Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Monday, July 29, 2013

Zoi Number 100

Kız büyüdükçe ben de tuhaflıklar meydana geliyor. O kızlarla oynamasın, şu çocukla konuşmasın diye içim içimi yiyor. Dışarıya yansıtmıyorum şükür. Bir çocuk var mesela annemlerin komşusu. Daha hamile bile değilken elektriğimiz tutmadı. Aramızdaki o büyük itici güce rağmen "ahh banım pek şeker"di.

Çocuk eve, yola, denize boş bulduğu her yere donunu indirip zçıyor. Olaylara tepkisini böyle vermeyi uygun bulmuş. Haliyle dışarıdan birine hoş gelmiyor. Zaten bizim adam pimpirikli. Hatta adamın köklerine insek ilk pimpirenler bunun kanından olabilir. O derece.

Adamın gözünün önünde denize zçınca bu velet, onlar boncuk gibi suyun yüzüne çıkınca ailece tüm bağlarımızı kopardık. E ama komşu çocuğu. Gidip geldikçe görüşülüyor. Geçen geldi yine. Annesinin yapma dediği her şeyi inatla yaparak dünya saatiyle bir, bana göre ikiyüz yıl süren misafirlikleri boyunca tüylerimi diken diken etti. Bana bisküvi verin, bana çikolata verin, bana muz verin, bu muz çürümüş iyisini verin, bisküviyi paketle verin, şu benim olsun, bu benim olsun diye beynim ısındı.

En son bizim kızın suratına topla şut çekince kulağından tuttuğum gibi hadi evine len diye kapının önüne koydum. Komşu kızlarının derdi de evi kurcalamak. Bizimki bunlarla oynayacam diye merdivenden, koltuktan düşecek, bunlar almış eline benim makyaj malzemelerini süsleniyor. Kızla ilgilendikleri yok. Eve girene kadar hadi oynayalım, oynayalım eve girince kızın suratına bakmıyorlar. Dertleri kapalı çekmeceler.

Ben komşu çocuklarını evden kovmaya başlayınca annem de beni izmir'den kovdu. Haklı. Annenin evindesin uslu dur di mi. Hatta hızını alamadı babanıda al git diyerek valizlerimizi kapıya koydu. Liseli aşıklar gibiyiz ya tam araba çalıştı artık kesin gidiyoruz, başladı bu gitme, gitmiyorum de ne olur, ağzımdan çıktı da dedim, gitme, valla yeni gelmişsin gibi sevinecem' diye haykırıyor gözler dolu dolu. Burnumu indirmedim ben de, yok artık laf ağızdan çıktı.

Az kaldı gözyaşlarına inanıp, kollarımı açıp valizleri yere atacakken telefonu çaldı; "alo, evet şekerim, otelde yerimiz hazır, yarın giriş yapıyoruz, üç gece dört gün evet, asumanda geliyor, tamam canım yarın görüşürüz, öptüm" Didimde otel ayarlamış daha bizi kovduğu akşam. Babamla baka kaldık. Sekiz saatlik travmatik bir yolculuktan sonra Ankara'ya, evime ulaştım.

Büyük umutlarla geldim. Adam bizi özledi, gezdirecek, bebeyle uzun uzun vakit geçirecek, erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayacak, kızarmış ekmek kokusuyla uyanıcam diye. Aynende öyle oldu. Kuaförden, solaryumdan, alışverişten, kızlarla akşam yemeklerinden, dedikodudan kafamı kaldırıp ay ne oldu kız pişik olmadı inşallah diye arayıp soramadım adamı. Öyle hareketli günler sorma gitsin.

Ev berbat. Şimdi başlasam iki haftaya anca toplarım. Sildiğim yer arkamı döner dönmez toz oluyor. Olsun be kendi evim. Kovan yok söven yok.

Konuşmak bazen o kadar gereksiz ki. Adama üç gündür, evet üç koca gündür diyorum ki bizi şu ormana götür, kızla yürüyüş yapalım hep beraber, çok keyifli olur. Üç gündür. Aynı şeyi. Ayni kelimelerle. Aynı yerden geçerken. Hı diyo, ho diyo, he diyo. Bugün yine aynı ormanın yanından arabayla geçerken "ya bi gün de şuraya gelip yürüsek ya" dedi. Gülümsedim sadece. Ya dedim. Ya. Konuşmak çok gereksiz bazen..

Acıklı mı bitti lan bu 100. yazı.

Hüzünlendim ben..

mobil hareketler
Location:Ev

Sunday, July 21, 2013

Güncel 14

Kıza yoğurtlu makarna yediriyorum öğlen. Büyük bir sabırla başladığım yedirme işi tahmin edeceğin gibi saatlerce uzadı. Gözlerim kararıp ellerim titremeye başlayana kadar dayandım ve sonunda burnunu tıkayıp kaşıkla teptim makarnayı. Bir yedirirken bir de uyuturken harcadığım vakit ömrümün yarısı.

Yedirirken bir yandan çizgi film izliyoruz. Pocoyo diye golf oynayan bir karakter bulduk. Bu çizgi filmlerinde ortası yok. Al çayda çıra oynayan pepe'yi vur golf oynayan pocoyo'ya. 45 derece ev sıcaklığında sabırla yemeğini yedirdikten sonra sallamak suretiyle kan ter içinde kızı uyuttum. Klima olmasa halimiz duman. Saatli maarif takvimi olsa da ne sıcağıymış bu sıcaklar diye okusaydık. Yazar ya arkasında öküz böğürten sıcakları falan diye. Merak ettim yani.

Dün sahile indik, deniz havası iyi gelir diye. Sahil dediğimde halk plajı. İki çay söyledik annemle kıza da haşlanmış mısır oh. Millet sahile bebesinin ne oyuncağı varsa toplamış gelmiş. E biz yeniyiz tabi. Kürek ve kovadan başka erzağımız yok. Kimin elinde oyuncak varsa ona yapışıyor bizimki. Biri bakar, diğeri ağlar, öteki ona taş atar, kızlar bebeğini vermez, oğlanlar itiş kakış. Oyuncaklar bitti dondurma krizi bu sefer. Haydi bütün sahil dondurma sırasında. Rahatlarız diye indik eziyet oldu.

Bize yine en iyisi evde leğene su doldurup idare etmek. Gerçi aklı ermeye başladı. 'Gak hadi düt düt' diyo sıpa. Seneye bu sefil hayattan kurtulup bol yıldızlı bi otel tatili yaparız artık. Bizim adamda hiç sevmez otel tatilini. Sırt çantasıyla dağ bayır gezecek illa. Evlenmeden önce hilton'da yemekler, yurt dışında tatiller, evlendikten sonra 'cacıkla karnıyarık yapta yiyelim' diyip tatile anneme yollamalar.

Diyeceğim o ki flört dönemini uzun tutun. En halinden memnunu bile çocuk iki yaşına gelmeden boşanıyor. Bizim kız bu kış iki olacak. Ben şimdiden mal mülk hesabı yapmaya başladım. Garajdaki iki jaguar, tekne, istanbuldaki beş dükkan..

Öyle yani başka da diyeceğim yok. Pinterest bakıp kitap okuyarak geçiyor zaman. Evde 4 tane klima var. En mühim noktadaki cortladı. Neyse ki ev dağın eteğinde. Nispeten esiyor da hayatta kalıyoruz.

Şuraya kıvrılıp uyuyayım ben.

Hadi.

mobil hareketler
Location:Özbek

Friday, July 19, 2013

İzmir Rapor 2

Yorgunluktan geberdiğim şu saatlerde, kızın gün boyu ısırıp tükürdüğü meyveleri harmanlayıp sodayla kaşık kaşık götürmekteyim. Muhteşem formumun sırrı işte bu. Sabah kızdan kalan ekmek ve yumurta kırıntıları, öğlen tabakta bırakılan iki kaşık pilav, ısırılmış köfte ve mama sandalyesine yapışmış yoğurt parçaları, akşamda gün boyu yerden topladığım tükürülmüş meyve parçaları.

Geçen gün balkon camında iki gün önce kendime hazırlayıp içmeyi unuttuğum kahvemi buldum. Hangisini içebildin ki zaten? Sen kahveyi al, otur başında ağlamaya başla. Sinirlerim iyice bozulduysa. Lavaboda çay, yatak odasında su, cam önünde kahve.

Neymiş efendim çocuğun tüm hataları ailesinden kaynaklanırmış. Şimdi gidecem pedagoga, öyle, böyle, şöyle diyecem o da bana özetle "armut dibine düşer hamfendi, siz önce kendinize bakın" manasına gelen uzun ve sıkıcı bi konuşma yapacak ha! Yok efendim. Ben hiç o toplara girmeyeyim.

Önümüzdeki on yıl duymak istemediğim ama en çok duyacağım cümle 'siz rol modelsiniz, sizi taklit ediyor'

Annem iyice yıldı. Ne evi silip süpürüyor ne çamaşır yıkıyor. Baktı ne kadar toplasa, temizlese de sonuç aynı haklı olarak bıraktı. Yemek yapmayı bırakmadı henüz. Onu da yapmazsa sefiliz. Geçen gün kızın minnak çoraplarını çitiledim lavaboda. Olmuşsun zoi dedim kendime. İyice olmuşsun sen aferin.

Sabahın 6:15'inde kalkıp biricik eşimi havaalanına bıraktım. Erken kalkmanın da ağır tahribatları oluyor malum. Ordan bir arkadaşa kahvaltıya gittik. Gittiğimiz ev bir oda bir salon. Klima var ama tasarruf amaçlı olarak evde biri düşüp bayılmadan çalıştırmıyorlarmış. Cehennem sıcağında, 2 metre kare mutfakta, çalışan bir tost makinasının yanında otururken sırtımdan akan su ile sırılsıklam oldum.
Annem de günler sonra arkadaşını buldu, hiç kalkacağı yok. Kaş göz yapıyorum ı ıh. Kız olmasa dayanırdım da kıza dur yavrum, sus çocum, elleme evladım derken aniden şuurumu kaybedip hadi size iyi günleeeer diyip çıktım evden. Yarım saat arabada annemi bekledikten sonra doğru eve.

Eve gelince de komşu kızlar geldi. Tımarhane gibi geçen oyun saatinden sonra yine şuurumu kaybedip herkesi evine ulaaaan diye bağırdıktan sonra sessizce yatağıma girip uyudum.

Uykumu aldığım günlerde kedi gibi bir insanım aslında.

Miyav.

mobil hareketler
Location:Özbek

Wednesday, July 10, 2013

Anne Ben Ateyiz Oldum!

Bir haftadır izmirdeyim. Annem, ben ve kız. Araba olmayınca evden dışarı çıkamadık. Köy yeri malum. Gerçi pek çıkılacak gibi değil. Sıcaktan panjurları bile kapatıp oturuyoruz. Kız için leğene su koyduk salonun ortasına. Kendini deniz kenarında sanıyor yavrum. Güneş ve kum yok ama su var. Eldeki imkanlar bu.

Evde bu kadar kapalı kalınca beyinde tahribatlar oldu. Annem etrafta çocuğu kıyaslayabileceği kimse bulamayınca benim çocukluğuma sardı. Bu çok akıllı sen böyle değildin, torunum cin gibi sen hep uyurdun, sen kiloluydun bak torunum ince uzun.

Kardeş şart diyolar ya bazen hak veriyorum. On sene önce doğursaydım kardeşine bakar ol ben de çay içeyim diyebilme lüksüne sahip olurdum. Yoksa şimdi yapayım diye bi isteğim, takatim kalmadı. Annemin yanında bile evdeki halimden farkım yok. Yıkama, yedirme, uyutma, toplama derken annemin moldovyalı bakıcısı gibiyim. Arada alıp seviyor sağ olsun. Hadi hakkını yemiyim sabah uyanınca eline tutuşturup iki saat fazladan uyuyorum.

Bebenin öğle uykusu iki saat. Benim için en değerli iki saat. Tam ayağımı uzatacam annem 'hadi bi türk kahvesi yap içelim' diyor. Tamam diyorum sohbet koyu. Az şekerli kahveleri yapıp oturuyorum karşısına.  Bir süre uzaklara daldıktan sonra yavaştan başlıyor 'çocuk büyütmek kolay mı bak ben neler çektim' diye.

O uzaklara bakarak anlatmaya devam ederken ben içimden ona 'anne biliyor musun ben ateyiz oldum' diyorum. O ne kızım diyor. Ya işte allah yok, dinler yalan falan. Kızım yapma etme diye dövünmeye başlıyor. Ya anne saygı duy benim görüşüme lütfen diye ikna etmeye çalışıyorum. Yok dövünmeye devam edip babamı arıyor. Babama kız ateyiz olmuş bey diye ağlamaya başlıyor. Ateyiz mi? O neymiş hanım diyor babam. Allah yok diyo, din yok diyo, niçe diyo, birileri bunu kandırmış koşun diye kapatıyor telefonu. Babam bu durumu ailemize yakıştıramayıp on üç yaşındaki kardeşimin eline silah verip git o kafir ablanı vur diyo.

Sonrası malum. Kahveler bitiyor ve annem 'ya kızım işte böyle, çocuk büyütmek hiç kolay değil' diyor. Zaten on üç yaşında bir kardeşim de yok. Keşke olsa. Haklısın anne diyorum, zor.

Zor.

mobil hareketler
Location:Özbek
 
Designed by Beautifully Chaotic