Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Tuesday, June 10, 2014

Yazlıkçılık

Yalıkavak’ta yapılacak şeylerin başında marinayı gezmek var. Böyle fakirliğini damarlarına kadar hissediyosun gezerken. Yatlar, yelkenliler, gemiler, zenginler, şampanyalar, istiridyeler, dolarlar, marklar (almanlar da pişman avroya geçtiler diye ben diyim) havalarda uçuşuyor. Yürüyüşleri bile farklı adamların. Böyle omuzlar dik, burun havada, hep ileri doğru bakışlar falan. Bizde elimizde 50 kuruşluk büyük boy balık krakerle kamburumuz çıkmış şekilde önlerinden geçiyoz. Bodrum’da yazlığımız var diye hava atabileceğim kimse yok ortamda. Havam bi size işte. Ulan bizden de zengini varmış be. İnsan hayret ediyor. Aman canım bunlarınki de hayat değil, plastik şeyin içinde bi oraya bi buraya, hem sallanan şeyde de rahat uyunmaz ki kardeşim fln diye ezmeye çalışıyoz ama olmuyor. Adamın trilyonluk 4 katlı yatının depesinde jakuzi var olm. İçinde çalışan personel var. Kaptanı, aşçısı, uşağı. Aynı evlenip bu çulsuzun eline düşmeden önceki babamın evi. Gözlerim doldu bakarkene. Gönül işte naapcan. Paşa babam olsa seç, beğen hemen paket yaptıralım yavrum derdi. Ertesi gün monaco marinasında elimde henkell rose ile o jakuzide prensesle maabbet ediyo olurdum. Gel gör ki sırf aşık olup evlendik diye evdeki patlak şişme bota üfleyip, fasulye pişiriyoz. Mantık evliliği hocam. Bak negzel programa çıkıp soruyor teyzeler “emekli mayışın var mı, evin var mı, araban var mı”. Bırak hocam sevgi, aşk hikaye bunnar..

Yazlıkta da insan bi çevreci, bi paylaşımcı, bi tuaf bişii oluyor ya. Yemek artıkları komşunun itine birikiyor, efenime söyliim suratta manasız bi gülümseme, komşuya “ay börek yaptık, siz de buyrun” diye tabak götürmeler fln. Angarada da yenmeyen yemek tencereyle çöpe dökülür, yolda peşine takılan ite bi tepik atılır. Neyse yaptım bi tepsi kıymalı börek, yolladım komşuya. Adettendir ya tabak boş yollanmaz. Bahçesinde de envai çeşit sebze, meyve var. Doldurup getirir diye şeediyorum. Bekle bekle tabak yok. İki gün sonra dibimizde mangal yaktılar. Hah dedim zoi, şindi iki kilo pirzolaylan gelir tabak. Gittim hemen salata yaptım, bi ufak rakı açtım, bekliyom. Evin içi et kokusundan durulmaz oldu, tabak yok. Yiyolla da yiyolla. Nabaym makarna haşladım ben de fakir fakir. Neyse sonra annem geldi de bizde yaktık ateşi, koyduk mangala beş kilo bonfile, sabaha kadar burunlarını sızlattık. Valla ben diyim sekiz, sen de on gün sonra tabak geldi. Un helvası kavurmuş teyzem. Malzemeye bak. Un, su, şeker. Ulan kıymalı börek vardı o tabakta ayp be. Yufkasını bile pazardan el açması aldıydım, tanesi bir liradan. Komşuluk ölmüş abidin. Ya da hep bu fakirler beni buluyo..

Bebeyi paylaştık adamla. Gündüz o denize götürüyor, akşam üstü ben parka. Parkta da mecburi maabbetler. Baba-oğul vardı bir seferinde. Çocuk bizim kızla hemen hemen aynı. Adam ingilizce konuşuyor bebeyle. Siz nerden, biz şurdan, o burdan diye başlıyoruz meçbur. Toronto’da yaşıyoruz biz dedi. Sessizlik oldu. Kafamın içinde konuşuyom o sıra ben; toronto nereydi la, ülke miydi, şehir miydi, ulan biliyodum ama, lan bişii demen lazım adama zoi, he biliyom toronto falan de, yüzölçümünü söyle, tarihini anlat, şusu meşhur ya falan de ama bişii de sıçma gözünü seveyim. “Toronto ya şey di mi, ee, şey işte, ııı, ööö, toronto yaa avıstıralyanın başkenti ehiehi” diye. Yok dedi, baştan aşağı cehaletimi süzerken, kanadanın en büyük şehri. Biz ne dedik aq, hindistanın köyü mü dedik. Ha ora, ha bura. Hem yanyana değil mi lan onlar. Hee de geç. Bu ne ukalalık! Komşuyuz şurada, yüz yüze bakacaz. Biz de angaradan geliyoz dedim. Hiç görmemiş angarayı. Görme zaten. Gidin, göçün gavur memleketlere fakirlikten geberin. Adama dedim ben bi daa parka neyim inmem. Sen daha zekisin, sen git salla bebeni salıncakta. Benim coğrafyam yetmiyor bu maabbetlere..

Ev zaten yokuşun başı. Denize ulaşmak için yüz tane, valla saydım tam yüz tane merdiven inip çıkıyon. İnerken iyi de, bebe kucakta o yokuş adamı öldürüyor. Her seferinde ulan satacan burayı, koyacan parasını bankaya, faiziyle her yaz beş yıldızlı otelde tatil yaparız diyorum. Olmuyor. Satacan burayı, alacan bi tekne, o koy senin, bu koy benim gezecen diyorum. O da olmuyor. Satacan burayı, bari denize sıfır bi yer alacan diyorum. Olmuyor da olmuyor. İlla halimize şükredecez. Zaten bir ay tatil yaptım diye millet hasetinden çatladı. Allah mıhafaza iki ay kalacak olsam istifayı basıp krediyle falan düşecekler peşime. Memuriyetini yakacak iki foto koydum diye. Hepi topu aldıkları üçyüz-beşyüz mayış, vebalini ben çekecem sonra. Özenmeyin arkadaşlar bu da zor. Çalışın, kazanın, biriktirin, gelin ucuz bi pansiyonda tatil yapın. Her keseye göre yer var burda. Tatil sizin de hakkınız..

Hem ben izmire döndüm. Alın sizin olsun bodrumunuz..

mobil hareketler

Location:Özbek

6 comments:

  1. ahahahah Vallahi versin ya aynı yorumu ben yazacaktım Aysun yazmış fakir pis angaralı seniiii :))

    ReplyDelete
  2. Bende komsuya helva yollamistim bikere bak simdi aklima takildi o_O

    ReplyDelete
  3. Okurken yuzumde tebessum hic eksilmedi;)). Icimden gecenleri yazmissiniz . Cook zevkli sizi okumak.

    ReplyDelete
  4. Un helvasını herkes yapamaz ya da güzel yapamaz desem daha doğru olur. 50-60 da başında sürekli karıştırarak kavuruyorsun. belki malzemeler ucuz olabilir ama el emeği fazla olan bir tatlıdır.
    Ebru

    ReplyDelete
    Replies
    1. güzel değildi. anca biloa malzeme oldu işte.

      Delete

 
Designed by Beautifully Chaotic