Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Saturday, September 13, 2014

Güncel 20

Sabahın 6:30u. Zaten sıcaktan uyuyamamışsın, sabah ezanını duymuş, sonrasında ki hafif esintiyle bir saatlik muhallebi tadında bir uykuya dalmışsın. Tepende elinde battaniye, ağzında emzikle sana bakıyor. Anni sabah oldu kalk! Oda zindan gibi olsun diye kadife perde takmışsın. Yine de zçtığımın güneş ışığı bir şekilde giriyor odaya. Sabah olmadı hadi yat diyorum, yersen. Ama oldu anne diye perdeyi aralayıp sokuyor ışığı gözümün içine. Ulan bu perdeleri cama mı yabıştırsam acaba. Bas caponu yabıştır, bir daha sabah neyim olmasın. Yok, yatmıyor. He oldu oldu, sabah oldu, olmuş ve oluyo yani ne diyim. Bu saatte uyanıp kime faydalı olayım? Miğdemde kahve tomurcukları ile kalkıyorum. Dtünü temizle, üstünü değiş, aç o beyin zken çizgi filmlerden birini ve güne başla. Tost yer misin? dost yimem! Patates kızartayım? Battiz çoğ yağlı! Yumurta, omlet? yımırta yimem! Ekmeğe salça süreyim? Salça yog! Sade ekmek vereyim? Çokoyo ver! O çokoyo ver'den sonra şalter bi atıyor. Sana da, seni yapana da, doğurana da, çokoyona da, zabaan körüne de, uyuyan babana da, lavabodaki kirli bulaşıklara da, makinada yerleşmeyi bekleyen temizlere de, yerde dün akşamdan kalma makarna parçalarına da, gazlı kalemle çizdiğin koltuklara da, rozinin dünyası diye başlayan o şarkıya da, monti penti kasabasına da, thomasa da diye bi başlıyorum. Alıyorum bebeyi bi o duvara, bi bu duvara, bi merdivenlerden aşağa, bi camdan sokağa. Sonra bi su çarpıyorum yüzüme. Ay bi aydınlanma, bi arınma. Alıp bağrıma basıyorum yawruuum diye. Tostta karar veriyoruz. Yanına ne içersin diye soruyorum. Süt? süt yog! Meyve suyu? memme suyu egşi! Ayran? Aylan yağlı! Su vereyim o zaman eşşolusu su iç su? Anni bağırma çoğ ayp! Su içer misin canım evladım, insan gibi soruyorum, sevgi doluyum bak, tamamen iç güdüsel bir duyguyla, saf ve temiz soruyorum işte; SU İÇECEN Mİ ULAAAAANN. Su iççem ama suura (sonra). Peki canım evladım, tost boğazında kalana kadar ye, suura ben tam kahvemi alıp otururken benden su iste oldu mu, tamam mı. Tamam anni..

-Ayaklarına çorap giyelim kızım, bak karnın ağrıyabilir.
-Hayıl gimmicem!
iç ses- Giymezsen giyme ulan..
-Gel şu bezini değiştireyim, dolmuş yine.
-Hayıl haayıııl, gaga yok, çiş yog!
iç ses- İyi, otur bokunun üstüne o zaman..
-Hapşuruyorsun, hadi şu hırkayı giy.
-Hayıl sen kalışma tamam mı, üşümidim ben!
iç ses- O sen kalışma diyen ağzına küree bi vuracam şindi..
-Susadın mı, al bak iç biraz.
-Susamadım hayıl öööeeee (sanki bacaanı çimdiklemişim gibi bi ağlama) susamadım işte ööeee??!!
iç dış karışık sesler- Lan su dedim gerzekalı bebe, ne dedim, niye ağlıyon ki şindi, içmicem de yaaa içmicem de alla allaa yaa.
-Boya yapalım mı, hadi nerde kalemlerimiz?
-Hayıl tren oynayalım!
-Tamam hadi rayları dizelim.
-Hayıl boya yapalım??!!
-Kalemleri çıkart, hani nerde kitabın?
-O zaman abotçuluk (robotçuluk) oynayalım mı
-Tamam abotları dizelim hadi
-Abot yok tamam mı abışkan (yapışkan, çıkartma) ver bana ööeeeee abışkaaaann ööüüeeee
şuurunu kaybeden iç ses- eşşen zki, anayın hörekesi, devenin nalı, babanın şarap çanaa vs vs gibi bir takım müstehcen durum sıfatları..

Akşama kadar taş taş üstünde kalmayan evi (ev ile ahır arası bi yer aslında ev dediğime bakma) kız uyuduktan sonra toplamak, her gün, her akşam, hep, aynı oyuncaklar, aynı yeşil kurbağa, aynı müzikli kitap, aynı toplar, legolar, pazıllar, yerlere saçılmış yastıklar ve diğerleri. Kafamın içinde çalan çocuk şarkıları. Hevesle yapılmış yenmeyen yemekler. Çamaşırlıktan alınıp yere saçılmış kıyafetler. Hala tatilini bitirip beni bu eziyetten kurtarmayan annem. Parktaki saçma salak insanlar. Salıncak sırası beklemek. Kaydıraktan kafa üstü inmeye çalışan bebeler. Çocuk oyun parklarının dibinde acil durumlar için bi sağlık şeysi de olmalı. Bi de her parka en az iki psikolog konursa iyi olur. Alışveriş merkezleri ayrı dert. Zaten bebek arabasıyla asansör savaşı vererek başlıyor gerginlik. Ulan elin ayağın tutuyor itoluit, yürüyen merdiven neyine yetmiyo? Ananın şeyinden asansörle mi çıktın pzvnk, sen neyin sırasını bekliyon? İttire kaktıra girdiğin asansörde, ayağına bebek arabası deyince kedi bokuna basmış gibi bakıyorlar bi de! Nooldu trilyonluk ayakkabın uf mu oldu bebeyim? Napayım arabayı sırtıma mı takayım? İnsan kılığına girmiş sığır sürüleri yiaa. Çocuksuz hayatımda asansöre binmek, asansör sırası beklemek kadar saçma bir şey yoktu benim için. Yerlerini bile bilmezdim. Ne hımbıl, ne düşüncesiz, ne terbiyesiz, ne pislik insanlarsınız siz yiaa. Sana diyom asansör fantazicisi; kafan kapısına sıkışsın, orada geber emi çocum. Amin..

Her şeye ağlıyor. Sürekli itiraz. Bi de sorular, sorular. Bu ne, anni bu ne, peki bu ne, bu ne bu, ne bu, bu ne, bu ne anni. Yüzmilyonbeşyüzseksenaltıbinyediyüzelliki kere bu ne diyor. Artık sorduğu yere bakmadan cevap veriyorum. Tabak, ördek, perde, terlik, top, televizyon, lamba, kalem vs vs.. Bir süre sonra cevaplar maykıl ceksın, nikol kidmın, elvis piresli, madonna, bob marliy diye devam ediyor. Sonra sorulara daha kısık sesle bok onlar bok, bu eşek boku, bu maymun gtü, bu kedi leşi, bu horoz kusmuğu, bu ornitorenk sçmığı falan diye cevap vermeye başlıyorum. Artık duyuyorsa ve bir gün cümle içinde kullanırsa ne olur ben karışmam. Aile yemeğinde tabak olarak yüzellibeşbinseksensekiz defa söylemiş olmama rağmen sonunda onun aslında bir maymun gtü olduğunu da söylediğimi hatırlayıp "benim maymun gtüme biraz pilav koyar mısınız" falan diyebilir. Nabayım yani bu da kafa, bu da sabır, bu da bi isyan sonuçta. Ya da üçyüzmilyondörtyüzaltmışiki kere lamba dememe rağmen sonlara doğru onun eşek boku olduğunuda duyduğu için yine bir aile toplantısında "burası çog karanlık eşek boklarını yakalım mı" diyebilir. Zaten üzerime yabışmış kötü gelin imajımı iyice yükseklere taşımış olur. Kıdemli kötü gelin zoi, pırlanta gibi oğlumuzun nadide yavrusuna neler öğretiyor yareppi. Ben yine başım önde, ezik, eve gidince o dilini sıcak sütle yakmayan ne olsun lan bebe diye düşüncelerle mahçup, geceyi tamamlarım.

Müsadenizle şimdi uyutmayı beceremediğim, uyumayı reddeden, yerdeki oyuncakları tekmeleyip, sorularıyla anneliğimi, çocuklu hayatın güzelliklerini iliklerime kadar hissettiren biricik bebemle ilgileneyim. Tabi ki kreşe vermeyi düşünüyorum. Hem de öyle bi kreş ki, ben gidip almak istemedikçe çocuğu bana yollamasın. Varsa bildiğiniz.. Bi el atıverin..Bu adam da negzel söylüyor be..

mobil hareketler

Location:Ev

Saturday, September 6, 2014

Vat is Mi?

Bir dolu site, blog var okuyabileceğiniz, ilginizi çekecek. Yemek, moda, bilim, sanat, aile, bebek vesaire. Burası çiçeklerden, böceklerden bahsedilen bir yer değil canım kardeşim. Burada -yazmaktan da artık gına geldi, öö geldi- yaşadığım olayların kafamdaki komik kurgularını yazıyorum. Beğenmeyen okumasın. Açsın bi çilekli milföy tarifi, onu okusun. Senin gibi günlük bir hayat yaşıyorum ben de. Gayet sıradan, çocuklu bi aile ortamında yaşıyorum işte. Ama kafamın içinde kendi kendime konuşmaktansa yazayım da benden bi çıksın diye açtığım bir mecra burası. İster sayar söverim, ister sever öperim. Paşa gönlüm nasıl isterse. Sen de ister okur eğlenirsin, ister bu ne be der kapatırsın. Paşa gönlün nasıl isterse. Ha bir de cümle aralarında/sonlarında -ve sadece yazı dilinde- çok komiğime giden "aq" kullanırım. Bu tutup senin şeyini şey ettiğim ya da etmek istediğim anlamına gelmiyor. Yeri geldiğinde bir es vermek anlamında, yeri geldiğinde bi noktalama işaretidir benim için. Cinsellik içeriyor, ay bi kadının ağzına hiç yakışmıyor falan diye eleştirenler olmuştu geçmiş zamanda. Ya ben seninle karşılıklı kahve içerken "ya bu kahvenin sütü yok aq bu ne ya" demiyorum ki. Demem ki. Burası burası, orası orası anlıyor musun?

Profil yazımı kısa tuttum ama şöyle açık açık yazmam gerekiyor belki de "bak güzel kardeşim ben hayatımı, ailemi, evliliğimi, kızımı, çevremdeki insanları, dostlarımı seviyorum. ben bildiğiniz, sevdiğiniz, tanıdığınız benim. dalga geçmeyi, gülmeyi seviyorum. burada abartıyorum, yeriyorum, geriyorum, gülüyorum, kızıyorum, bildiğin uyduruyorum, bildiğin dalga geçiyorum, yaşanmış ya da yaşanmamış her ne ise kafamın içinde binbir şekle sokup yazıyorum. Ve yazacağım da." Bir de şu zamana kadar yazdığım şeylere bakmadan, karakterleri bilmeden, anlamadan...

Bir ara biloo okuyup kişilik bozukluğu/bölünmesi teşhisi koyan da olmuştu. Neden olmasın? Onlarca rolümüz yok mu zaten. Hepsini oynuyoruz gün içerisinde. Sana saygım, sevgim, ilişkilerimiz normal şekilde gittiği sürece sorun ne? Burada en çok kocamı vuruyorum yerden yere. O bile ulen amma abartmışsın yuhh diyerek gülerken ben sana neyin açıklamasını yapıyorum ki. İlk okumaya başladığı zamanlarda o da başıma ekşidi. Sonra baktı ki evde böyle şeyler olmuyor. Olanları da nası çarpıttıysam şaşmış kalmış adam. Şimdi basıyor kahkahayı. İşte olay bu. Normal hayatta seni seviyor, seninle gülüp eğleniyor, iyi anlaşıyor olabilirim. Ön hazırlık yapmadan, bir oturuşta yazdığım yazılara da malzeme olabilirsin aynı zamanda. Aiiiyy terbiyesiiiizzz, ivreeennçç neler yazmış, neler düşünmüş, ay küfür etmiş tüüü yazıklar olsun diyeceğine ya okuma ya da okuma. Okuma yani bu kadar basit. Sen her okuduğunda arayıp müdüre şikayet edeceksin diye ben dükkanı kapatıp gitmeyeceğim. Dediğim gibi bi ön hazırlığım yok. Oturup dur lan şuna bi yazayımda görsün gününü diye başlamıyorum. Mevzum sen değilsin yani. Sokakta yanımdan geçen adam, markette çalışan gözlüklü kadın, parktaki çocuğun annesi, yeşil ışıkta hareket etmeyen arabanın şoförü, ayakkabılarını apartmana saçan karşı komşu, restoranda yan masada zırlayan bebe vs vs. Bana malzeme bol. Açıp, dur bakalım bu gün bize ne giydirmiş diye meraklanma. Yok öyle bişi. Hiç olmadı..

Düşün bak, olmuş ya, Picasso'ya poz vermişim ve çizimi bittiğinde tabloda kocaman bi döt var! Lan çok gülerim be. Ulan bana baktın bunu mu gördün itoluit diye ağzına iki tane çakmam. Örneğe bak aq (aq nokta mahiyetinde). Bak ama frida kahlo olsam beni bıyıklı çizeni meydanda astırırdım o ayrı. Aman canım herkes baksın dalgasına. Ne sanatçıyım, ne yazarım, ne mutsuz bir eş, ne kötü bir anne, ne fesat bir akraba. Normal olmaya çalışan delilerden biriyim işte. İdare eden eder, edemeyen için seçenek bol. Tavsiyem okuyup eğlenmeniz yönünde. Ama aile değerleriniz kaldırmıyorsa yabacak bir şey yok. Koskoca bir X işareti ile tüm bu saçmalıklardan kurtulabilirsiniz..

Ya abidin, işte böyle. Sen de herşeyi biliyon ama hep susuyon he. Ne bileyim bi haklısın apla de, seni üzeni üzerim be aplam de, ya negzel takılıyoz şurda ne bozuyon moralini de.. Markete git bi 35lik'le beyaz peynir kap gel. Bi şarkı aç mesela 'kendim ettim kendim buldum' içerikli. Bu günlerde geçicek, hele şu sayısal bi tutsun falan diye sırtımı sıvazla. Aman bi adın var be abidin. Hiç bi faydan yok başka. Abidin kim diyolla bazen. Bi gün de senin için yazarız, seni anlatırız o zaman. Abidin vs Zoi. Gerekli bence..

Ulan efkarım geçmedi. Bi de şunu dinletip gaçhayım..

Saygılar..

mobil hareketler

Location:Ev

Wednesday, September 3, 2014

Döndüm Bebeyim

Mayıs ayından beri evde yokum. Şu an evdeki manzaraya bakarsak sene sonuna doğru anca toparlarım. Salondaki koltuklar evden çıkarken kırmızıydı. Nasıl koyu gri olmuş hayret. Bembeyaz duvarlardaki kahve ve içki lekeleri çok şeker gerçekten. Halıda da beyaz bir nokta kalmamış. Sanırsın üzerinde 5 ay sığır sürüsü tepinmiş. Yerlerde ne olduğu belirsiz, çıkmamakta kararlı bokumsu şeyler. Pamuklaşmış toz öbeklerini toplayıp yorgancıya versem, çocuğa 6 yaşına kadar kullanacağı yorgan çıkar. Banyodaki aynada kendini görebilmek için epey eğilmen gerekiyor. Bakliyat dolabında oluşan, uçuşan eşsiz bir canlı dünyası. Çamaşırlığa gök taşı çarpmış diye düşünüyorum. Etraftaki toz bulutu eve bohem bir hava vermiş. Doğru ışığı aldığında dolap kapaklarındaki sürreal eserler. Evin camlarından sızmayı başaramayan güneş ışınları. Buzdolabı. Uğruna -evlenirken gri renk olacak diye babamın cebinden çıkacak fazladan iki yüz kaat için- dövüştüğüm o cağnım dolap. Kapağını açtığımda öyle bir tısss'ladı ki. Son nefesini ellerimde verdi sanırım. Henüz ne olduğunu -ve benim için ne kadar değerli olduğunu- tahmin edemediğim kırık eşya parçaları. Bi de fırın. Son yazılardan birinde içini cıncık gibi yapıp bıraktığımı yazmıştım. Durumunu şöyle ifade edeyim; bi insan tarafından ve yemek yapmak maksadıyla kullanılmışa benzemiyor. Daha çok ilkel bi hayvan tarafından ısınmak maksadıyla içine odun atılıp yakılmış gibi. Zaten çıkarmayı bir türlü beceremediğim lekeler almış yürümüş. Yürümüş ama cidden yani, evde leke adam dolaşmış. Oturmuş, kalkmış, yemiş, içmiş..

E niye geldin o zaman bilader di mi. Göçebe hayatı da bir yere kadar. Valizim elimde bir orası, bir burası sallana sallana buldum evimin yolunu işte. Hiçte öyle 'hom sivit hom'luk bir durumum yok. Gelip evi gördüğüm anda "uzaya fırlatılacak ilk füze ne zaman" diye yazdım gogıla. Bunu mu demek istedin dedi "otur bokunla oyna yıwrıcıım". Neyse bakçez bi hal çaresine. İki bavuldan birini toparlarken, beynimin zaten pek çalışmayan sol lobu da burnumdan aktı gitti. Temizlik, çocuk, yemek ve aşırı sıcaklar diye tanımlayabileceğim ev günlerinde, cinnet potansiyelimi varın siz düşünün. İki senedir klima almamız şart diyorum ama duvarın kulağı yok ki. Bişii sorcam duvarların neden kulağı yok? Dediğim şeyler uzay boşluğunda sallanıyor. Geçen yorgunluktan ve sıcaktan uzanmışım azıcık. Sağdan sağdan bi serinlik geliyo. Gözümü açamıyorum ama sağımda pencere olmadığına eminim. Lan ölüyo muyum acaba dedim. Millet ışık hüzmesi görüyor, bana niye sağdan serinlik geliyo falan diye düşünüyorum. Demek herkese ihtiyaca göre muamele yapılıyor diye şeederken baktım bizimki eski bi vantilatör bulmuş gelmiş. Utanmamış, 3500 metre karelik koskoca malikaneye elinde mayalardan kalma pırpırla gelmiş. Geçtik oturduk karşısına. Elele tutuşup buna da şükür, aç değil açıkta değiliz yareppi felan diye sen bi ağla bi ağla. Tam iki serinlemiş kendime gelmişim, akşama ne pişirdin deyince bu "bana ne soruyon? aşağıda italyan aşçı, fransız hizmetli, alman bahçevan, ingiliz piyano hocası, amerikalı tenis hocası, rus yüzme hocası dururken akşama ne pişirdin diye bana ne soruyon??" diye bi başlamışım. Ama kafamın içinde kendi kendime bağırmışım yine. Kendi içime kusmuşum. Baktım dışarı çıkan sesim "akşamdan ısladığım fasılyeylen pilav var, yen mi?" diyor. Şaşırdım ben de ama itiraz eden olmadı, yedik..

Tatilin de adı tatil. İçeriği boktan bi eziyet. Nerde o okulun 3 ay tatil olduğu zamanlardaki tatiller. Sabah gözünü açtığında bebenin gtündeki boku temizleyip ağzına iki lokma bişii tıkacam diye koşturmanın ne'si tatil? Bi de başında "aç o çocuk aç, yediremedin, aç o çocuk, ay yedirmiyor annesi, verse yiyecek çocuk vermiyor, aç o aç, vay biz böyle mi anneydik, vay biz nelerle büyüttük, vay biz neler çektik, vay biz nasıl yedirdik, vay vay vay" diye öten alıcı kuşlar. Aldığım alkol ve ilacın frenlemeleriyle -istenilen, tercih edilen, umulan, beklentileri karşılayan- insan gibi davranabildiğim koskoca bir tatil. Ay bak yine tatil dedim. Anla sen işte. He yaw tatil he. Çocuktan önce öyle alışmışsın ki biçlerde sabahlamaya, öğlene kadar uyuyup kalkınca kahven ve gazetenle keyif yapmaya, akşama kadar denizde boğuşup, kuaför-makyaj-tiskotek üçlemesiyle gece eğlencesine. Birden evinin kadını, çocuklarının anası olunca fişekler patlıyor bi tarafında. Yaşadığı hayattan keyif alanda var tabi. Ben almayan kısımdan sesleniyorum. Lan bırak nesinden keyif alıcam yia. Tam bir düzen oturtuyorsun, huuoop ananesi öğlen uyutmamış/uyutamamış, bebe saat 18'de uyumuş 21'de cin gibi sana bakıyo. E ne zaman uyur annesi? He bekle uyur bekle. Tam yemek saatlerini oturtmuşun, huuoopp babanesi eline çikolata vermiş sana bakıyo "öğlen kabak yaptım yer mi?" Hee yer yer. Ama sorsan "ya sen ne sıkılıyorsun, bize bırak git gez aa, raat ol" Lan bebe gece 12de niye top oynuyo bana bunu bi anlat hele? Sen yedirebilecen mi az önce bir kalıp çokolata yedirdiğin bebeye kabak? Ama annesi?? Ama ne ama ne? Ama sen de gezme bak çocuğuna o zaman! Sen de içme, ilgilen, aa annenin tatili mi olur ayol? Aaa çocuklu kadın töbe töbe yaa! Gez dediysek gez demedik yani! Ay resmen içip eğlenme peşinde pesss! Ay utanmasa tatil yapacak!! He tatil diyodum ya işte. Adı tatil. Gerisi vay evimin pisine, bokuna kurban olduğum..

Nooldu eylül geldi. Millet benimki kadar bebesini kreşe okula veriyo. Biz hala inatla "ay yok şekerim daha erken, ne kreşi, ne okulu, ne şeysi aaa biz bakarız" diye parasızlığımız gün yüzüne çıkmasın istiyoruz. Hani millet bekliyor ya oksforta yollayacak bunnar kesin diye. Lan afedersin zktiriboktan bi okulda bebeyi çiftiğe götürüp at, eşek gösterip, dis is a buk, dis is a teybıl, ay em e tiçır diyecekler diye ben altımdan donumu çıkartıp veremem kardiş. Bilmem ne okuluna vermek için aileden birinin fığansızca bilmesi gerekiyormuş. Gtüm biliyo o olur mu? Yok diğer okul için aylık 1500 tela artı gezi şeysileri varmış, gtümü versem olur mu? Efenime söyliim bilmem ne okulunun yemekleri organikmiş, diğer okulun katkı maddeliymiş, gtüm saf ve katkısız oraya versek olur mu? Şeytan diyo aldığın yere sok bebeyi, hiç uğraşma. Bebenin müzik kulaa var şuraya verin, bebe cin gibi algıları şoolmasın şuraya verin, ay kız bu çok akıllı harcanmasın şuraya verin. Ben diyom niğde bağlarında burnumda sümük, cebimde sapanla pisiklet üzerinde büyüdüm. Çörlz Dögol diyo şu yaşımda (rakamla osyedi) fığansızca kursuna gidip konuşta alak bebeni. Dam üstünde saksağan, gel bize bağzı bağzı. Hayır bi büyük içince en az 3 dili aksanlı, ana dilim gibi konuşabiliyorum ama işte bak konuyu nereye bağlayacam; çocuğunu dilediği okula yollayamayan aile diye bişi yok, az votka var. Bi de kenar mahalledeki kreş var. Veriyon ohh sen raat, ben raat..

Ay uzun zaman oldu biliyorum. Beklediniz, sabrettiniz, tıkladınız, ağladınız ama geldim. Hayata ve yaşadıklarıma tüm isyanımla aha da tam buradayım. Yeni okuyucularıma alla aşkına buranın bi kurgusal hayat olduğunu, benim yalan yanlış şeyler yazdığımı, bana mı diyo lan bu dedirtecek kadar ciddi ama yok la sana demedim raat ol diyecek kadar ciddiyetsiz olduğumu biri hatırlatırsa sevinirim.

Bu aralar bayaa bi efkar sahibi olarak şunu da şuraya koyayım..

Haydin görüşmek üzere..

mobil hareketler

Location:Ev

 
Designed by Beautifully Chaotic