Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Wednesday, November 15, 2017

Onlar!


Yıllar yıllar önce..

Üniversitedeyiz, genciz, ders notları yerlerde, eğlence tavan yapmış. Yavaş yavaş yaz tatili yaklaşıyor ve bu arkadaşlarımızdan ayrı kalmak demek ki bu imkansız, çünkü ölesiye yapıştık koca bir yıl. İmkansız yani ne demek? Hayır ayrılamayız, onca dedikodu, onca entrika, onca gece gezmesi yaz tatili geldi diye hoop çöpe mi atalım?

Tatilde çalışacak olanlar, aile gezmesine mecbur olanlar, otelciler, yazlıkçılar derken evet maalesef ayrılacaktık. Üniversiteli olmak, anne ve babana el sallayıp "hadi ben kaçtım" diyecek kadar özgür bir durum değildi.

Sevgili ailem, bana arkadaşlarımın evinde kalma izni vermez fakat bizde kalan arkadaşlarıma benden daha sevecen ve iyi davranırlardı. Kahvaltılar daha zengin, yüzler her zamankinden daha güleç olurdu misafirimiz varken. "Kızımızın arkadaşları" mutluluğu olurdu evde. Hala da öyle.

Bu sefer kararlıydım, arkadaşlarımla tatil yapacaktım. Ben de gittiğim evin biricik misafiri olacak, pamuklara sarılacak, "kalk arkadaşına çay koy" cümlesindeki dolaylı tümleç olacaktım. Hem arkadaşımdan ayrılmayacak hem de hürmet görecektim.

Planımızı yaptık, teyzesinin yazlığına gidecek çılgınlar gibi bir hafta geçirecektik. Tabi bunu bizimkilere kabul ettirmek için ön çalışma, ısıtma, kafa tutma, isyan etme, kapıları yumruklama, intihar girişimi gibi bir dolu süreçten geçtim. Başarmıştım, tatile gidiyorum ulan!

Gerçekten unutulmaz bir tatil olacaktı.

Ellerimizde bavulla yazlığın önündeydik. Gayet kendi halinde, denize biraz uzak, havuzu ve tesisi olan, iki katlı evlerden oluşan güzel bir site.

Kapıdan içeri girdik. Bizi duymamış hatta beklemiyormuş gibi koltukta uzanan teyzeye baktık. Selam, biz geldik dedi arkadaşım. Koltuktan hafifçe kaykılıp "hıı geldiniz mi" dedi. Siz geleceksiniz diye yatak odasını size vermek zorunda kaldık, biz eniştenle kanepede yatacağız diyerek yukarı çıkmamızı işaret etti. Galiba bu onun sarılıp hoş geldiniz deme şekliydi.

Bizim evde misafir kapıda karşılanır, güler yüzle odasına çıkmasına yardım edilir. Ondan şaşırdım herhalde.

Neyse ya tatile gelmiştik. Sorun yok.

O an'a kadar evde aslında bizimle beraber 3 oğlan çocuğu daha olacağını bilmiyordum. Teyzenin 2 oğlu ve arkadaşımın küçük kardeşi. Kadının bizi frankeştaynın gelini gibi karşılaması normalmiş. Küçücük evde olduk mu yedi kişi. Başımdan kaynar su boşaldı o sıcakta. Lan niye söylemedin, ben gelmezdim! Hay sçim.

Dedim ya üzerinden hayli zaman geçtiği için olaylara gülebiliyorum ama gerçekten hatırladıkça elim ayağım buz kesiyor.

Neyse ya tatil.

Cep telefonum olmadığı için evin telefonundan "geldik, burası şahane, herşey harika, müthiş tatlı bir aile" demek için annemi aramam gerekiyor. Daha telefonu elime alıp tuşlara basarken "yannız bu hafta telefon faturalarını kontrol edeceğim, öyle zırt pırt arama yapmayın" diye kükredi teyze.

- Alo anne, bz gldik, iyyz, öpt, kib, bye! diyip kapattım.

Ondan sonraki telefon görüşmelerimi havuz kenarındaki ankesörlü telefondan yaptım. Bizim evde misafirin telefonu kullanması doğaldır, ailesini sıklıkla arayıp haber vermesi için ısrar ederiz hatta. O yüzden şaşırdım herhalde.

Memur aile ya, olabilir. Tatildeyiz olm.

Kendi içlerinde de kavgaları eksik olmayan bir aile. Sürekli hırgür, kavga, bağırış. Günaydın yok, lütfen yok, güler yüz hiç yok. Sabah kalkan basıyor küfürü. Tatildeyim sanıyorum ama bildiğin cehennemin dibindeyim aslında. Annem sesin iyi gelmiyor, rahat değilsen atla gel kızım diyor. Arkadaşıma ayıp olur anne, az kaldı zaten diyorum. Bu zikik programı beraber yaptık, beraber bitireceğiz.

Akşam yemeği için masayı hazırladık, oturduk. Elinde koca köfte-patates tabağı ile geldi teyze. Oğullarının ve kocasının tabağını tepeleme doldurduktan sonra kalan köfteyi de bize paylaştırdı. O kare o kadar komikti ki gerçekten yüzüne baktım ciddi mi diye. Arkadaşıma baktım. O bana bakamıyordu çünkü teyze çok ciddiydi. Bizim evde misafirlerin tabağı doldurulur, aa lütfen darılırım diye ısrar edilir ondan şaşırdım herhalde.

Sonraki gün teyzenin kocası -belki de önceki akşam yaşanan tuhaflığı telafi etmek için- akşam size güzel bir rakı-balık yapayım çocuklar dedi. Sevindik. Çakır keyif şekilde ufak rakısı ve bir kilo sardalye ile geldi. Mangalda sardalyeleri mundar edip yedikten sonra rakısını fondipleyip yattı. Bize yanık balık ve anason kokusu bırakmıştı. Bizim evde beraber yiyip içilir, misafirle sohbet edilir o yüzden şaşırdım herhalde.

Arkadaşlarının düğünü için teyze ve enişte iki gün evden ayrıldı. Buzdolabı tam takır, kuru bakır. 3 erkek çocuk kahvaltı ve yemek bekliyor. Marketten yumurta alıp bolca krep yaptık. Akşam da sebze alıp kızartma, soslu makarna derken gayet güzel idare ettik. Keyifli iki gündü. Teyze eve gelir gelmez buzdolabını açıp salçam bitmiş, unum yarıya inmiş diye çığlıklar atıp bayılmaya kalktı. Koşarak marketten un ve salça alınca düzeldi.

Bizde çocuklar evde bırakılacaksa dolap yemekle doldurulur, komşulara haber verilir, ekmeğin suyun hesabı asla yapılmaz. Ondan şaşırdım herhalde.

Daha fazlası da yaşandı aslında. Anlatamayacağım kadar çirkin detaylar.

Tabi ki erkenden biletimi alıp evime döndüm. O kadar nevrotik o kadar gergin bir ortamdan çıkmıştım ki cenin pozisyonunda iki gün yataktan çıkmadım.

O insanlar aramızda yaşıyor, ürüyor ve hepimizi germeye devam ediyor.

Gelelim şimdiki aklım olsaydı onlara ne derdim köşesine;

"Siz var ya hepiniz hastasınız. Bok gibi hayatlarınız var ve bunu sonuna kadar hak ediyorsunuz. Yaşadığınız evler mühürlenmeli ve sizler iğneyle uyutulmalısınız. Ben evime gidiyorum, lanetinizde boğulun"

*nanik*

Saturday, November 4, 2017

Selam

Ellerim kaşınmaya başladığına göre birşeyler yazma vakti geldi. Eze eze yaşadığım ışıltılı hayatımdan şikayet etmeye başlayabilirim. E rahat batıyor bir süre sonra.

Kızım okula başladı. Yapışık yaşadığımız altı yıl sonunda zorunlu eğitim ile özgürlüğüme kavuştum. Eğitimin zorunlu olması gerektiğini iliklerime kadar hissetmiştim zaten. İkimizinde gözleri bir başka parlıyor artık. Taze aşıklar gibi günlük ayrılık ve kavuşma halleriyle cilveleşiyoruz.

Erkenden hazırlıyor, alkali suyumu içerken el sallıyorum arkasından. Sabah haberleri izleyebiliyorum, oje sürüyorum, kuaförde saç bakımı, kızlarla brunch, kahkahalar, şampanyalar, çilekler ve pırlantalar..

Geri dönüyorum ve dünya buna hazır mı bilemiyorum.

Biraz kilo almış olabilirim, saçlarım çıtır çıtır beyazlamış olabilir, sinir hastası olmuş, tembelleşmiş, kırışmış ve bu süreçte kötü alışkanlıklar edinmiş olabilirim. Neyse ki evliliğim onuncu yılında ve bu saatten sonra kimse bunlarla ilgilenmiyor. Sözsüz bir anlaşma ile kendimizi salıvermenin tatlı huzurunu yaşıyoruz. Bu da bir çeşit özgürlük.

Blog yazmayalı bir yıl olmuş. Evliliğimi ne kadar büyük bir tehlikeye attığımı düşünebiliyor musun?

Daha geçen gün çorba yaparken kafasını omzumdan uzatıp "salça koydun mu salça" diye homurdandığında şişlemek istedim kendisini. Doktorum "böyle zamanlarda kızını düşün, sen maphusa, o toprağa giderse ne yapar yavrucak" demişti. Derin bir nefes alıp o burda yok, o yok, öyle biri hiç olmadı, kimse birşey demedi, yok o yok diye kendimi telkin ettim. Bir kez daha işe yaradı.

Özellikle mutfakta her şeye karışır oldu. Aslında mutfakla kafayı bozdu diyebilirim. Annem beypazarından kışlık tarhana almış, bize de getirdi. Ben daha iyi yaparım deyip tarhana yapmaya başladı. Günlerce üzerine un ekleyerek yoğurduğu bulamacı salonun ortasında kuruttu. Sonunda tarhanaya benzemeyen on kiloluk toz elde etti. Kendi pişirip yiyor. Biz ilişmiyoruz.

Kankalıktan teyze, yeğen ilişkisine geçtiğimizi o an anladım. Artık evde teyzem ile yaşıyorum.

İşten arayıp akşam yapacağım yemekleri soruyor. Dolmaya tarçın, pilava domates, çorbaya kereviz eklememi tembihleyip böreği de gelince ben yaparım diyor. Peki teyze diyorum.

Çocuğu okuldan o aldığı zamanlarda eve gelene kadar onu darlıyor; okulda ne yedin, yine mi çorba, yine mi makarna, yine mi pilav, yine mi köfte, yine mi meyve, yine mi yoğurt. Yahu okulda başka ne olsun? Mangal mı yaksınlar bahçede? Kuzu mu çevirsinler? Ne istiyon yani?

Elbette her zaman olduğu gibi nankör. Yaprakta sarsam, dolma da yapsam, mantı da açsam "bu evde hiç yemek pişmiyor"

Temizliğe de ilgisi var. Elinde tuz ruhu ve çamaşır suyu ile çıkıp geldi. Evladıma sarılıp napcan olum onlarla dedim. Lavaboları temizleyeceğim dedi. Ya manyak mısın, tuz ruhu kimyasal silah kapsamında, saçmalama derken ağzını burnunu sarıp daldı tuvalete. İki şişeyi de boşaltmış.

Ankara'nın ayazında nefes almak için beş saat pencerede can pazarı yaşayınca kız ile boğazlarımız şişti. Hala yatak, döşek ateşler içinde yatıyoruz. Aman canım mıçtığımız yer pırıl pırıl oldu ya daha ne istiyorsam.

Blog yazarak bu tür sinir sıkışmalarını hafifletiyor, tahammül eşiğimi dengeliyordum. Şablon değiştireyim, araya başka konular, konuklar ekleyeyim derken süre epey uzadı.

Yine istediğim şablon olmadı. İdare edeceğiz artık.

Selam sevgili okuyucu.

Sahi hala blog okuyor musunuz?

 
Designed by Beautifully Chaotic