Yeni bir ondalık yaş grubuna girmek ne heyecanlı.
20ler, 30lar ve nihayet 40lar. Monica Bellucci gibi olacağımı düşündüğüm 40lar, elimde toz bezi, aynaya bile bakmadan hem de pijama ile hızla geçip gitmekte. Ben ise trene bakan çiftlik sakinleri gibi izlemekteyim.
Tamam tamam o kadar da değil. Yapıyorum bir şeyler. Kollajen hapı aldım mesela. Her gün içmek gerekiyormuş. En son iki hafta önce aklıma gelip içmiştim. Kil maskesi, yüz masajı, pahalı kremler falan da aldım yanında. Ama işte o sürekli kullanım beni zorluyor. Sürekli yapabildiğim tek şey evli kalmak.
Sanırım yakında bizim kızlar beni kulağımdan çekerek bir estetik cerrahi masasına yatıracak. Ya da yirmi yıl sonra falan ikna olup elimde Monica Bellucci fotoğrafı ile kendi ayağımla gidip "doktor bey, bana bunu yap" diyeceğim. Ödemeyi de böbreğimi satarak ancak karşılarım artık.
Yıllardır kaşlarımı yaptıracağım ona bile tam ikna olamadım. Kalem ve farlarla kendim boyuyorum. Sevgili eşim eve her geldiğinde vay kenan abim, vay arnold, vay takashi, vay izzet naber lan diyerek yorumluyor kaşlarımı. Ne kadar fena boyuyorsam sakın kaşlarını yaptırma valla yüzüne bakamam bir daha dedi. Birbirimizin yüzüne asansörde falan bakıyoruz, sıkıntıdan.
E yani kaç yıllık evlilik şimdi. Bir on yıl da öncesi var. Yani cicim aylarını falan bitirip evlendik biz. Düğünde 57 kiloydum, ertesi gün 70 oldum öyle çabuk saldım kendimi. Alnımda mission completed yazıyordu.
Uzun bir İzmir tatili yaptık kızımla. Tatil dediğim de deniz gören ev karantinası. Üç koca ay, annem, babam, abim, üç çocuk. Evin heryeri mayınlarla doluydu. Arada basıp patlaya patlaya devam ettiğimiz uzun bir yolculuk oldu. Oradan ayrı bir yazı hatta kitap çıkar. Daha önce filmi yapılmış aslında, Rocky 3.
İzmir'de iki bayram geçirdik.
Kurban Bayramı benim içinde evladım içinde unutulmaz anlara sahne oldu. Son an'a kadar bağış yapılacak diye sevinirken, birden 95 kiloluk koca ineği leğenlerle taşımaya başladık. Çocuklar görmesin diye epey uğraşmama rağmen -ki pek başarılacak bir durum değildi- en son haşlanmış inek kafasındaki göz yuvalarına parmak sokuyorlardı.
Dün online derste herkes bir anısını paylaşsın dedi öğretmen. Evladım tam olarak şöyle dedi; "kurban bayramında annem ve babam koca bir ineği bıçaklayarak öldürdü ve yedi" Hayal gücünün sınırsızlığına hayran kaldım. Bir kere babası orada bile değildi ki kendisi ateist bir insandır. İkincisi merhum islami usüle uygun kesildi. Son olarak kendisi de yedi.
Ha öğretmenin burdan illa bir çıkarım yapması gerekirse, ayağımı denk almalıyım diye düşünmüş olabilir. Psikopat bir aile, her an elektrikli testereyle kapıma dayanabilirler..
Sevgili eşim ben yokken bekarlığın keyfini sonuna kadar çıkartmış. Pandemiden önce de çıktığı yoktu, iyice yapışmış eve asosyal kişilik. Televizyona burnu değecek kadar yaklaşıp bol bol ps oyunları oynamış. Zaten az gören gözleri iyice körelmiş. Şaşı kediler gibi burnunun ucundan başka bir şey görmüyor.
Ehliyetler yenilenecekmiş ve tam sağlık raporu gerekiyormuş ya nah alır o gözle ehliyeti. Buradan tanıdık göz doktoru okurlarımdan fason göz muayenesi geçer raporu rica ediyorum. Yoksa Monica Bellucci gibi olmam gereken yaşta bunun şoförü olacağım bu gidişle.
Ayrı kaldığımız yaz boyu bolca telefonla konuştuk tabi ki. Kendisi bir evlilik danışmanı edasıyla bu ayrılıkların ilişkimize ne kadar iyi geldiğini falan anlattı. Bu ayrılıklar bana da iyi gelebilirdi paçamda bir çocuk olmasaydı. Tüm gün camış gibi yatıp yuvarlanma şansım olsaydı ben de bu ayrılığın felsefi kafasını yaşamak isterdim.
Elimde şarap, ağzımda pipo, ipek röteşambırım ile bıyıklarımı burarak "çok haklısın sevgilim, seni görememenin kalbimde yarattığı acı sıcaklığın tadını, seninle elbet kavuşma ihtimaline banıp yemek istiyorum" gibi cümleler kurabilirdim. Olmadı.
Bir kere de sen al çocuğu, ben tatil yapayım be. Ama nerde, parka götürse eksik getirir. Yani gerçekten bazen sosyal bir deney için bilinçli olarak bir araya getirilmiş insanlar olduğumuzu düşünüyorum. İsviçreli bilim insanlarının bir projesiyiz.
Gelecek nesillere her aşkın evlilikle sonuçlanması gerekmediği, aşık bir kadının tahammül sınırları, aşk ve evliliğin tehlikeli sonuçları, çocuktan sonra aşkın donmuş yemek yağından farkı gibi çeşitli sosyal ve ailevi konularda mercek altında olduğumu hissediyorum. Anlaşılan ömürlük bir proje.
Uzun ilişki yorucu ama güzel. Mesela bazen neredeyse ikimiz tek kişi gibiyiz. Sabah aklımdan geçen, ona hiç söylemediğim bir şeyi akşam alıp geliyor. Şaşırıp kalıyorum. Telepatik bağımız çok yüksek. O'nu aramak için telefonu elime alıyorum, telefon çalıyor, O. El ele tutuştuğumuzda sanki kendimle el ele tutuşmuşum gibi hissediyorum. Etimiz, budumuz, kalbimiz, dalağımız hep bir olmuş arkadaş.
Herkes farklı tabi. Olması gereken de bu.
Bak bugün iki çocuğu olan bir arkadaşımla telefonda konuştum, dedi ki ya biz akşam bir salaklık yaptık, korunmayı unuttuk, çok korkuyorum ya hamile kalırsam. Nasıl yani şey mi yaptınız, onu mu yaptınız cidden öğüüü sus daha fazla anlatma kusucam kapat ya! 2 çocuklu kadınsın yakışıyor mu! Hadi ikinciyi yaptın, üçüncüye durumu nasıl anlatacaksın allaaşkına! Evladım biz babanla aslında kardeş değiliz ve zamanında çok kötü şeyler yaptık, sen de o yüzden aramıza katıldın mı diyeceksin? Çocuğun o saf pırıl pırıl zihnini böyle çirkin şeylerle ya kapat ya kapat arkadaşda değiliz bundan sonra öğüürk valla kusucam..
dedim..
Herkes farklı. N'apcan.