Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Monday, November 17, 2014

Güncel 21

Dolaptaki ananas çürümeye başlamış. Adama söyleyeyim de yenisini alsın. Yediğimizden değil olm. Biri gelir, dolabı açarsa diye bulunduruyorum. Ne bileyim reklamlarda, asortik dekorasyon dergilerde falan evin bi köşesinde mutlaka bi ananas oluyo. Gelen olur, dolabı açarsa "ulan ne sofistike, ne elit, ne zengin bi aile" falan diye düşünsün. Napayım, dayım Niğde'den elma yollamış kurtlu, çürük, organik. Onu mu koyayım yani? Fakir, köylü mü desinler. Gerçi onları da "şekerim Niğde'de 10bin dönüm elma bahçemiz var, toplayıp yollamışlar" falan diye pazarlarım ama. Yine de dolapta en fiyakalı görüntü ananas. Çürüdükçe yenisini alıp koyuyorum. Bu ay da gelen giden pek olmadı. Ziyan oldu caanım görüntü. Kendim bakıp, kendim kendimi elit zannettim. Bi de orta yere üç dört avokado koyuyorum. Bildiğin egzotik bi hava katıyo eve. Ankara kırsalının dağ başında değil de seyşel adalarında bi bungalowda yaşıyormuşum gibi olüyö. Akşam loş ışık, ne bilim bir kaç mum, iğrenç kokulu bir kaç tütsü falan. Oluyo olm ya. Ama işte bebe uyuyacakta, senin halin olacakta, ev şöyle iki dakka derli toplu kalacakta, sen gözlerini kapayıp içinde bulunduğun cehennemden çıkıp ruhani bi güzelliğe kavuşacanda falanda filanda. Oluyo dediğim nah oluyo. Olmuyo işte. Anca dolaptaki ananasa bakıp, yine çürümüş aq bimde ucuzdu üç dört tane kap gel diyosun adama. O da delidir naapsa yeridir diye yazık. İdare ediyo seni..

Naapsın şu saatten sonra atsa atamaz, satsa satamaz. On sene peşinde koşmuşum, yedi yıldır kahrını çekiyorum, bebesini üç yaşına getirdim, naapsın kapının önüne mi koysun delirdi bu diye. Tamir, tedavi derken yolumuza devam ediyoruz işte. Geçen dedim "sen bana niye katlanıyon aslanım, tatava yapma ver mahkemeye bitsin". Ben senin eski halini seviyorum dedi. Adam orada kalmış. Eskiyi sevip yenisine katlanıyo yazık. Eski dediği de bebeden önceki zaman herhal. O hem çalışıp hem parti kızı olabilen bakımlı, alımlı, çalımlı kıza aşık kalmış. Şimdi evdeki eşortmanlı paçoza kankalık yapio. Neymiş anneyiz bakımlıyız diye heştek açmışlar. Yüzünde iki tane boya var ama evini bok götürüyo de mi. Bebeyi burnundaki sümükle kreşe verdin, yarım saat pudra allık, iki fön hoop #anneyizbakımlıyız, bok bakımlısın canım ya. Yani o gün, o saat bakımlısın evet. Genele yayıp komikleşmeyelim. You know me, i know you bebeğim. Benim evliliğim doğumdan sonra neğadar vasat ve sıradan olduysa seninki de oldu. Ben ne kadar paçozlaştıysam sen de öylesin. Ben de ayda bir yüzüme pudra allık sürüp #bakımlı oluyorsam sen de o kadar oluyorsun. Bana gerçek heşteklerle gel. Lagaluga yapma..

Son zamanlarda ne yapıyorum. İşte sinir, stres, günlük hayatın yorgunluğu, mutsuzluk, hissizlik falan diye gittim daktıra. Dinledi, anladı, teşhis etti, yazdı anti-depresanı. Kasım ayı tedavi ile geçiyor. Eh faydasını gördüm de diyebilirim ilaçların. Kız elinde gazlı kalemle koltuğu ve yastıkları çizerken anırarak yapma diyorum sana demek yerine elinden kalemi alıp oyun hamuru verebiliyorum mesela. Akşam eve gelip ne yemek yaptın diyen adama sinirden ağlayarak bu bebeyle ne yapabilirim, ne istiyonuz benden, nedir çektiğim sizden, asacam kendimi salonun ortasına falan diye çemkirmek yerine bi menü sunabiliyorum. İstenilen forma giriyorum anlayacağın. Dayatılan ev hanımı ve anne formuna. Çocuğuna yumuşak ve sevecen, kocasına saygılı ve hürmetli. Yaygarası olmayan, istekleri sınırlanmış, duygusal boyutta en az ile mutlu olup bol bol verebilen, savaş zamanının anadolu kadını ruhu ile çalışıp çabalıyorum. İlaçta kafamın içindeki "nooluyo lan, sen hani gezip tozmak istiyordun yine eve tıkıldın aq" diyen zararlı kısmı bastıraa bastıraaa büyütüyor. Artık önümüzdeki günlerde göreceğiz bunun sonuçlarını. Hayırlısı diyelim..

Günde üç posta çamaşır yıkamalar, haftalık yemek listesi çıkarmalar, çok gözümde büyüyen nevresim değişimini her hafta başı ıslık çalarak yapmalar, evi havalandırmalar, ay şurası toz olmuş diye bekletmeden silmeler, akşam yemekten sonra çay demlemeler falan. Ya tamam ne var bunda biz de yapioz diyebilirsin de ben yapamam arkadaşım. Ben zaten temiz olan evde sabah kalkar kalkmaz kahvem ve gazetemle vakit geçirmek istiyorum. Özel işim varsa onu halledip dışarı arkadaşıma, işime gitmek istiyorum. Mümkünse önümüzdeki on sene tencere ve tava görmek istemiyorum. Soğan doğrarken hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Bildiğin flaşbekler yaşıyorum doğrama tahtasının önünde. Yıl bi 1995 oluyo, bi 2007 oluyo, bi 3450 oluyo ben hala soğan doğruyorum. Soğandan değil içimden geldiği için ağlıyorum olm orda. Hıçkıra hıçkıra, elimi, tırnağımı kese kese doğruyorum. Bir gün biri gelecek "görevin başarıyla sona erdi, bundan sonra soğan doğramayacaksın" diyecek umuduyla bekliyorum. O da azrail olacak herhalde..

Öyle yani. Gördüğün gibi fazla bir şey değişmemiş. Hayatıma bir yenilik katamamışım. Yine az kitap okumuş, az film izlemişim. Boş boş düşünüp durmuşum. Sol arka dişim için hala dolguya gitmemişim. Leş gibi olan halıyı hala yıkamaya vermemişim. Resim çizicem diye şövalenin karşısına oturup, bu akşam ne pişirsem diye düşünmekten bişi çizememişim. Gidip keşfetmek istediğim yerleri not almaktan ileriye gidememişim. Aramak istediklerimi arayıp, yapmak istediklerimi yapamamışım. Ama dur lütfen, kendim için doktora gidip bi de saçımı bok sarısı rengine boyatmışım. Depresif kadının ilk yapacağı şeyi gayet hakkıyla yerine getirmişim. Aferin bana. Şimdi de akşam menüsü olan tarhana çorbası, kurufasılye, pilav ve salata için ön hazırlık çalışmalarına başlamam lazım. Eee hafta başı mutfak yoğunluğu. Ayyy çok işim var yaa düşünseneee. Acaip meşgulüm olum yaa. Ne sevimli, ne tatlı bi hayat aq di mi yaaa. Mutluluktan uçarak soğan doğramaya gidiyorum. Ya süper bi hayat be off ne şanslıyaaammm..

Ve müzik başlar...

mobil hareketler

Location:Ev

 
Designed by Beautifully Chaotic