Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Saturday, November 4, 2017

Selam

Ellerim kaşınmaya başladığına göre birşeyler yazma vakti geldi. Eze eze yaşadığım ışıltılı hayatımdan şikayet etmeye başlayabilirim. E rahat batıyor bir süre sonra.

Kızım okula başladı. Yapışık yaşadığımız altı yıl sonunda zorunlu eğitim ile özgürlüğüme kavuştum. Eğitimin zorunlu olması gerektiğini iliklerime kadar hissetmiştim zaten. İkimizinde gözleri bir başka parlıyor artık. Taze aşıklar gibi günlük ayrılık ve kavuşma halleriyle cilveleşiyoruz.

Erkenden hazırlıyor, alkali suyumu içerken el sallıyorum arkasından. Sabah haberleri izleyebiliyorum, oje sürüyorum, kuaförde saç bakımı, kızlarla brunch, kahkahalar, şampanyalar, çilekler ve pırlantalar..

Geri dönüyorum ve dünya buna hazır mı bilemiyorum.

Biraz kilo almış olabilirim, saçlarım çıtır çıtır beyazlamış olabilir, sinir hastası olmuş, tembelleşmiş, kırışmış ve bu süreçte kötü alışkanlıklar edinmiş olabilirim. Neyse ki evliliğim onuncu yılında ve bu saatten sonra kimse bunlarla ilgilenmiyor. Sözsüz bir anlaşma ile kendimizi salıvermenin tatlı huzurunu yaşıyoruz. Bu da bir çeşit özgürlük.

Blog yazmayalı bir yıl olmuş. Evliliğimi ne kadar büyük bir tehlikeye attığımı düşünebiliyor musun?

Daha geçen gün çorba yaparken kafasını omzumdan uzatıp "salça koydun mu salça" diye homurdandığında şişlemek istedim kendisini. Doktorum "böyle zamanlarda kızını düşün, sen maphusa, o toprağa giderse ne yapar yavrucak" demişti. Derin bir nefes alıp o burda yok, o yok, öyle biri hiç olmadı, kimse birşey demedi, yok o yok diye kendimi telkin ettim. Bir kez daha işe yaradı.

Özellikle mutfakta her şeye karışır oldu. Aslında mutfakla kafayı bozdu diyebilirim. Annem beypazarından kışlık tarhana almış, bize de getirdi. Ben daha iyi yaparım deyip tarhana yapmaya başladı. Günlerce üzerine un ekleyerek yoğurduğu bulamacı salonun ortasında kuruttu. Sonunda tarhanaya benzemeyen on kiloluk toz elde etti. Kendi pişirip yiyor. Biz ilişmiyoruz.

Kankalıktan teyze, yeğen ilişkisine geçtiğimizi o an anladım. Artık evde teyzem ile yaşıyorum.

İşten arayıp akşam yapacağım yemekleri soruyor. Dolmaya tarçın, pilava domates, çorbaya kereviz eklememi tembihleyip böreği de gelince ben yaparım diyor. Peki teyze diyorum.

Çocuğu okuldan o aldığı zamanlarda eve gelene kadar onu darlıyor; okulda ne yedin, yine mi çorba, yine mi makarna, yine mi pilav, yine mi köfte, yine mi meyve, yine mi yoğurt. Yahu okulda başka ne olsun? Mangal mı yaksınlar bahçede? Kuzu mu çevirsinler? Ne istiyon yani?

Elbette her zaman olduğu gibi nankör. Yaprakta sarsam, dolma da yapsam, mantı da açsam "bu evde hiç yemek pişmiyor"

Temizliğe de ilgisi var. Elinde tuz ruhu ve çamaşır suyu ile çıkıp geldi. Evladıma sarılıp napcan olum onlarla dedim. Lavaboları temizleyeceğim dedi. Ya manyak mısın, tuz ruhu kimyasal silah kapsamında, saçmalama derken ağzını burnunu sarıp daldı tuvalete. İki şişeyi de boşaltmış.

Ankara'nın ayazında nefes almak için beş saat pencerede can pazarı yaşayınca kız ile boğazlarımız şişti. Hala yatak, döşek ateşler içinde yatıyoruz. Aman canım mıçtığımız yer pırıl pırıl oldu ya daha ne istiyorsam.

Blog yazarak bu tür sinir sıkışmalarını hafifletiyor, tahammül eşiğimi dengeliyordum. Şablon değiştireyim, araya başka konular, konuklar ekleyeyim derken süre epey uzadı.

Yine istediğim şablon olmadı. İdare edeceğiz artık.

Selam sevgili okuyucu.

Sahi hala blog okuyor musunuz?

5 comments:

  1. Nasılsa yazmamıştır diye bir bakıp çıkacaktım. Sen çok yaşa Zoi ve yazmaya devam et ki biz okuyalım.
    İmza: Instagramdan habire taciz edenlerden biri

    ReplyDelete
  2. Buradayız Zoi...

    ReplyDelete

 
Designed by Beautifully Chaotic