Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Friday, April 25, 2014

Güncel 18

Lekeleri çıksın, beyazlasın diye çamaşır suyuna bastığım bodyler üçüncü güne girmemize rağmen hala erimemiş, öyle duruyorlar leğenin içinde. İlk gün baktım lekeler çıkmamış, ikinci gün umudumu tümden kaybettim, bu gün de madem öyle geberin ulan diye bıraktım suda. Gerçi deterjanların kullanma tarihine de bakmak lazım. Eve şöyle elli kollu bi kadın girmeyeli yıl olacak. 6 dönüm bahçe içerisinde 1500 metre karelik, olimpik yüzme havuzlu bi şatoda yaşadığımı daha önce defalarca üstüne basarak söylemiştim. Yine bastıra bastıra söyleyeyimde neğadar fakir olduğunu bi anla. Yazık sana valla billa yazık. Neyse ağlama ağlama taam oku hadi devamını. Bedava lan oku. Ben bu leke işinden bi bok anlamadım arkadaş. Ya ben niye lekenin üstüne deterjan ne bileyim toz neyim döküp, çitileyip, bekleyip sonra yıkıyom ki? Hayır o kadar geniş bir zamanım mı var aq? Bu işlemi ben yapacaksam zilyon dolarlık makineyi niye aldım? Elimde leke çıkarmak için mi? La bi git gözünü seveyim yaa.. Ne sattığınız deterjan bi boka yarıyo ne makina.. Uzay çağına geldik hala leğende çamaşır suyuna body basıyoz. Karşı komşu da nispet yapar gibi her gün bitli kocasının fanilalarını asıyo tiril tiril. Fakir ama temiz bi kadın belli. O kadar beyaz fanle mi olur la. Sinirlerim bozuluyo yeminle. Geberin ulan temizlikten, paklıktan. Yaşasın lekeli yakalar, kirli manşetler. Geberin!

Annem lisedeyken falan zorlamaya başlamıştı, hadi artık süpür şu evi diye. Süpürdüklerimi kürekle alıp çöpe dökmek yerine halının altına itelerdim. Anadolu kadını da yemezdi tabi. Tee o zaman beni korkutmaya başladı; "bizim üst komşu hayriye hanımın kızıda evlendiğinde pislikleri halının altına süpürmüştü de, kocası pis bu kadın diye boşamıştı onu, ona göre hııııııı" Annem de bilemedi benim 853 yaşında evleneceğimi tabi. Bir an önce korkutayım da elin evinde bana laf getirmesin diye erkenden başladı. Ama nooldu, evlendim, eve her hafta kadın aldım, hiç bi boka dokunmadım. Bu seferde "şekerim kızınız her hafta kadın alıyor, yedi oğlumuzun paralarını, şu yaşına kadar hiç iş öğretmediniz mi tüüü" diye laf ettiler. Afedersinizde oğlunuz benle evlensin diye yıllarca iki karış etekle piyasa caddelerde sürtmekten, barda diskoda göz süzmekten ev işi, yemek memek öğrenemedim. Okul biter bitmez kıyaydı nikahı şimdiye gürbüz gibi beş tane bebem olur, sizi de akşama el açması mantı, börek, baklava yemeye davet ederdim. Annemin koltukları kabarır, sizi de elalem parmakla gösterirdi "ay şu hanımların bir gelini var valla domuz gibi kıııııızz, evi çekip çeviriyo ağşama kadar, bebeleri de tiril tiril bembeyaz giydiriyo" felam diye. Olmadı işte kısmet. Aman hangimiz mutluyuz ki dimi ama. Bağladım mı yine oraya. Hah ilaç etkisini şeetmiş demek..

Teyzem dizinden operasyon geçirdi. Onu ziyarete gittik Niğde'ye. Ara ara gidince hem şehirdeki değişimi görmek hem de bağ bahçe havasını solumak iyi oluyor. Üniversite açıldıktan sonra çok acaip bir şehir olmuş. Gelişmeye çalışırken can çekişen bir şehir. Otuz yıl öncesinde, şehirdeki evden bağ evine gidebilmek için tozlu topraklı yolda, şansımız varsa rastladığımız bir at arabasına takılıp yeşillikler arasından geçerdik. Şimdi o yolda sağlı sollu modern binalar ve çift şeritli asfalt yolda süper lüks arabalar. Kafalar aynı ama şehir farklı. Neyse. Teyzem bir sitenin giriş katında oturuyor. Akşama kadar balkonda çay içip, giren çıkanı izleyip yorumluyor.

T - Bak bak şu beyaz gömlekli varya sedat'ın eniştesinin patronu.
Z - Sedat kim teyze?
T - Nesibe'nin damadı.
Z - Nesibe kim?
T - Bizim günden arkadaş. Çok zenginler abooo evlerini bir gör, milyar harcadı evin içine. Niğde'nin dağı taşı onların. İki oğlunu evlendirdi, kızını da Adana'lı zengine verdi. Öğretmen kızı. Bak şu kırmızı mersedes onun. Öyle fiyakalı gezeller burada. Anası hacca gitti geçen sene. İstanbulda dükkanları, adanada hanları var. bıdı bıdı bıdı bıdı..
Z - Teyze not almam gerekiyo mu? Sözlü falan yapcan mı? İstikbalim bu bilgilere bağlıysa ben kalem kaat getireyim?
T - Aman get iki laf edilmiyo senle de!
Z - Teyze sen dizi falan izlemiyon mu ya, git televizyona bak. Ocakta yemeen falan vardır, ne bileyim ütünün fişini çektin mi teyze?
T - Hee aç aç erdoğan çıkar şimdi, onu izleyim ben.
Z - Hee hee izle izle.. açayım da iyice izle o zaman sen..

Niğde'nin bizim için artık yılda bir ya da en fazla iki kez haftasonu kaçamağından öteye gidemeyeceğini milyonuncu kez anlamış olarak geri döndük. Çoook eskiden Niğde, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, paylaşmak, gülmek, eğlenmek, tatil gibi bir dolu toz pembe hisler uyandırıyordu. Şimdi ise laf laf laf laf laf para para para para para. İki kelimenin biri para! Görgüsüzlük, ayılık ve mal mülk yarışı ilk göze çarpan özellikler. Evlerde, sadece günlerde hizmete açılmak üzere halısından perdesine en pahalı ennnn lüks eşyalarla donanmış salonlar var. Teyzemin balkondaki kombisi şırıl şırıl su akıtıyor, altına leğen koymuşlar ama salonunun ışığı uzaktan kumanda ile yanıyor. Hesabit! Teyze senin burada bi kapı var, nereye açılıyo diye girdim baktım salonuna. 5 yıldır falan o evde oturuyor, salonuna ilk girişim. Sıkı sıkıya kapatmış. Ayol saray gibi döşemiş. Ayağım çıplak, halıya bastım abooo yumuşacık. Bu ayağımın altındaki ne teyze dedim? Ay böbür böbür böbürlendi "en pahalısından yün halı" diye. Ne bilsin benim altı timsah derisine dönmüş nasırlı, toynaklı ayaam yün halıyı. Yapı marketlerden paramız kadar halı kestirip alıyoz biz. Evlenirken annem yağcı bedir halısı vereyim sana dediydi de "ayyy köylü müyüm ben anne yaa ne bediri mediri" diye burun kıvırdıydım. Meğer o da epey para ediyomuş. Abimin boşadığı ilk karısı da evlenirken özel çin halısı aldırdıydı. Adamın ocağına incir ağacı dikip, boşanırken de donuna kadar aldıydı. Bi de ordan aklımda çin halısı kalmış. Neyse işte, teyzemin de öyle bi salonu var. Elaleme zengin görünsün diye basmış parayı. Saçının boyası gelmiş, sanırsın o salonun temizlikçisi ama öyle işte. Küçük şehirlerin büyük problemleri..

Onun dışında evde köle gibi bebe bakıyoz işte. Annem yine kızı iki gün bıraktım diye hastalık çıkardı, fizik tedavi zart zurt takılıyo. Ödü kopuyo çocuğu ona bırakıcam diye. Hem çocuk bakarım, hem gezer tozarım, hem de evde arkadaşlarımı ağırlarım diye bi asıldım hayata, o hayatta beni 38.5 ateşle vurdu yatağa. Sinir stresten kiloda aldım. Evde yalnız kalmayı özledim. Kızı anneme bıraktığımda evi mi temizleyeyim, kendime mi bakayım, alışverişe mi çıkayım, arkadaşlarıma mı koşayım diye iki ayağım bir pabuca giriyor. Mal gibi yatıp hiç bir şey yapmıyorum bazen. Hiç bir şey yapmamak negzel ya. Gerçi bu seferde annem "e madem işin yok atla gel" diyor. Lan ben bir şey yapmamayı özledim kadın. Koşuşturmamayı özledim. Bırak beni, düş yakamdan. Bi de bebe gidince adam hemen atlıyor "akşama dolma yap, sarma yap, karnıyarık yap, lazanya yap, pırasa pişir, cacık yap" diye menü vermeye. Hee oldu anam, oldu yavrum. Ağşama kadar sana yemek pişireyim off günümde. Manyaam ben çünkü. Köpek ciğerime zçayım, dayanamayıp yapıyorum ne istediyse. Kimse benim rahatım için beş dakika oturup düşünmezken, empati yapmazken, ben onların istediği olsun, mutlu olsunlar diye ömrümü yiyorum. Ödülümde sakinleştirici haplarım. Aman hangimiz mutluyuz ki yaaa.. Di mi abidin?

Geçen arkadaşları ile konuşurken şey dedi yine "bizim evde hiç yemek pişmiyo, her gün makarna, köfte" Ya ben senin kafanı baltayla ikiye ayırmıyorsam, o diline çatal batırıp kökünden kör bıçakla kesmiyorsam, o yaptığım yemekleri sindiren miğdeni matkapla delmiyorsam, bağırsaklarını çıkış noktasından tutpup çekerek yere dökmüyorsam kendimi bildiğimdendir arkadaşım. Bu lafa artık dabi dabi hiiiç yemek pişmez bizde diye destek bile veriyorum hatta. Lavabo başında sebze ayıklayıp, ocak başında soğan kavurmaktan varis olan bacaklarım kimin umurunda. Yiyip içtikten sonra unutmasa iyi çocuk aslında. Bu evi kim temizliyo, çamaşır dolabına o donları, çorapları kim dürüp koyuyo, tertemiz nevresimleri kim değiştiriyo, fırında pişen yemeği kim koydu, bulaşıkları kim yıkayıp kaldırıyo, yerler bok içindeydi, kim temizledi acaba falan diye bi düşünse keşke. Büyüdü bu kız diyo. Evet büyüdü. Sen kendi bencil dünyanda yaşarken büyüyoruz biz. Sen de "biz"e katıldığında çok geç olmasa bari. Aman abidin yaa hangimiz mutluyuz aq bırak yaa..

Relax..

Saygılar efenim..

mobil hareketler

Location:Ev

Sunday, April 6, 2014

Bir Katilin Güncesi

Her sabah evden koşarak uzaklaşıyor, evde olduğu zamanlar da kendine bin türlü iş buluyor. Gözümün önünde çocukla uğraşmamak için yaptığı şu çırpınışlar öyle komik ve acınası geliyor ki. Nedir bu çok meşgul insan havaları? Hani hiç bir şey olmasa, başım ağrıyor deyip uzanıyor. Sanırsın memleket bunun elinde, fuat avni bu. Ben ilaç manyağı oldum, peygamber gibi sabırlı insan zıvanadan çıktım, masalar devirdim, deli doktoruna gittim. Adam hala "yaw senin de kendine zaman ayırman lazım, hadi al başını git" demiyor. Evin içinde elektrik, kablo çekmediği duvar kalmadı. Tüm gün elinde matkap kafamızı zkiyo. Napion diyorum? Şuranın ampulu patlamış diyo. Lan olm ampulu değiştirmek için matkap niye? Tamam ben de anlamam bu işlerden ama. Patlak ampule matkapla girilmeyeceğini akıl edebiliyorum. Düşündüm de biraz daha sola takalım bu ampulu diyo mesela. Tavanı delik deşik etmiş bu arada. Sanırsın tavanda köstebek dolaşmış. İçimden allaan manyaa şimdi deşecek beni de otuz yerimden en iyisi gaçhayım derken "he he çok iyi olur al sola al" diyorum hafif titrek bir gülümsemeyle..

Balkonda kendine bostan yapmış. Her yer çamur içinde. Bak o işten anlarım. Bağda bahçede büyüdük. Tohum ekilen şey var, fide alınan şey var. Arkadaş marketten aldığımız maydonozun yarısını ayırıyor, onu on gün suda bekletip öldürüyor, sonra gidip dikiyor. Yaw hasta mısın arkadaşım, yolunmuş maydonozdan ne bekliyon falan dedim anlasın diye, yok! Tohumla olur olm yeşillikler, bilmiyosan aç öğren falan, ı ıh. On kere maydonoz, tere, roka ekti. Çıkmadı. Geldi bana ya sen haklıymışın ya dedi. Ağzının ortasına bi tane çakarken göz yaşlarımı tutamadım. Haklısın dediğinde çok duygulanıyorum. Geçen ananesiyle bu konuyu konuşuyor, ananesi anlatıyor işte "olm biz tohum aldık, ektik" diye. Hala ben "he ek la öyle ek çıkacak bak" demişim gibi "tohum mu hmm, aaa tohum demek, alla alla tohum alayım o zaman" diyor. Senin ben alayını.. Töbestafırıllahh..

Aylardır balkonu laboratuara çevirdi. Geçen sene iki domates, üç biber yedik. Paylaştık ailece. Bu sene de iki sap taze soğan getirdi. İşte bebeyle ilgilenmesinde, n'olursa olsun. Haftada iki saat bi beraber geziyoruz, onu babalığa sayıyor. "Ya ben sizi daha onbeş gün önce ikea'ya götürdüm ya" diyor mesela. Köftesi ucuz diye bizi oraya tıktı anacım. İkea olmasa kipa'nın falan açık restoranında kurufasulye pilav yiyip, oh be gezdik ulan diyecez. Kaloriferleri de kapattı. Kendisi güneş alan balkonda beyaz önlüğü ile patates soğan ekiminde bi devrim yaratmaya çalıştığı için ısınıyo. Kafa hele baya bi sıcak. Biz de evin içinde kutup yerlisi gibi nefesimizle burnumuzu ısıtıyoz. O şortla dolanıyo, biz çift çorap üstüne pamuklu pijama. Bambaşka dünyanın insanları olduk iyice.

İki lafından biri "bu evde hep aynı yemek pişiyo", "bebeye her gün salça ekmek yediriyosun". Elektrikli testereyle dalasım geliyo mütemadiyen. Neymiş canı mercimek köfte istemiş. O ney la gün karıları gibi sana kısır, mercimek köfte, sosyete böreği mi yapayım. He getir yarım altını yapayım, o başka. Ne bileyim başka bir şey iste arkadaşım. Pilavı, makarnayı fazla fazla yapmayı sevmem. Üç kişiysek üç kişilik yaparım. Hatta bu yüzden hep kızar bana "ikinci tabağı yiyemiyoruz" diye. Geçen yemeğe misafir gelicek, bi tencere pilav yaptım, onların da işi çıktı gelemediler. Bana dediğine bak "sen hep böyle fazla yapıyosun çöpe gidiyo" O an neyi görürse onu genelliyo arkadaş. Çocuğa tost yapıyorum bi sabah, ertesi sabah omlet, ertesi sabah ne bileyim patates kızartması. Hangisini görürse "hep tost hep tost olmaz ki böyle". Gidip saksılarını balkondan atacam sonunda. Maydonoz öyle ekilmez, böyle ekilir diye demeti gtüne sokacam afedersin. Bundan sonra ben susayım o yazsın biloo. Yeter ulan!.

Annemler de sağ olsun oy verecez diye bi gittiler hala yoklar. Ay çok özledim, çok özledim diye arıyor her gün. Ben yorgunluk ve sinirden bedbaht bir sesle konuşurken o bülbül gibi şakıyor. "Ay babanla çay bahçesine gittik hava aldık, sonra geldik yorulmuşuz biraz kestirdik, şimdi de banyo yaptım, arkadaşlarım gelicek, buralar çok sıcak ayol aha aha" Evet anne evet. Yaa ne güzel anne. "E siz nasılsınız, torunum nasıl?" Biz mi anne? Valla on gündür banyo yapmadım, leş gibi kokuyorum, evde bok gibi işte, her köşede toz topakçıkları, koltuklar kusmuk dolu, çocuğun da burnunda sümüğü kurudu, her gün makarna, salça ekmek yiyoruz, boşanıcaz galiba anne olmuyo yani, hayır öldürmeden boşansak en azından çocuğu ben büyütsem, aman canım neyse arkadaşların gelicekmiş şeetmiyim şimdi seni. "Olur öyle yavrum, annelik zor, ben sizleri..........." dıt dıt dıt dıııııııttt! Her gün suratına kapatmalı bir kaç telefon görüşmesi yapıyoruz. Aile bağlarımız süper o bağlamda..

Neyse işte sonuç olarak tuvalete gidebildiğim ve oturarak karnımı doyurabildiğim bir gün iyi bir gün demektir. Tavsiye ediyorum bak ilaç kullanın. Ohh böyle aman yaaa dert ettiğim şeye bak, ay toplarım da, pişiririmde, büyütürümde, anlarımda, dinlerimde, süpermenim lan bennn diyosun. Gerçi yine de gün boyu öffffffffffffffffff çekmekten ağzım, dilim kuruyo ama. Hiç içmemekten iyidir. Sevgili eşim sağolsun ilaç kullanımıma özel ihtimam gösteriyor. Her sabah kendi elleriyle getiriyor. Ailemizin geleceği, saadeti buna bağlı. Canım ya. İşte aşkta bi zamandan sonra hayat arkadaşlığına dönüyor. Yaşlanınca iki laf edecek biri olsun diye ilaçla milaçla katlanıyosun. Aman canım hangimiz mutluyuz ki diye başlayacam yine. Yok la yok. İçimde kalan zerre kadar bahar sevincine binaen susmayı tercih ediyorum. Susmam da altı paragraf sürmüş aq.

Dinle bak anlayacaksın..

mobil hareketler

Location:Ev

 
Designed by Beautifully Chaotic