun?

Velhasıl ağlaya zırlaya girdik eve gece 11'de. Yıkamadım bile yavrumu, kusmuklu üst başıyla hop yatağa.

Sonra sar başa. Banyoda cifle ayak ovala.

Neymiş, bebekle Bodrum tatili!

Otur kardesim evinde. Saatli yatır, kaldır, doyur, temizle rahat rahat. Tamam mürebbiye hayatı ama bozma düzenini. Bu sene rahat yok anlamıyor musun!. Hala neyin peşindesin? Gittiğin barlar, restoranlarda herşey aynı mı olacak sanıyorsun.

Masada boklu bez temizlerken kendine gelirsin işte. Bira içeyim diye girdiğin barda üstüne kusar. Ayakkabı da vurur sonra. Öyle kucağında çaki, saçlar maki, kusmuk, yırtık, teki düşmüş çorapla mal mal yürürsün.

Ertesi gün en sevdiğim güneş gözlüğümü o hengamede düşürüp kaybettiğimi anladığımda tatil benim için baştan yas havasına dönmüştü bile.


mobil hareketler
Location:Bodrum
 
Designed by Beautifully Chaotic