Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Sunday, December 20, 2015

2016 Vay Arkadaş!

Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
herkese mutlu olsun.
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
herkese kutlu olsun.

diyerek oturumu açıyorum arkadaşlar..

Kafam hep eskilere gidip duruyor. Şaka maka fosil olduk iyice. 70lerde bebeklik, 80lerde çocukluk, 90larda gençlik. Ne gençlik ama. Sigara içmek çok havalıydı. Lisede staj yaptığım bankanın müdiresi kısa samsun içerdi. Öyle içerdi ki hayran kalırdım. Sırf onun gibi içebilmek için attan inip eşeğe binmiş, ordan bi kısa samsun versene demiştim köşedeki bakkala. Aynanın karşısında onun gibi şuh bakışlarla sigaramı yakıp, dumanından kalın bir dalga havaya bırakıp, paketi de telefonmuş gibi kulağıma tutup "adnan bey mevduat hesabınızdaki 10 milyonu dolara çevirip istanbul şubesine havale ediyorum" gibi saçma cümleler kurardım. Şimdi adını bile hatırlamadığım, güzel, bakımlı o şuh kadını taklit etmiştim. Sonrasında samsunun tütününden ağzım, dilim ve dudağım iltihaplanmış, hastanelik olmuştum. Sonuçta ata binmeye alışık g*te eşek sırtı uymamıştı. Atla yoluma devam etmiştim.

Kendi klasmanımda bir okula gitmediğim için vasat ötesi bir de sevgilim olmuştu. Vasat bir mahallenin kasabının oğlu ile seviyeli bir ilişkimiz vardı. 14 şubatta akranlarım evine uyduruk söz yüzüğü, bir demet çiçek, kol altı rollonu falan götürürken ben iki kilo kıymayla giriyordum eve. Vasat bir de arabası vardı. Beni bu vasat okulun havalı kızı yapabilecek kadar vasat bir araba. Okul çıkışı diğerleri otobüs, minibüs parası denkleştirmeye çalışırken, permadan düğüm olmuş saçlarımı savura savura binerdim o vasat arabaya. Seviyeli ilişkimiz staj yaptığım bankada aynı bana benzeyen başka bir kıza aşık olmasıyla son buldu. Evet, kız tıpkı bana benziyordu. Hatta banka personeli ile çektirdiğimiz bir fotoğrafta o yoktu, ben vardım fakat herkes beni gösterip "aa şenay o gün gelmemişti, nasıl fotoğrafta olur" diye şaşırmışlardı. O bendim be. Nedense çok üzülmemiştim. Ulan adam klonuma aşık olmuştu. Ben de eve pirzola, kıyma taşımaktan sıkılmıştım. Yakın bir tarihte kasabın oğlunu o meşhur evlendirme programlarından birinde gördüm. Allaan salaa yaa..

Vasat okuldan çıkıp birden kolejlerde okumuş tikilerin olduğu bir üniversiteye başladım. Bildiğin travmaydı benim için. Artık kendi arabam vardı ve bu nispeten havalı bir şeydi. Yani sınıfta 10 kişiden 7 sinin zaten arabası vardı ve bu çok normaldi. Hatta marka ve model bazına inersek araba değil taksi kullanıyordum. Okul daha yeniydi ve servisler çok azdı. Ben de arkadaş edinmek zorunda olduğumdan sınıftaki kızları yakın otobüs duraklarına bırakıyordum. Arabada o zaman sürekli dinlediğim İbrahim Erkal'ın kasedi dönüyordu. Abim Erzurum'da askerdeydi ve sanırım bu kasedi o yüzden almıştık. "Hadi geeel erzuruma geeell, erzurum yahşi güzel" ile başlıyor "canısığğ canısığğğ" ile kapatıyordum günü. İbrahim Erkal'dan Tiesto'ya, Sasha'ya, Thivery Corporation'a evrilmem iki senemi aldı. Zaten abimde askerden gelince arabesk hayatım son buldu. Artık bende tikiydim, bende cikstim.

Üniversite çok şeyin başlangıcı oldu. Arabeskten teknoya, bepanthenden dior'a, limon kolonyasından armaniye, kotondan diesel'e, hatta gobit ekmekten sushiye. Ha arabayıda sıfırlamıştım arada. Artık mahalledeki mehmete değil şanelde cengize fön çektiriyordum. Ama hala o her ay saç rengini değiştiren kızın gittiği ultra lüks kuaföre adım atmaya cesaretim yoktu. Her haftasonu mutlaka gidilmesi, boy gösterilmesi gereken piyasa yerlerde rezervasyonumuz hazırdı. Zamanın meşhur içkileri, bol kahkaha, ciks saçlar, kış vakti göbek açık dolaşmalar, preclublar, after partiler vs. Ha bir de sevgiline yan gözle bakan o kızlara omuz atma halleri. Mezuniyette gidilen mekanda arkadaşının sevgilisine göz koyan o kızı tekme tokat dövmeler falan. Yannız iyi koymuştum kıza. Ne kadar ayıp. Şimdi olsa akıllı olsun diye bi makas alırdım yanağından. Deli dolu zamanlara denk geldi gariban..

Üniversitede de staj yaptım. Babam forsunu kullanıp koskoca holdinge soktu beni. Bundan önce abimin askerlik yeri için kullanmıştı forsunu, izmirde yapacak diye beklerken Erzurum'a gitmişti sabi. Hiç unutmuyorum acemilik yaptığı yerde bekliyoruz annemle. Uzun dönem yapacağı yer belli olacak. O kadar eminiz ki izmir çıkacak. Babam o kadar insanı soktu devreye. Hatta paşanın şoförü falan olacak, beklenti öyle yüksek. Geldi yanımıza, annem ağlamaklı bakıyor yüzüne "neresi, neresi oğlum, neresi çıktı?", "Aşkale" dedi abim. Anlamadı annem sarıldı, sevindi falan. "Aşkale İzmir'in neresi ya" dedi sonra. Sonrasını hiç birimiz hatırlamıyoruz. Ailece bayılmışız orada. Ama ben havalı okulumun havalı bir öğrencisi olarak havalı bir yerde stajı kapmıştım işte. Son derece gereksiz, patrona çay getir, kahve götürden ibaret uzun bir staj döneminden sonra hoop mezuniyet balosu..

Çok çabuk bitti be üniversite. Daha dün gibi babamın "ikmale kalırsan parasını ödemem, alırım seni okuldan" diye tehdit edişleri. Okulda parasını yatırmayan öğrencilerin listesi girişe asılırdı çarşaf çarşaf. Ulan elimde araba anahtarı, kolumda gucci, yüzümde dior, saçım şanelden, kotum dieselden, yürüdükçe armaniyim ben armani ulan diye bağıran kokum ile o listeye nasıl girerim. Skandal!! Artık ben mi zekiydim yoksa okulun yeni açılmış olan bu bölümünden hepimizi mezun edip bölümü komple kapatmak istediklerinden midir nedir derslerim hep iyiydi. Hiç çalışmadan girdiğim hukuk sınavının "yerinden yönetim nedir" sorusuna "yerinden kalkmadan yönetmektir" cevabı ile ortalama bir puan alarak geçmişliğim var. Şiirden nefret ettiğim için beni bırakacağını söyleyen edebiyat hocasının gönlünü, odasına aşık gibi kırmızı güller göndererek almıştım. Yani aslında zekiydim ama alanlarım farklıydı.

Bütün bunlar yıllaaar yıllar önce yaşandı. İnsan hayret ediyor.

Öyle işte.

Başta sağlık olmak üzere huzur, başarı, mutlulukla dolu bir yıl olsun.

Yeni yılınız kutlu olsun.


from my zoiPhone😎

Location:Ev

Monday, November 30, 2015

Güncel 22

Mütemadiyen fırında bir yemek yapıyor. Becerikli, eli lezzetli tamam, yiyoz, atmıyoz yaptıklarını. Velakin insan birazda temizlikten puan vermek istiyor değil mi. Aynı fırın ızgarasında tavuk, köfte, ekmek, patates, patlıcan vs. Hem de ayrı zamanlarda. Izgaranın altındaki tepsiye yağlı kağıt koymayı ihmal etmiyor ancak o yağlı kağıdın kendi kendini yenileme özelliği olduğunu sanıyor mesela. Dolayısı ile üzerinde binbir çeşit yağ damlası barındıran o zavallı kağıt, fırın her 200 derece ısınışında eve duman attırıyor. Ha ızgara telini yıkamak ise öyle uzak bir kavram ki, bir ara söyler gibi oldum aaa su deymez ona dedi. Lan ben fırının içini komple çamaşır suyu ile ovuyorum neyin şeyine su deymez olm? İki gram hevesi var kırılmasın diye hee hee diyoz. Geçen yine unuttum, yaktım fırını bekliyorum, o sırada sebze falan soyuyorum. On dakka sonra bi baktım ev adana ocakbaşı ile ibiza pasha club arası bir noktaya gelmiş. Burnuma ıslak bez dayayıp el yordamı ile fırını bulup kapattım. Ve tabi içinde yine küle dönmüş bir kağıt ve iki gün önce kedi ciğerinden kokoreç yapılmış gibi duran bi ızgara teli. Artık orda aklıma nerden geldiyse içimden "lan bu adam beni öldürür, mezarıma da üst üste alacağı karıları gömer" dedim. Sonra düşündüğüme güldüm ama bi şüphe de bırakmadı değil..

Evde kendi ihtiyacı olmayan hiç bir şey görüş alanına girmiyor abicim. Evi ters döndür, sekiz kere çalkala, gelip kanepesine uzanır televizyon seyreder. Hiç anaaa noolumuş lan buraya demez. Evde çok fazla kapı yok, çamaşır sersem ortada, donlar, monlar. Diyorum ki arkadaşım biri falan gelecek olursa şunları kaldır, zoruna gidiyorsa bana söyle ben kaldırayım. Ulan eve tamirci, bacacı, sobacı, ocu, bucu geliyo bizim danteli gevşemiş naylon don film afişi gibi orda duruyo. Ulan bari çamaşır askısının üzerine bi battaniye at be! Ya da al camdan fırlat daha iyi o saatten sonra. Buzdolabının kapısını açık bırakıp 15 gün tatile gitsem geldiğimde hala açık olur. Üçbinyediyüzaltmışsekiz yıl sonra saçıma fön çektirdim, gözüne iki saniyecik takılabildim, onda da oo renk güzel olmuş dedi. Ya arkadaşım, benim kuaföre gidip saç boyatacak kadar lüks vaktim olsa salona iki su fazladan paspas yaparım. Ulan hayallerim bile bokuma döndü be. Vaktim olsa salona iki su paspas yapar, yetmiş günlük sararmış nevresimleri değiştirir, beş yıldır yıkanmayan perdeleri küvete basar, halının altına itelediğim yemek parçalarını süpürür, yazlıkları naftalinler, kışlıkları çıkarıp dolma pişiririm. İzninizle bi beş dakka kendime acıycam..

Fazla cesur, hevesli bir baba işte. Tartışma başladı mı büyük büyük konuşur "no vor yooo bon kozomo kondom bokorom ollo olloo" Ama bebe sümüğüm var yiiaa aiiyy sümüüük baba sümüüük diye paçasına yapıştığında cımbızla omuzlarından tutup bana teslim ediyor. Sonra hamam. Tuvalet olayına da karışmaz. Ay aman diyim kakası mı var kızın aaaa, annesiiiii annesiiiii!! E bak ulan kızına. Hadi bakalım aslan parçası, hadi anam, hadi yavrum prosedürü biliyon, e hadi yaaaap. Benim de bayıldığım bişi değil kahvaltı masasından ağzımda ekmekle koşarak o dışkı mesaisini yapmak. Doğur, emzir, uyku eğitimini ver, katı gıdaya geç, evde güvenliği sağla, ağladı-sustur, tuvaletini öğret, okula ver ohhh paşam baba olmuş, koşun a dostlar ti lilililili. Bebeyi 35de doğurdum, bebe 4, ben 63 yaşındayım. Babası 17ye bascak ocakta. Belki de 9 kim bilir. 

Geçen sabah iki saat fazla uyuyacağım diye inat ettim. Uyudum, uyandım evde kimse yok. Markete gitmişlerdir diye bekledim ı ıh, gelen giden yok. Hava ayaz ve rüzgarlı. Aradım, parktalarmış. Ne var üstünde kızın dedim "yaa evden ayakkabı giyip çıktık işte" demesiyle benim yaş oldu sana 72. Hemen eve gelin derken olduğum yerde altıma etmişim, bi sıcaklık aktı inceden. Saniyeler içerisinde milyonlarca şey hissettim; panik, sinir, çaresizlik, suçluluk, olan oldu amk'culuk, ya sen nası bi babasıncılık, dondu ulan bebecilik, ateş ölçer nerdeydi lancılık, nereye koydum şu avukatın telefonunuculuk, ulan kaç saattir ordalar acabacılık, neler neler. Hemen iki lokma bişi yiyip xanax attım. İşleyeceğim suç için "hakim bey ilaç tesirindeydim" derim en azından diye. Yani biri öldürmezse bu gamsızlıkla üç yüz yıl daha yaşar bu adam. Öyle üzerinde pijaması, burnundan ağzına akmış yeşil sümükleri ve donmuş eli ayağı ile geldiler. Rüyamda adamı çiğ çiğ yediğimi gördüm o gece. Bir kaç kez arabayla üstünden geçtikten sonra öyle zombi gibi yedim adamı parça parça. İyi geldi.

Öyle yani. Ha annem evet, o her zamanki gibi çok meşgul. Geçen akşam kızı bıraktım iki gün kalsın diye, daha arabayla eve varmadan "sabah kahvaltıya bekliyorum" diye mesaj yazmış. Bütün şakacı karakterler benim hayatımda. Bebeyi akşam vereyim, sabah sana kahvaltıya gelip alıp gideyim he anne? Kızı bir gecelik sana bırakıp hayatımda ne gibi bi yenilik yapabilirim sence? İkinci çocuk çalışmaları diyorsan o hoo biz kankalığın ötesinde amcaoğlu olduk artık, bizi o şekilde yakıştırmanız bile ayıp. Biz öyle aynı ağaca yapışmış koalalar gibi acıktıkça birbirimize yaprak koparıp veriyoz sadece. Neyse bunları sana desem iyice kafan karışır..

Kasım boş geçmesin diye kusayım dedim.

Saturday, September 19, 2015

7 Aynı Hafta

Yaklaşık 7 hafta oldu. Bebeyle 7/24 geçen 7 hafta. Pimi çekilip eve atılmış bir el bombasıydım adeta. Sabahları havlayarak uyanıyorum mesela. Hiç yanında havlayan bir insanla uyandın mı? Bizim bey uyandı.

Gün içerisinde 11:30 civarları;

- Ooo zoi hanım tünaydın.
- Havavavavavav Havvvv HavHavHavvvv!!!
- Sonunda uyandınız demek?
- Hrrrrrrr.. Havavavavav!!!
- Bi kahve alır mıyız?
- Hııııaaav!.

gibi..

Bir an önce bebenin eline yiyecek birşeyler tutuşturup, akşamdan yıkanmış bulaşık makinasını boşaltarak güne başlıyorum. Havlamalar yerini söylenmeye bırakıyor.

12:15 civarları;

- Ne yiycen kızım? Ne istiyosun?
- Bişi yemiycem, akşam yedim ya yaaaaa!!
- 15 saat oldu evladım, süt vereyim bari?
- I ıhhh akşam içtim ya yaaaa!!
- B*k ye çocom? B*k ye evladım!
- Öööeeee yemem o çok pis olur, ben bok yemem, hayır, onlar kaka, öööeeee
- eğüzibillah ya resulullah ya bismil.... yine mi aynı sabaha uyandım allaaam ben yaa dün de bunun aynıydı, ondan önceki gün de böyle başladıydı yeminle bak, hep aynı ama allaam yani ben bu aynılığa şükrediyom diye mi hep aynısını yaşatıyon, yani bi sabahta bi süpriz yap ne bileyim, yani sana akıl vermek ne haddime de yani mesela yarın uyandığımda 27 yaşıma dönmüş olayım, evlenme teklifine hayır diyeyeyim, ki herhangi bir teklif almamıştım oysaki, ulan, ya neyse motorumla dünya turuna çıkayım, şu an bunları düşünmek yerine kho samui adasındaki partide cigara kökleyeyim falan. şükrediyoz diye iki gram fazlasını koklatmıyon ama lütfen yani yaa
- Sen yine ne dırdır ediyon hanım? he konuş konuş hee, eşref saatine denk gelirsin belki.
- Ya bi sus! Sen bile aynısın, repliğin bile aynı yaa, offf amaaann hepsi mi aynı olur..

Bu arada tabi her bıkkın, bezgin ev hanımı gibi temizlik ve düzeni sağlamaktan, ne yemek pişirsem sorunsalından, kızım salona değil toalete sıçacaksına kadar herşeyden ben sorumluyum. Koltuğun üzerine dökülen ayranı silmedim mi? neeee? nasıl silmem? bütün gün evdeyim ve o ayranı silmedim öyle mi? kimim lan ben? kendimi ne sanıyorum? ben silmezsem kim silecek? ne yani yoksa hayat müşterek mi sanıyorum? Çocuk parkta öğrendiği kötü bir kelimeyi mi kullandı? ya ben nasıl anneyim, nasıl çocuk yetiştiriyorum? ya bu ne sorumsuzluk, evde kötü kelime mi konuşulur? ya insaf bir de anne olucam! Ya daha iki gün önce nohut yemişlerdi, yine mi? Ya nebçim insanım ben! Bak Berkcan'ın karısı hem çalışıyor hem her gün ayrı ayrı sağlık fışkıran yemekler yapıyor! Ulan ben bütün gün oturuyor muyum yoksa lan evde? Hem pis hem beceriksizim. Ayrıca o 79 çift siyah çorabı her seferinde eşleştirip, top yapıp, düzgün bir şekilde dolaba koymuyorsam niye evlendim ki? Amacım neydi yani? Konken masalarında, kucağımda beş bin dolarlık fino köpeği, ağzımda havana purosuyla koca parası yemek için mi evlendim ben? Yuh ulan bana yuh..

Bebeye ölmeyeceği kadar bir şeyler yedirmeyi başarıp rutin temizliğe geçiyorum. Tozunu aldığım siyah masanın anında tekrar tozla kaplanmasını izliyorum. Bok vardı siyah aldık seni. İyisin, hoşsun da pissin anlıyo musun! Çocuğun dağıttığı, daha okuyamadığım kitaplarımı yerlerine koyuyorum. Sizi okuyabilecek miyim gerçekten? Bunları okuyup bitirmeden yeni kitap almayacağım diye söz verdim kendime. Hepi topu 4 ince kitap. Herşey tamamsa yemek kısmına geçebilirim.

Saat 16:30 civarları;

- Ne yeriz, ne yapayım?
- Aç değilim ben, yap bişiiler.
- Kızıııım, bebeiiiim ne yapayım sen ne yersin?
- Eeee pisiklet yerim ben, sonraaaa boya kalemi yerim ehiehiehi
- İyi ben fasulye, pilav yapıyorum o zaman.
- Ya köfte, makarna mı yapsan?
- Tamam, yapayım.
- Ya da ne bileyim salata mı yesek sadece ya?
- ....
- Sebze çorbası ve lazanya?
- Olm hani sen aç değildin?
- Hamburger yapalım?
- Ben karışmıyorum, kendin ne yapacaksan yap!
- ffff tamam yaa yap fasulyeni, pilavını alla allaaa!
- aiiiyyy çok ezikledin beni çok eziğim şu an..
- hmmff ımmfff..
- salak!

19:30 gibi yenen yemekten sonra beyefendinin uyku bozukluğu nedeniyle kullandığı ilacı devreye girer.

- Bana bak ilacımı aldım ben, yarım saat sonra uyurum.
- Banane uyursan uyu yaa.. Hayır uyusan ne uyumasan ne? Banane yani? Çoh acaip sohbet ediyoduk, tam karpuz kesilecek vakit uyuyorsun sanki. Git yat yaa, şimdi yat uyu. Yarım saat seni mi çekcem ben yaa? Ama dur dur yatma, bi yarım saat daha o nur cemalini izleyeyim, ay o ne güzellik, ay bu ne ışık, bu ne nur yarappi! Bu sevaptan beni mahrum etme! Gitme, sana muhtacım afghahjsajskhakxbhsc
- ffff salak!
- Get yat lan!

Artık gerçekten uyuyor mu, yoksa numara mı yapıyor bilmiyorum. Saat 21'de matmazel, pardon beyefendi yatmış oluyor. İyice azan, koltuklarda tepinen, tabletin sesini sonuna kadar açıp o iğrenç bebe şarkılarını dinleyen kızımla gece yarısına kadar beraberiz. Yarı itişip kakışarak, yarı gülüp oynayarak saati 00:30'a getiriyoruz. Yatmamız 1'i buluyor. Ertesi aynı güne uyanmak üzere..

Annem geldi İzmir'den. Koskoca 7 haftanın sonunda kalp masajı gibi, zehirle dolan ciğerlerime taze nefes gibi. Kızı alıp gitti. Böyle pelte gibiyim. Kitap mı okusam, yayılıp yatsam mı, resim mi çizsem, saunaya mı gitsem, elimi kolumu sallayarak alışverişe mi, arkadaşlarıma mı bıraksam kendimi. Yapmak istediğim bir dolu şey ve dar bir zaman sorunu var. Buraya da yazmak suretiyle kustuğuma göre şimdi kendime iyi gelecek başka şeyler yapayım..

Aman canım sağlık olsun da.. Diye, diye..

mobil hareketler

Location:Ev

Sunday, August 30, 2015

Son Zamanlarda..

- Hani şu adam var ya kavun aldığımız.
- Kim o anne ya?
- Ya hani kavun aldık seni öptü ya.
- Kim o ya, kim beni öpmüş ya??
- Hani bana sarıldı seni öptü ya kavun aldıydık hani??
- Ya manyak mısın anne adamı başka türlü tarif etsene, yolun kenarındaki manav falan diye tarif et niye öptü möptü diyon yaa??
- Öptü ama.
- Ya evli barklı kadınım kavuncuyla öpüşsem hatırlamam mı yok öyle bişi alla alla yaa.
- Bana sarıldı seni öptü, para da almadı 5 tane kavun verdi hani??
- Ya tövbe estafırıllah bi sus anne ya duyanda.. cıh cıh cıh.. tövbe yareppi yaa!

Rüyasında mı gördü nedir. Adamla alakalı da birşeyler anlatacak aslında ama ben adamı bir türlü hatırlayamadığım için sadede gelemiyor. Kim bilir ne gereksiz bir bilgiyle sonlanacak olan sohbet "hani seni öpen adam var ya" ile başlayınca bende şalter atıyor. En az on sefer yaşanan bu diyalogdan sonra galiba kendisi de devamında ne anlatacağını unuttu. Ya valla ben kimseyle öpüşüp bedava mal almadım arkaaşım. Ay bu nasıl bi insan tarifidir yaa..

Koskoca iki ay geçti bi b*k yazamamışım görüyor musun. Ay negzel şeyler de yaşandı aslında. Tabii ki yine bir İzmir çıkartması, keyifli bi tasarım pazarı, güzel insanlarla kısa ve kahkaha dolu bir hafta sonu, ankara yolları, çiftlik evi ve şimdi yine İzmir beni bekler. Yani büyük haritaya baktığında bi bok yok. Detaylarda biraz eğlence bulabilirsin. Evladım bezi bıraktı mesela. Sorduk efenim kendisine insan gibi; Hazır mısın çoçom? diye. Hazırım annecim dedi ve aldığımız son bez paketi, içinde son kalan bir kaç bez ile anılarımıza gömüldü. Tabi bunu size olaylar rayına oturmadan yazmak istemedim. Kenafir gözleriniz ve hala altına zıçan bebeleriniz yüzünden nazara gelmek istemedim. Kız cidden hala beze mi zıçıyolar ayyhh deve kadar çocuk oldular ayol. Tamam tamam şimdi sil göz yaşlarını, derin bir nefes al ve sor kendine nerde hata yaptım diye..

Normalde pek giymem ya yıllar yıllar önce aldığım elbiseye girebilecek insan formuna gelince giyeyim dedim. Bak normalde topuklu ayak gereci de giymem ama altına uydu diye onu da giydim. Daha güneş tepede ve gideceğim yer yufkacı. Hepitopu bi kilo yufka, yarım kilo lor peynir alazam. Girdim dükkana, teyze bekletiyorda bekletiyor, soruyorda soruyor. Hatta öyle bir bekletiyor ki açık açık "sen şöyle biraz otur kızım" falan diyor. Yok ben alıp gideyim babam bekliyor dedim. Ki hakket babam ileride arabada beni bekliyor. Tamam o zaman sen git ben yufkayı arabaya yollarım dedi. Bende tüm bunlar normalmiş, yufka galiba böyle alınıyormuş diye normal normal düşünerekten arabaya gittim. Aradan epey vakit geçti, teyze el etti gel al diye. O sırada ben telefonda olduğum için babam gitti aldı geldi. Teyze babama oğlum hanım kızınızı görecekti o yüzden onu çağırmıştım demiş. Meğer ben böyle rüzgarda uçuşan elbisem, kibar topuklu terliklerim, şampuan kokan saçlarımla salına salına teyzenin yanına gidicem, elini öpecem, sonra üstü açık kamyonetle darino darino darino diye kornaya basarak oğlu ismail can'la mutlu bir evliliğe yelken açacakmışım haberim yok. Ertesi hafta yırtık pantolon, iskelet kafası kolye, ağzımda sigara ve kucağımda bebemle "teyze geçen beni sormuşsun hayırdır" diye gidince hayat biraz daha normale döndü..

Bebe iyi ya. Yapışık, inatçı, duygusal, iştahsız ve benzeri iyi/rahatsız edici durumları mevcut. Aha aynı seninki gibi. Artık hiç bir oyuncağın ya da oyunun bana özgürlük getirmeyeceği o yaşlara gelmişik. Bebe illa yanına birini istiyor. Al şunu oyna diye başımdan kovaladığım zamanlar bitti. "Hidi biribir iyniyilim inniii litfiiiinn" dediği zaman ben de aa ilaç alma saatim gelmiş lan diyorum. Gerzek kitaplar okuyup, hala saçma sapan legolardan kuleler yapıp o salak boya kitaplarını boyuyoruz. Ve evet hala salak salak parka gidip düşme çoçom, itmeyin birbirinizi yavrum, koşma çocom, bırak arkadaşın çokolatasını yavrom diye eziyet çekiyorum. Ama işte o sağlıkla ve mutlulukla büyüyecek diye naaparsın. Kuzenlerim geldi İzmire. Yawrucuklarıııım biri yeni evli sayılır, diğeri henüz üniversiteli. Birine evlenmesin diye, diğerine de doğurmasın diye epey şeettim. İşe yaradı diye düşünüyorum. Yani yaramadıysa da şimdiden buradan kendilerini "ben size demiştim ulan" diye tebrik etmek isterim..

Sevgili eşim iyi sayılır. İzmir'den geleli daha on gün olmadı "ee ne zaman gidecen" diyor mesela. Sen gelince düzenim bozuluyor, bi gitte kendime geleyim diyor. Sen de gel diyorum, yok bu sene işim çok gelemem diyor. Zaten bebeyi ankara, izmir yollarında büyüttüm, adam ne sıkıntısını çekti ne bişeyini. O yüzden şimdi hiç susmadan 18 saat kesintisiz, anlamlı, anlamsız konuşabilen bir bebeye tahammülü yok. Kendini işine verecek, köşeyi dönecek ama biz hep ayak bağı oluyoz mesela. Ulan bildiğin yılın 6 ayı anamın yanındayım hala toparlanamadın olm sen. BaĞzı arkaaşları tarafından beyefendi hakkında daha iyi şeyler yazmamı, sevgimizin hacmini, mutluluğumuzun resmini, ilişkimizin yüceliğini betimleyen cümleler duymayı tercih ettikleri haberlerini alıyorum. Hatta direk yüzüme yüzüme alıyorum haberleri. O bizim özelimiz cnm yhaa. Yani o kadar özel ki her an ana haber bültenlerine konu olabilir öyle müstesna bir ilişki. Yhaa on küsür yıl olmuş artık "hanım kalk bi bardak su getir" dediği zaman duymamazlıktan geliyorum sen bana mutluluğun resmini çiz diyon. İki, üç sene önce kalk kendin al leyn derdim. O bile bitti..

İşte ben de kendimi otu, boku boyamaya verdim. Bi nevi terapi olarak kendime iyilikler yapıyorum. Hayatıma renk katıyorum, arada yazıyorum da ama buraya değil başka yerlere, burası da aklımda işte bak şu an okuyorsun, yapıyorum bişiiler ya. Pinterest cennetinde dolaşıp ilham alıyorum falan filan.

Saat geç olmuş. Bir şarkı dinleyip uyuyalım mı tatlı qıs..

mobil hareketler

Location:Ev

Wednesday, June 10, 2015

HaZziran!

Geçen zamanlarda ne yaptım? Bir ay kadar İzmir'de kaldım. Dur hatırlayarak yazayım. Aklıma pek bir şey gelmiyor bu aralar. B12 düşük. Geçen babamın adını unuttum, kız hatırlattı. İzmir iyiydi ya. Gider gitmez abimle spor yabacaz, göbeklerimizi eritecez diye sabah yürüyüşlerine başladık. 3 gün süren istikrarlı yürüyüşler yerini akşam kurulan rakı masalarına bırakınca kilolara kilo ekleyip döndük. Gündüzler balığa çıkmak, bahçe çapalamak gibi meditasyonlar yaparak geçti. Annemin bahçe düzeninden anladığı "bırakınız büyüsünler" mantığını değiştirmek, kontrollü, sade ama renkli bir bahçe yaratmak için sıvadım kolları. Kadının şunları kesme, bunlara elleme, o tarafa geçme demelerine aldırmadan vurdum kazmayı. Duvarları kaplasın diye yıllarca büyüttüğü sarmaşıkları bile don gömlek bıraktım. Abi duvara niye sarmaşık yapar bi insan? Sarmaşık yabacaksan niye duvar yaptın? Aman zaten tabiat ile giriştiğim bu komik kavgayı kaybettiğimi, döndüğümde annemin telefonda 'kazdığın her yerden yeşillik fışkırıyor adpwnkdkahajsdhaa' random gülüşü ile anladım. Lavaboda tencere yıkamak, ocak başında soğan kavurmak, elimde bezle evi dolaşmak ya da süpürgeyle örümcek ağı temizlemek yerine çapa yapmayı tercih etmiştim sadece. Tekneyle balığa çıkmakta ikinci tercihimdi. Şu kaptanlık ehliyetini bir alayım, bundan sonra anca elektriğimi alsın diye basarım toprağa. O da teknedeki saksılara bu amaçla koyduğum topraklar olur. Sizin olsun buralar..

İzmir'de tek sorunum paşa babamla sevgili eşinin durmadan bu çocuk ne zaman bezi bırakacak diye beynimi yemeleriydi. Çocuk hazır olduğu zaman, ben hazır olduğum zaman, zaman müsait olduğu zaman, istediğimiz zaman ulan! diye sabırla anlatmaya çalıştım. Kendilerine bunu görev edindiler ve çocuğu ayıplamak, küçük düşürmek, tehdit ve ödül dahil tüm yolları denemek suretiyle amaçlarına ulaşamadılar! Olaylar abimin on yaşındaki oğlunun yani o 'çok sevdiği abisinin' de kendisi ile alay etmesi raddesine gelince zıplayan sinirimi hepsini kılıçtan geçirip cinsel orgnlarını köyün meydanına atmamla son buldu. Bi bitin lan artık. Uyumadı, uyutamadın, yemiyor, yediremedin, bezine yapıyor, öğretemedin!! Ayhhh bi bitin arkadaşım. Güya ben 1 yaşında tuvalete yapıyormuşum. Hadi ordan! Ben kendimi bilmez miyim ya. En son yatağa işediğim zamanı bile dün gibi hatırlıyorum. Aklımın erdiği bir yaştı yani. Olaylar annemin kafasında nasıl bir değişime uğradıysa artık. Abim 8 aylıkken çarpım tablosunu ezberledi, ben 1 yaşında elimde gazeteyle tuvalete gidiyordum, abim 3 yaşında ingilizce özel ders vermeye başladı, ben 5 yaşında dünya makrome ve dantel birincisi oldum falan. Malzeme belli, ürün belli. Birbirimizi kandırmayalım reca ediciim..

Ankara'ya döndük sonra. Biraz isteyerek, biraz da mecburiyetten merkezden uzak bir çiftlik evinde iki hafta geçirdik ailece. Evde bulaşık ve çamaşır makinası yok. Soba ve ocak için tüp var. Önceleri çok sevimli geldi tabi. Kızın minnak çoraplarını lavaboda çitilemek falan. Elinde ikiyüz liralık viski kadehi ile bahçeden madımak toplayıp "ay ayle bütçesine de ne katkı sağladım ayol" diye sevinmeler. Sabah o madımağa yumurta kırıp fransız peyniriyle yemeler. Ertesi sabah madımak topladığın yere bahçedeki köpeğin gidip işediğini -aslında sürekli oraya işediğini- görünce "aha şindi zçtık" demeler. Bolca piknik, davet, mangal, kutlama yapmalar. Bahçeli evin hakkını sonuna kadar vermeler derken.. Bulaşık değil de çamaşır olayı zorlamaya başladı. Ulan ben lekeleri makinede çıkaramıyorum, elimde nasıl şeedeyim! Leğene basıyorum, döküyorum üstüne deterjanı, bekliyorum ki lekeler çıksın ben durulayıp asayım. Olmuyor. Markete gittim. İlk çamaşır suyu alma deneyimimi yaşayacağım, heyecanlıyım. Yeni başlayanlar için teker teker anlatayım hatta; çamaşır suları alkol değil deterjan reyonunda arkaaşlar bu bir, çamaşır suyu katkılı yazanlar değil direk çamaşır suyu yazıyor üstlerinde, heh işte alın onu. Eve gidip beyazları -evet arkasında yazmıyor ama sadece beyazlar içinmiş, kocam söyledi- leğene koyun ve ağzına kadar su doldurun. Kutunun arkasındaki kullanma talimatına göre ölçülü olarak ekleyip bekleyin. 15 ila 45 dakika gibi bir şey yazıyor arkasında bekleme süresine. Ben garanti olsun diye -çok yorucu bir iş sonuçta- iki gün falan beklettim. Baktım sudaki beyaz tsörtler saydamlaşmaya başlamış, dedim durulayıp asayım bari. İki haftanın sonunda kızın iki bodysi, benim ve çok değerli eşimin bir kaç tşörtü leğenden direk çöpe gitti. Ama ellerim, tırnaklarım bembeyaz oldu inanır mısın. Bulaşık bir yandan, çamaşır bir yandan böyle doğal manikür ayol. Faydalı bir deneyim oldu yağne..

Tüm bunlar olurken tek sohbet arkadaşım 3 yaşındaki kızımdı tabi. 7/24 çocuk kafası. Geçen gün en yakın arkadaşım bize oturmaya geldi. O da aynı yaşlarda çocuğuna benim gibi kesintisiz hizmet veriyor. Kızla epey bir süre iletişim kuramadık. Sürekli çocuklara baktık, arada birbirimize kaçamak bakışlar atıp gülüştük, aiiiy ne tatlılar, aiiyy büyüdüler yaa gibi salak bi onbeş dakikadan sonra sanırım ilk o sordu "ee anlat bakalım nasılsın" diye. Ayol kocam sormuyor bana nasılsın diye. Hatta kimse sormuyor. Ben nasıl mıyım? Bilmem nasılım? Nasıl görünüyorum? Nasıl olmalıyım? Bütün bunları düşünürken sağ tarafıma aldığım saçlarla oynuyorum. Cevabı olmayan sorularda hemen ellerimi çırpıp bir çocuk şarkısı söylemeye başlasam beni deli zanneder mi acaba. Yavaş ve sancılı geçen -yetişkin muhabbetine- alışma sürecinden sonra gideceği yere geç kalana kadar hiç susmadan konuştuk. Telefonu çalıp "nerde kaldıııııaaaaaannnn" diye papara yiyene kadar kana kana sohbet ettik. 5 dakika gibi geçen 2 saatin sonunda bunu daha sık yapmalıyız diyerek vedalaştık. Aslında bir daha yapamayacağımızı bildiğimiz halde. Çünkü çok tembeliz. Çok tembeliz be aytoan :)

Gelelim sevgili eşime. Ay inanmazsın bu aralar pek iyiyiz. Galiba o yüzden bunca zaman yazamadım. Ay adam bildiğin pamuk şekeri. Böyle elele kırlarda falan koşacağız o derece aşığız falan. Ya da ben iyiyim ondan bana öyle geliyor. Ay her ne ise tadını çıkarıyorum işte. Yok kız bana yardım ettiği falan yok. Hatta çocuğa torunu muamelesi yapıyor. Eve geliyor, eğer gözü çocuğu görürse(!) 'aiiy annesi büyümüş bu bee' falan diyor. Büyüdü dedesi işte 3 yaşına girdi diyorum. 'Ya saçları uzamış çok şeker' diyo. Hee her gün banyo sonrası tarıyorum işte elimden geldiği kadar dedesi diyorum. 'annesi ne yediriyosun yanakları şişmiş, kilo aldı bu kız' diyo. Yemeğiydi, temizliğiydi, parkıydı, uykusuydu hepsi bende. Yarın okuluydu, hastalığıydı, dersiydi, veli toplantısıydı, zartıydı, zurtuydu onlarda eklenecek buna. O yüzden şu kısacık mutlu zamanlarımı iyi değerlendirmeliyim anlıyo musun? Elimi kana bulayacağım zamanlar yakın biliyorum. Hadiiiiiiiiii gelin üstümeeeee kooorkmuyoruuum diye camı açıp bağıracam şimdi. Darlama beni. İyiyim işte..

Hadi yavaş yavaş canım. Güzel bir yaz olsun. Sevgiler.

mobil hareketler

Location:Ev

Thursday, March 5, 2015

Mart Sohbetleri

Artık kapıları açıp kapatmayı öğrenen çocuğunuzla ev içerisinde yaşayabileceğiniz örnek diyaloglar..

Annenin her zamanki gibi tuvalet ihtiyacı vardır. Çocuksuz hayatında 'iş'ini yapıp çıkmak olarak kullandığı o daracık mekan artık bir kaçış yeridir. Kafa dinlemek, boş boş tavanı seyretmek, fayansları saymak suretiyle huzur bulur. Emekleme zamanında tuvalet kapısına yapışıp ağlayan, elini kapı altından sokarak gerilim yaratan, kapıyı yumruklayan bebecik artık büyür "annaaaa toalette ne yapıyosooon" gibi cevabı küfür sayılabilecek sorularla şrrraak diye kapıyı açarak tacizde bulunmaya başlar. Gece, gündüz kapıyı kilitlemeye başlamıştır anne kişisi. Gündüz annesi tuvalette olan çocuk legolarını kapının önüne getirmek suretiyle nöbet tutar. Tuvaletten markete bir kapı olduğunu düşünen çocuk annesine siparişler verir.

- Annee neden hala çıkmıyorsun? Markete mi gittin?
- Çıkıcam yavrum az kaldı.
- Jelibon alıp gel tamam mı?
- ...
- Gufret de al.
- Benzer bişi var ama yenmiyo.

gibi..

Akşam hava karardığında işi daha kolaydır anne kişisinin. Tuvalete giden yollardaki ışıkları kapatıp çocuğun karanlıktan korkmasını fırsat bilir. Uzaktan anneeaaaa diye bağırır çocuk ama kapıya dayanamaz. Zafer annenindir. Anneaaa çok karanlık korkuyorum diye bağırır zavallı bebecik. Anne ise kurnaz bir tebessümle zçmaktadır o dakikalar.

Tabii ki çok uzun sürmez bu kaçış. Senden bir adım önde olduğunu her zaman yüzüne vurur o minnacık bebe. Yine bir akşam kendinden emin tuvalete girmiştir anne. Her ihtimale karşı kilitlemiştir kapıyı. Uzaktan sesler gelmeye başlar;

- Anneeaaaa nerdesiiiin?
- ...
- Gelemiyorum çok karanlııııık
- ehiehiehiehiehi
- Anneee korkuyoroooom
- Gelme çocum ben çıkıcam birazdan.
- ...
- (iç ses) n'oluyo lan, niye bağırmıyo bu çocuk?
- (dış ses) kızım napıyosun?
- Çok karanlık anneeee
- (iç ses) sesi yakından mı geldi lan? yoh yiiaa phahah daha neler..
- (dış ses) Bekle bekle az kaldı.
- Anneaaa komşu komşu'yu söyleyelim miiii
- (iç ses) hay devenin toynaa yaaa, huzurla zçamadıktan sonra neyleyim bu hayatı..
- (dış ses) hee heee komşu komşuuuu
- huu huuu
- oğlun geldi mii
- geldi geldi
- ne getirdi?
- inci, boncuk
- kime kime?
- sana bana
- (iç ses) lan??
- (dış ses) başka kime?
- kara kediye
- kızım nerdesin sen?
- anneeeee sesini buldum, kapıdayım!
- tövbe estafff laaan çarpılacam şindi şuracıkta, ağzımı yüzümü eğecek yaradan!
- anneeee hadi çık ben geldim!
- (iç ses) şeytan hakketen çık salonun ortasında indir donunu zıç diyo ama..
- ...
- Işığı kapatırsam çıkar mısın anneeeee?
- Yavrum bi git!

Annesinin son sözünü "evet" olarak algılayan çocuk ışığı kapatıp koşarak salona kaçar.

Aylardır tıkır tıkır işleyen plan bir gecede hiç olmuştur. Bir süre sonra ışıkları nasıl açacağını da öğrenir ve en başa dönersiniz.

Rahat anne olucam, ay ben hiç bişiicikleri takmıycam felan filan diye uyku konusunda gevşedikçe gevşedim. Beraber gece yatıp öğlen kalkar olduk. Akşam sekizden sonra artık gülüşüne bile katlanamaz oluyorum ama olsun di mi. Sürekli sohbet etmek istiyor. Hayır sohbet o kadar dağınık ki dinlerken bir süre sonra zihinsel körlük, parmaklarda uyuşma, bel ve boyun bölgesinde kasılma, konuşmada tutukluk (hebe heb hebebe gibi), sağ elle sol kulağı tutup dil çıkarma ya da sol bacağı enseye atıp kuş sesi çıkarma gibi ortopedik, patolojik, psikolojik travmalar oluşabiliyor..

- Anneeee gölgem ne dedi bana?
- Ne dedi?
- Seni yerim göbüşüme indiririm dedi.
- Eeee
- Sıkılırım ben orda indirmesin.
- Söyle indirmesin o zaman.
- O zaman şemsiyeler açılıp kediler miyavlarken sütlü saatler çalıyor ama!?
- Anlıyorum..
- Sonra bi zıpladım, yumurtaları kırdım kırdım, suluboya takla atınca bodruma gitmiştik yaa?!!
- ...
- Burnumu çekince çıkmadı sonra balon patladı da kaşıkla dondurma yedik yaa?!!
- Heb..
- Öksürük dedi ki süpriz yumurta ye dedi kollarım uzadı camları tuttum fırlattım bende yaa!?!?
- Hebebe..

Gibi..

Yazarken bile kasılma geliyo..

Sabırlı, oyalayıcı, şefkatli o mükemmel annelerden olamadığım için bir müddet sonra yeteeeaaaaarrrrr! diye bağırmaya başlıyorum. Ektiğim bu çığlık tohumlarının meyvelerini yeni yeni almaya başladım. Ufak bir tartışmamızda bana kızdı ve "ördeeeek!" diye bağırdı. Epey içerledim! Yatak odasının lambalarına kızıyordu geçende. "Lambalar kapanın, çok kızarım bak size, kapanın dedim, sözümü dinleyin lambalar" diye basbas bağırıyor. Eserine bak dedim zoi, bu çığlıkların bumerang gibi dönüp sana geleceğini biliyordun değil mi. Bu gün lambaya, yarın sana çemkirecek. Üzüldüm sonra kendime. Gelecekte yaşayacaklarım için değil, bu duruma gelene kadar yaşadığım sıkıntılar için. Nasıl patlamalar yaşadım ki aha da eserim böyle oldu. Ya ne olacağıdı. Daha bunun erken ergenlik, ergenlik, bitmeyen ergenlik ve ABV ergenlik dönemleri var. Aman ne olcak yiaaa internetteki bilgi kirliliğinde kendime uygun bir mutlu anne&mutlu çocuk danışmanı, etkinliği, yöntemi, sanatı bulurum elbet.

Sonuç olarak "dövme yaptırırsan seni evlatlıktan reddederim" diyen annemin cüzdanından para çalıp dövme yaptırmış, eve gelip kadının gözüne gözüne sokmuş insanım. Ergenlik böyle bişi. Külliyen gereksiz bi stres. Keşke o dönemde bebeleri uçak moduna alıp otuzlarına doğru tekrar online yapabilsek. Bu zihniyetle 300 yıl sonraya gidebilsem ben halledicem o işi ama. Zihniyetime yetebilen teknoloji yok anlıyo musun. O derece..

Hee dövmeden sonra annem beni reddetmedi tabi. Mutlu, mutlu yaşamaya devam ettik. Hatta aradan zaman geçti 'ay ben de dekolteme kelebek mi yaptırsam' diyordu menopoz ilacını içerken. Yok dedim anne sen yaptırma. Bunun öte tarafı var, bilmiyoz etmiyoz, bakarsın hakket dedikleri gibiyse, bi de torpil neyin oluyorsa beni aldırıverirsin yanına diye ikna ettim. Gtü sağlama aldım yani ehiehi. İşte bizim bebelerde bize ne alavereler ne dalavereler yapacakta yaşayıp görecez. Biloon sonunu kandil duasına çevirmeden hepimize ailemizle, evlatlarımızla sağlıklı, hayırlı ömürler dileyip vedalaşayım..

Eiyvallaaa..

mobil hareketler

Location:Ev

Tuesday, February 10, 2015

Pazar Analizasyonu

Pazarları malum evde pinekleme günüdür. Genellikle cumartesi gecesinden içilmiş olduğu için kafa fazla bişi almaz, saman gibidir. Hatta pazar günleri fazla konuşulmaz bile. "Hııı, evet, yooo, bilmem, hı hııı, ne, neyi yaa, ne bileyim terliğin nerde" gibi tek kelimelik ya da kestirip atmalık cümleler kurulur. Kimse kimsenin umurunda değildir pek. Yatılı okulda, aynı odada kalan iki erkek arkadaş gibi takılırsın kocayla. Çocuktan sonra tuvalet kapısını kapatmak bile resmiyete girer. Kapıyı kapatıp işerse "hayırdır kanka, papyon da taksaydın girerken, ne bu kapı kapamalar, araya mesafe koymalar falan ehiehi" maabbeti yapılır. Sakindir pazar günleri. Şanslıysan bebeyi anane, babaneye satıp film izlersin akşama kadar. Evde yemek yapılmaz bi kere. Pazar günü fastfood günüdür. İki saat pizza mı, hamburger mi, tavuk mu, döner mi diye ağzında biriken salyayla karar veremez, kıvranırsın. Ne yesek, nerden söylesek, kaç tane söylesek diye kafan karışmışken, kanka sürekli günü bedavaya getirmek için "yiia yoortlu makarna yapıp yiyek işte" demeye başlar. Sırf iki yakası bir araya gelmesin diye bastırırsın en pahalı yerden sipariş vermek için. İçinde iki tane karides olunca "karidesli çin pilavı" denilen lapadan istersin mesela. Kararlıysan en azından kampanyalı, bir alana bir bedava orta boy pizza aldırabilirsin. Ama sesinde ya da bakışlarında bir çekingenlik hissederse, kendini haşlanan makarna tenceresinin önünde dakika sayarken bulursun. Psikolojik bir savaşmış lan aslında pazar günleri. Sakinlik içinde yaşanan bi savaş. Yaşarken iyi de yazarken tiksindim ayol. Ben şimdi bu depresyon ilacını alıyorum ya, böyle herşey bana iyi falan mı geliyo acaba. Öyle olsa bunları da yazamazdım. Yine de ilaç almayıp evi yakmak ve adamı ekmek bıçağı ile delik deşik etmek yerine, içip, -mış gibi yapmak daha doğru. Yani neymiş, pazar günleri aile saadeti içinde geçen harika bir günmüş değerli okur..

Kızı ananeye satıp, fast food yiyebildiğimiz bir gündü geçtiğimiz pazar. Dört tane film izledik. İki tanesini o, iki tanesini ben seçtim. Ve bu seçimlerimiz sonrasında bir kez daha anladım ki biz gerçekten farklı dünyaların insanıyız. Geçen haberlerde izlemiştim, kadının teki kendisi ile evlenmiş. Ne kadar haberle dalga geçsem de, beynimin dar kıvrımlarının bir yerinde o kadına hak veren biri var. Ki O'da benimle dalga geçiyor. Sen bununla evlendin de n'ooldu diye. Neyse bu konuyu uzatıp makdülün, pardon sevgili eşimin ailesini "biz de sana bayılıyos" diyip burun kıvırtmak durumunda bırakmak istemem. Zira tek niyetim engin sinemagrofi, filmoloji, edebi ve kültürel tecrübelerimle bu dört filmi ve izleyen iki insanın ilişkisini irdelemek. İki yıldır ne kadar objektif yazılar yazdığımı bilirsiniz. Haklıya haklı, haksıza haksız demeyi bildiğim gibi hakkında atıp tuttuğum insanlara da kendini savunma hakkını veriyorum her zaman. Kendimi övmeyi, zenginliği, lüksü ve parayı sevmem. Babam Yorkşayır düküyken abimle beni fransız terbiyesi ile büyüttü. Abimin fransızcası yoktu, o pek anlamadı. Ama ben nerden geldiğini unutmuş biri değilim. Onu geç, saksı değilim bi kere, Erol Büyükburcum..

Taken 3 filmi ile başladık güne. Beyefendi kaç zamandır izleyelim diye söylenip duruyordu. Başından sonuna klişelerle bezenmiş, bayat komedi dalında olması gerekirken aksiyon olarak adlandırılmış, kızı için tek başına koskoca rus mafyasını bitiren onurlu babanın hikayesi. Altı şarjörlü tabancayla mafyayı alt etti adam diyorum. Olayları çözmeye çalışan -sözde- uyanık bi dedektif koymuşlar bi de. Filmin ortalarında telefonla okey oynamaya başladım ben. Sonunda da adam arabayla, havalanmakta olan uçağa ortasından girince vay arkadaş dedim, bizim dünyayı kurtaran adam filmine laf eden skimsonik avrupalılara bak hele. 85 milyın dolar gişe yapan film bana göre 7-13 yaş arası bebeler için belki bi aksiyon olabilir. Benim için koca bir zaman kaybı oldu..

Whiplash izleyelim diye açtım. Ay seninki mırın, kırın, ay böyle film mi izlenir, biz ne anlarız, sıkıcı bunlar, ben sevmem böyle film neyim derken höööeeeyyytt ulan diye kumandayı duvara fırlatınca neağdar kararlı olduğumu anlayıp pıstı. Yaw işte film, işte anlatım, işte oyunculuk, işte mimik, işte filmin içine girip dişlerini sıkma, yaşama budur kardeşim. Filmin sonunda tekbiiiiiiirrr diye bağırasım geldi yeminle. Öyle gaza geldim..

Yanımda sus pus whiplash izleyen -kaliteli film mağduru- kocam, "dracula, untold" adlı fantastik rezaleti izlemeye karar verdi. Tiner falan kokluyorsanız film hoşunuza gidebilir. Yok normal çay, kahve insanıysanız ayıp olmasın diye izliyormuş gibi yapıp kocasız çocuk büyütme, dul kadının sosyal hayattaki yeri, avukat masrafı, nafaka geliri gibi konuları düşünmek için filmin uzunluğu yeterli diyebilirim. Filmde en başarılı bulduğum olay, bak şimdi dinle, baş rol oyuncusu adamceez, koskoca osmanlı ordusunu tek başına, yeminle bak, tek başına 100bin kişilik orduyu öldürüyor, karısı da bu olayları sarayın çatısından izlerken ayağı kayıyor, sen o koskoca orduyu alt eden 'tek adam', ne kadar koşsa, uçsa o kadını tutamıyor arkadaş. Gel de kadere inanma. Lan arkadaş ne içip yazdınız bu filmi? Ve bu kusmuk ötesi filmin imdb puanı 6.3 ! La bi yörü git..

Efenime söyliim son olarak yine benim seçme şansını elde ettiğim Stonehearts Asylum filmini izledik. Başından sonu tahmin edilebilir gibi gelişen ancak şaşırtan bir akıl hastanesi filmi. Edgar Allen Poe hikayelerinin bir uyarlaması ve kesinlikle zaman kaybı değil. Yine de daha güzel çekilebilirdi diye düşünüyorum. Kitabı eminim/elbette çoooook daha iyidir. Ayrıca bu filmi izlerken karidesli çin pilavı ısmarlamış olduğunu sandığım kocam köşedeki pideciden lahmacun söylemiş olmasa daha iyi olabilirdi. Netçede ne izlediğin kadar izlerken ne yediğin de önemli. Aman karnımız doydu ya neyse..

Böyle yani. Daha uzun ve daha sık yazmak isterim ama öyle meşgulüm ki anlayamazsınız. Depresyondayım, dişlerim çürük, boynum düzleşmiş, kilo aldım, annemin menopoza girdiği yaştayım ve daha neleeeer neler. Bir yanda kocasıyla gül gibi geçinen, çocuklarına mis gibi bakan, tencere tencere yemek pişirip kocası eve gelmeden rujunu süren ince belli arkadaşlarım var. Diğer yanda aynı yaşlarda olmamıza rağmen, evliliği tercih etmemiş, bekar, çocuksuz, hayatın tadını çıkaran hovarda arkadaşlarım. Bi de sen ve ben işte. Şimdi bi de sevgililer günü falan. Kırmızı güller, kalpli balonlar, ayıcıklar, fönlü saçlar, pullu, payetli kezbancıklar. Hayır gaza gelip bıyıklarımı aldırıp manikür yaptırıcam diye korkuyorum. Anlıyor musun?

Kapanış paragrafı da en zor olanı he.

Hayde hepinize saygılar, sevgiler, falanlar filanlar..

mobil hareketler

Location:Ev

Monday, January 5, 2015

Mı'lı Geniş Zamanlar

Yıwrım üç yaşına girmek üzere. Ya da üçü dolduruyor. Annemin hesabına göre 4, bana göre 3 olacak. 4 sene önce hamile olup nasıl 4 yaşında çocuğum oluyor inan anlamıyorum. İstisnasız her doğum gününde de "aslında ben bir yaş küçüğüm, babam büyük yazdırmış" diye açıklama yapar. Kendinden başka herkes bir yaş büyük yani. He he diyip geçiyoruz. Artık iyice konuşmayı söken evladım, itiraz safhasını geçip söylenenleri doğrulama, sağlamasını yapma safhasına geçti. Hayır, Olmaz ve İstemiyorum'dan daha beter ne olabilir ki diye düşünmemize fırsat vermeden Mı'lı geniş zamanlara geçtik. Gece gördüğü kabuslarla başlayan sohbetlerimizi de sayarsak 24 saatin 20 saatini konuşarak geçiriyoruz diyebilirim. İnsanın kendi sesinden iğrendiği, gerzek sorulara cevap aramaktan yorulduğu, hı hıııı, yaaa, öyle mii, aaa, çok güzeel, ay ne tatlııı demekten dilini ısırıp, koparıp, çöpe tükürmek istediği o eşsiz zamanlar. Gün içerisinde bir çok kez katatoniye girip, elimde ıslak mendille yerdeki tükürükleri silerken öylece duvara sabitleniyorum. Kızın elindeki herhangi bir şeyi -mesela kepçenin sapını- kulağıma sokup "anneeeee bu ne" deyişinin 24878092187012985. seferinde kendime geliyorum. Kepçe diyorum sakince, ve o muhteşem soru geliyor "kepçe mi?"

*****
Gece saat 03.30 suları

- Anneeee asansör neden beni kovalıyor?
- Oyun oynuyordur, sen de onu kovala gülerek
- Oyun mu?
- Oyun!

Beş dakika sonra

- Anneee asansör beni yuvarlıyor, yapmasın söyle!
- Ay ne eğlenceli, sen de onu yuvarla
- Eğlenceli mi?
- Hııııı

Beş dakika

- Anne ben o asansörü kırarım, düverim onu di mi?
- Arkadaşlar dövülmez, oyun oynanır
- Dövülmez mi?
- Haaa

*****

Sonunda sabah olur. Uykusuzluğun yanında, saçma rüyalara neşeli izahlar adlı gece programından şişmiş dil ile güne başlanır. Bir önceki stepte cevapları -hayıl, istemem, olmaz, yemem- olan kahvaltı muhabbetleri başlar.

- Tost ister misin?
- Tost mu?
- Tost!
- Tost mu?
- Tost evet.
- ...
- Yapıyorum
- Yapıyorum mu?
- Yani tost yapıyorum.
- Tost mu yapıyosun?
- La havle....

Baktım bu Mı'lı geniş zaman sorularından yine sağ gözüm seyirmeye başlıyor, çare olarak bağıra bağıra şarkı söylemeyi keşfettim. İlk başlarda içimden söylüyordum. Sonra birden bağırarak söylemenin maruz kaldığım sorulara kalkan oluşturduğunu ve düşmanı kaçırdığını farkettim. Bir çeşit ormanda ayı saldırısına uğrayan insanın canını kurtarmak için avazı çıktığı kadar bağırıp, tepinerek hayatta kalma çabası diyebiliriz. İşte istediğin kadar harvırd oku, gtün üç buçuk atınca seni kurtaracak tek yerin ilkel beynin. Ne varsa eskilerde var..

misal;

- Anneee kitap okayalım mı?
- Seç bakalım bi tane, okayalım.
- Seçeyim mi?
- Hııı!
- Panda Pandi'yi okayalım.
- Peki.
- Peki mi?
- Tamam hadi getir.
- Tamam mı? Getireyim mi?
- Evladım!!
- Evladım mıııı?
- Panda Pandi arkadaşlarıyla top oynuyormuş..
- Top muuu?
- Hııı!
- Annesiyle babası arabaya binmiş, gidiyormuş..
- Arabaya mı binmiş?
- Sus ve dinle!
- Susayım mı? Ama nedeeeeen??
- Oku demedin mi evladım?
- Oku mu dedim?
- LAŞANTEMİİİİİİİİ KANTAAAAARE, KONLAÇİ TARRRAYN MAAAANO!!!!

*****

- Anne, babam nerde?
- İşe gitti yavrum.
- İşe mi?
- İşe.
- Ama nedeeen?
- Çalışıyorda ondan.
- Çalışıyor mu?
- Çalışıyor.
- Şimdi nerde babam?
- Ofiste evladım.
- Ofiste mi? Ama nedeeen?
- Akşam gelicek çocum.
- Akşam gelicek mi?
- Gelicek.
- Neden şimdi gelmiyo?
- İşi var yavrum.
- İşi mi var?
- KARLAAAAAAR DÜŞER, DÜŞER DÜŞER AĞLARIIIIIIMMM!!!

gibi..

*****

Sessizliği özledim. Bazı bekar ve çocuksuz arkaaşlarımın "aiiyy evde yalnız çok sıkıldım, o kadar sessiz ki ağlıycaam" diye yakınmalarına uçan tekme ile cevap vermek istiyorum. Şöyle kanepenin üzerine çıkıp, koşarak aniyaaaaaaa çığlığıyla çaat diye ağzının ortasına geçirip, ağlayacaksan bu tekmeye ağla pzevenk diye tebessüm etmek istiyorum. Sonra ben niye evlendim de sen evlenmedin ulan diye saçını başını yolmak, şu yaşa geldin hala deliksiz uyku uyuyup haftasonları çılgınlar gibi eğleniyorsun diye gözlerini oymak istiyorum. Ama ne kadar iyi bir arkadaşım ki yapmıyorum. Aiiyy imreniyorum sana, hayatının kıymetini bil diyorum kaybetmemek için. Arada ufak ufak niyetimi belli edercesine "laf aramızda sana da gıcık oluyorum" diyorum. Pişkin pişkin sırıtıyor. Niye sırıtıyo lan bu derken, üste çıkmak için "ay seninki de zor şekerim, hapşursan çok yaşa diyenin yok, on yıl sonra alzheimerdan mokunu yemeye çalışıcan, anne yapma diye elini tutanın yok" diye böbürleniyorum. Yok, sırıtmaya devam ediyor. Muhabbetin şampiyonu o. Boşa kürek çekiyorum..

Neyse.. Son gülen iyi güler derler..

Görüşüciiz..

mobil hareketler

Location:Ev

 
Designed by Beautifully Chaotic