Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Tuesday, May 28, 2013

Hadi Parka Gidelim

Düzeni severim ama temizliğe karışmam. Ta ki evde çıplak ayak dolaşan kızın ayağındaki pisliği görene dek. Salon için iki, mutfak için üç, koridor, odalar derkene on kova su ile parlattım yerleri. Sonra kızı uyut, duşa gir, yemek yap, kız uyanınca yedir, sil, topla, giydir derken adam aradı "ne yaptın?"

Ne yaptım. Hadi anlat. Anlatsam dinleyecek mi acaba. Dinlese anlayacak mı. Anlasa benim için üzülecek mi. Ne yapalım kızla evde, işte. Tam da onun düşündüğü gibi evde boş boş oturuyoruz.

On dakikaya geliyorum hazırlanın aşağı inin dedi. On dakika?! Bana en az kırkbeş dakika lazım. Uygun bir dille on dakikanın yetmeyeceğini anlattım. Yıllanmış, üzerine bir de çocuk yapmış ilişkilere uygun bir dille. Sert bir dille.

Altı üstü parka gideceğiz. Şurası kalabalık olur, burası pis, orası uzak diye akşam altı trafiğinde gittiğine gideceğine bin pişman vardık bi yere. Aldı çocuğu salıncağa koydu, hızlı hızlı sallamaya başladı. Trafiğin hırsını çıkartıyor aklınca. Elinde de telefon ne kadar arkadaşı varsa aradı. "N'aber abi, ben de çocuğu parka getirdim"

Sırf şu cümleyi sarf etmek için geldik zaten. Bütün arkadaşlarına tek tek ne kadar ilgili bi baba olduğunu anlattıktan sonra hadi gidiyoruz!" Ya yeni geldik. Tamam işte salladık ya. Babalığı mesai zannediyor. Kızı aldı on sefer salladı, daha ne yapsın?! Biz daha ne istiyoruz bu adamdan. Yarım saat parkta bebeyle oyunlar oynayıp ordan da yemeğe mi götürsün. Yemekten sonra evde yıkamaya mı yardım etsin. Bu akşam ben uyuturum, sen dizini izle mi desin artık yuh yani. Sanki o doğurdu!

Hadi hadi iki gün sonra yine geliriz diye yarım saat sonra tıkıldık eve. Gezip dolaştık mı yoksa dayak mı yedik anlamadım.

Diğer gün akıllandım. Madem bu bizi hepi topu yarım saat gezdirecek yanıma mamaydı, bezdi, yedek kıyafetti almam, üstünü giydirip bir su alır çıkarım dedim. Çıktık, yol tıkandı, on dakikalık yere bir saatte gittik. Vardık tam gezeceğiz kız altını doldurdu. Biraz dursun sorun olmaz derken yerdeki pis suya düştü. Geziyoruz tozuyoruz hala eve gidelim diyen yok.

Daha dün oturmamızla kalkmamız bir olmuştu. Demez mi hadi yemek yiyelim. Mama önlüğü yok, kaşık yok, o yok, bu yok, yarım saattir alt bezi dolu. Önceki gün olsa herşey yanımdaydı. Eve gidelim desem dün kalalım diyordun bugün gidelim diyorsun diye hır çıkaracak. Sinirlerim bozuldu, gülerek tamam ya yemekte yiyelim dedim. Bu sefer koskoca avm'de yiyecek birşey bulamayıp döndük.

Hayat zor. Her hafta hamam, masaj, cilt bakımı sonrası alışveriş zamanları tarih oldu. Çocuğun peşinde hizmetçi olduk. Bu kadar söylenip bir o kadar da keyfim yerindeyse yapacak bişey yok.

Efenim sağlık olsun da gerisi hikaye.

Evet canım hepsi hikaye.

Yazan ve yöneten zoiplanet..

Saygılar sunar..

mobil hareketler
Location:Ev

Thursday, May 23, 2013

Apartman'da Neler Oluyor?

Yöneticinin kapısını çaldım. Kapıyı bir canlı açtı. Bakıştık. Gözleri var. Eee şey ben yönetici beyi soracaktım. Buyrun ben karısıyım. Karısıyım dediğine göre kadın. Gözleri var ve konuşuyor. Demek ki insan. Daha önce böyle birşey görmediğim için hiçbir şeyle eşleştiremedim.

Kocanız nerde acaba. Aşağıda. İyide biz zaten aşağıdayız. Daha ne kadar aşağıda. Korkmaya başladım. Su deposunda dedi. Üst dudağı bıyıktan görünmediği için dediklerini anlamakta zorlanıyorum. Su deposu neden o kadar aşağıda? Yerin kaçıncı katmanında? Buranın daha aşağısı da mı var dedim. Evet evet dedi. Derken de güldü. Niye güldü? Olay yerinden kaçtım kaçacam. Tamam o zaman ben inmeye devam edeyim.

Sular iki gündür kesik. İki gün depodan gelen lağım gibi suya kaldık. Ağzımızı, yüzümüzü yıkıyoruz insaf. Bebek var evde bebek! Musluğu açar açmaz sarı lağım akıyor. Öğürerek uzaklaşıyoruz. Meğer depo hiç temizlenmemiş. Adam durur mu atladı indi depoya. Yönetici, kapıcı, görevli ne bulursa muma dikti. İki saat oldu gelmedi.

Ne kadar uzun konuşulur ki konu hakkında. Tamam depo pis, temizlensin, kimi arayalım, nereye şikayet edelim bu kadar basit. Bekle bekle adam gelmiyor. Kafada kurmaya başladım. Tamam dedim, bizim gibileri alıp su deposunda boğup öldürüyor bu aile kesin. Sıra bize geldi.

Yok dedim, bu hikaye sizin istediğiniz gibi bitmeyecek. Deli gücü geldi bıçağı aldım indim depoya. İn yok cin yok. Bir elimde bebe, bi elimde bıçak. İlk gördüğüme saplayacam. Bi yandan da avazım çıktığı kadar bağırıyorum bizimkine. Tam gardımı almışım, elim havada, bıçaklı gölgem duvara yansıdı ki bizimkinden ses geldi "hayrola ne yapıyon sen?"

Hayatını kurtarmaya gelmiştim. Bunlar metan gazı kafasıyla orda kanka olmuşlar. Erkek erkeğe konuşuyorlarmış, benim orda ne işim varmış? Ulan erkek erkeğe konuşuyoruz dediğin adamın karısının kirli sakalı var be. Gelmesem allah muhafaza yani.

Apartman görevlisi çaldı kapıyı geçen. Elinde bi karar kağıdı, imzalayacakmışız. O ne dedim. Beş numaraya taşınan kadının köpeği havlıyor, herkes çok rahatsız, imza topluyoruz dedi. Valla ben tüm gün evdeyim, hiç ses duymadım dedim. Ben rahatsız değilim kusura bakmayın imzalayamam deyince şaşırdı. Ya senle alakası yok, sen imzala diye ısrar etti. Kararlı ve yüksek bir sesle imzalamayacağımı belirtip kapıyı sertçe kapattım. İnsanlar gerçekten kötü.

Asabiyim bak bu aralar yine. Adam bahar alerjisi oldu. Tüm gün gezdik tozduk, kendisi bu gezme tozma sırasında bir tek araba kullanarak eşlik etti bize. Eve gelince de başım ağrıyor diyip yattı. Ben o sekiz saatlik gezme sonunda eve gelip yemek yapma, kızı yıkama, yedirme, oyalama, uyutma işlerini yaptım.

Cennet annelerin ayağının altında.

Yuvayı dişi kuş yapar.

Ağlarsa anam ağlar.

Saygılar.

mobil hareketler
Location:Ev

Sunday, May 19, 2013

Güncel 13

Ne güzel bir pazar. Neşeyle uyanır genç çift. Baba bebekle oyunlar oynarken anne mutlulukla, adeta bir kelebek gibi kahvaltıyı hazırlar. Ekmekler kızarır, tereyağına cozt diye yumurta kırılır, ıslık çalarak portakal suyu sıkılır.

Neşe ile biten bir kahvaltı sonrası baba bebekle kitap okurken anne etrafı yerleştirir. Bebek uyur ve evde hafif bi müzik açılır, gazeteler okunur, çaylar yudumlanır, öğleden sonra gezmesi planlanır. Kahkahalar, öpücükler havada uçuşur. Bebek uyanır, herkes tiril tiril kıyafetlerini giyer, güneşli güzel havanın tadını çıkarmaya, yemyeşil kırlara gidilir.

Anne şemsiye altında kitabını okurken baba ve çocuk uçurtma uçurur. Mangalda etler, sebzeler pişer bir yandan. Ailece gülücüklerle koşarak yakalamaca oynanır. Bebek kucaktan kucağa havalarda uçurulur. Ekmek arası sucuktan bi ısırık alınır, biralar açılır, bebek kendi biberonundan sütünü içer ve uyuyakalır. Arabaya binip önce uyuyan bebelerine sonra birbirine mutlulukla bakan genç çift evlerine döner ve huzurlu bir pazar geçirmenin keyifli yorgunluğu ile günü bitirir..

Gelelim acı gerçeklere.

Cumartesi akşamı kör kütük içip, sabahın körüne kadar dışarlarda sürten adam, eve geldiğinde yatağa alınmaz. Salonda donarak ölmeye terk edilir. Sabah kalkınca bu sefer salonda ittirilme, tepilme yöntemiyle uyandırılmaya çalışılır. Zar zor yatak odasına sokulur.

Bebeğin rutin işleri söylene söylene yapılır. Artık bebek kucağındayken tuvaleti kullanmayı öğrenmiştir anne. İşi bir nebze kolaylaşır. Bebeğin öğlen uyuma saatinde baba olacak 'değişik' uyanır. Uykusu gelmiş, esneyen bebeği hoplata zıplata sevmek suretiyle canlandırır. Sonra da hadi annesi uyut diye geri verir. Annenin gözleri yakınlardaki ekmek bıçağını arar. Bulamayınca eline geçirdiği bi oyuncağı kafasına fırlatır. 'Ne oluyor ya bu ne sinir?' diye başlayan tartışma karakolda biter. Mahkemelik olan çift, hakimin 'bu kadında iyi sabır var, bu adamı daha yirmi yıl idare eder' kararıyla yaşayacakları başka pazarlara doğru yol alır.

Akşam ben eve geliyorum, sen tuvalete giriyorsun on dakika çıkmıyorsun diyo. Ne yapayım, sen eve geldin diye göndere bayrak çekip marş mı okuyayım?

Ben evde rahat rahat oturuyorum, o gelince de sanki tavır yapar gibi tuvalete giriyorum sanıyor. Bekle bekle, tut tut, beş dakika, on dakika derken bağırsaklar balon oldu. Şaşkınlıktan verecek cevap bile bulamadım. O da kendini çok haklı sandı.

Sen beni evde rahat rahat oturup, yan gelip yatıyorum san, ben de seni işte bi b*k yapmayıp, boş boş oturuyorsun sanayım sonra herkes kendini haklı sansın. İşte ideal evlilik. Kim gülücükler saçıp, keyifli bir pazar geçiriyormuş ya. Reklamlarda olur anca. Tereyağ reklamlarında. Güne gülerek başlayan, ekmeğine yağ sürüp yarısını kocasına ısırtan o mutlu çift.

Çocuğunu büyütmüş, üniversite sınavlarına hazırlayan bir yakınımızı ziyarete gittik. Hayatlarını çocuk odaklı yaşayan bi çift. Daha kapıdan girerken "aaa tüh berkecan evde yok, keşke o da olsaydı" bi dur teyze ayakkabımı çıkarayım. Kapıda devam, berkecan ders çalışmaya gitti, o da olsaydı, çok çalışıyor, bu sene çok kritik. Teyze anladık tamam, nereye oturalım onu söyle.

 Zor bela oturduk, elinde berkecanın fotoğrafıyla geldi "bak berkecan bu, o da burda olsaydı şimdi çok sevinirdi, berkecan ders çalışıyor". Berkecanın oyuncakları, bebekliği, maceraları derken içimiz şişti.

E siz nasılsınız ne yapıyorsunuz diye sorup konu değiştireyim dedim ama ne mümkün; "ne yapalım berkecan ders çalışıyor, çok çalışıyor, bizde onunla çalışıyoruz" diye başlayınca tamam tamam dedim. Tamam berkecan ekseninden çıkamayacağız anladım. Allah sonumuzu böyle etmesin diye dua okudum içimden.

Yanımda sütlaç vardı, bebe acıktı, çıkardım onu yediriyorum "hazır mı o sütlaç" dedi burnunu kıvıra kıvıra. Belli ki hazır olduğu için ne kadar yetersiz, bilgisiz bir anne olduğumu düşünecek. Yok dedim hazır değil, kendi böbreğimden yaptım. Akşamdan çıkardım böbreğimi, şekerli suya yatırdım, sabah süte bandırıp....

Bu arada 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

Gülüp eğlendiysek dağılabiliriz.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, May 15, 2013

Zeytinli Poğaça

Adama zeytin al dedik adam zeytinciyi soymuş. İki buçuk kişilik aileyiz, neremize yiyelim bir tencere zeytini? Hepsinden azar azar koy demiş herhalde, çeşitte çok olunca. Neyseki evde benim gibi pratik, zeki, hamarat, ekonomik, düşünceli, yaratıcı, ince belli, buğday tenli, yeşil gözlü birisi var da sorun olmadı.

Kısa zamanda tüketebileceğimiz kadarını ayırıp geri kalanını kek, poğaça yaparım dedim. Yemek bloglarını araştırıp iştahım iyice kabarınca kırdım üç yumurta kaseye, üstüne de yoğurt. Gerisi macera. Kabartma tozu yok, karbonat yok, soda yok, un az, pişirme kağıdı bi karış.

Zaten on beş kilo zeytini çekirdeğinden ayırıp dilimlemişim, öyle psikopat bi durumdayım, elimde bıçakla balkona koşup polis çağırın kesecem kızımı, kabartma tozu bulun bana, kesecem kızı diyorum diye bağırmak geliyor içimden. İşte neyse ki sakin, mantıklı, oturaklı, pratik, zeki, esmer, uzun boylu, mavi gözlü bi kızımda böyle kaos ortamlarının üstesinden rahatlıkla gelebiliyorum.

Dahiyane fikirlerimle önce pişirme kağıdı olayını ne yapacaz diye düşündüm. Madem kağıt küçük sen de küçük fırın tepsisi kullan dedim. On seferde pişirirsin ama pişirirsin. Un az o ne olacak. Evde una benzer ne var? Mısır ve galeta unu var. Hah dök içine dök. Kabartma tozu olmadan nasıl olacak. Ya dök ordan kuru maya. Mayanın son kullanma tarihine gözüm gitti. Annem çeyizime koymuş herhalde bu mayayı. Ya da düğünde takmışlar ne bileyim. Mayanın ilk keşfedildiği zamanlar öyle düşün. Dökmedim. İşler iyice sarpa sarmaya başladı. Tüm malzemeyi çöpe atsam adam sormaz mı onca zeytini ne yaptın diye?

Başka maya var mı diye baktım. Bir poşet daha buldum. Eh onunda tarihi kızın doğumuna yakın. Battı balık yan gider diye döktüm. Şimdi fırında pişemiyorlar. Yarım saat oldu hala aynı şekilde, tavırlarını hiç bozmadan kusmuk şeklinde pişmemeye devam ediyorlar. Elektrik sayacı dansöz gibi göbek atıyor ama ı ıhh pişmiyor.

Git bakkala, al ne gerekiyorsa yap di mi. Senin neyine icat? Çal komşunun kapısını bi kabartma tozu iste. Gerçi komşu da yabancı. Kabartma tozunu anlatmak zor olabilir. İee şieey i am baking dı keyk bat something going vırong ken yu help mi tu put yor hendz ap in the air diye brek dans yapmaya başlarmışım. Adam da polisi çağırır ve ben de ait olduğum yere, ruh ve sinir hastalıklarına kırmızı halıyla, davullu zurnalı girermişim. Tövbe.

Geçen de aynı zeytin gibi yedi yüz kilo erik almış gelmiş. Kamyon yanaştı apartmana boruyla camdan döktüler eriği. Bir de sulu, bir de güzel. Koydum dolaba, soğusun da akşam yeriz diye. Diyetlerde de erik sınırsız. Kilo yapmaz, zart yapmaz, zurt yapmaz. Ama tuz dökmezsen.

Neyse akşam oldu, bi heves aldım kaseyi dolaptan çenem yerinden çıkana kadar yedim. Üstüne de suyumu içtim uyuyacağım. Yatağa iki üç adım kala bi karın ağrısı. Uzandım yatağa, yatmamla kalkmam bir oldu. Saat 22 sularından gece 02'ye kadar tuvalette fayans saydım.

Benim zeytinli poğaçalarım hafiften kızarmış. Tadı güzel olursa tarif veririm.

Benden haber alamazsanız, artık nerde olduğumu tahmin edip bi hayır duası okumaya gelirsiniz. Çiçekte getirin. Kuş kabı da yapsınlar mezarıma. Taze suyu eksik etmeyin. İyi kızdı diyin. Son şakasını yaptı diyin. Kabartma tozu olsaydı şimdi yanımızda olurdu diyin. 40ımda taze poğaça yapın yiyin. Ardımdan tüm yemek blogları kapansın. Pastaneler kepenk indirsin. Maya üreticileri sınır dışı edilsin.

Artık siz ayarlayın işte. Kanımı yerde bırakmayın.

Hadi kalın sağlıcakla..

Aslında tek istediğim lezzetli bir poğaça yapmaktı.

mobil hareketler
Location:Ev

Wednesday, May 8, 2013

Bu Benim Hayatım

Sabahın köründe kalkmışım bez temizliyorum. Her zamanki gibi gözüm yarı açık, ağzımın kenarında kurumuş salyam duruyor daha. Üstünü değiş, yemeyeceği kahvaltıyı hazırla, masaya oturt, burnunu tıka, ağzına yumurta sokmaya çalış. Kendime kahve yapmışım ama nerde kim bilir. Bir yerlerde soğumaya terk etmişim.

Uzağı görecek kadar açılmamış zihnim. Bebenin ağzı diye saçına sokuyorum kaşığı. Topla, kaldır, temizle derken yerdeki elli tane oyuncağa basıyorum. Düşe kalka bitiyor seans. O esnada biri gelip ne yapıyorsun dese uyuyorum diyeceğim. Öyle çünkü. Uyuyorum ben. Otomatik pilot devrede.

Annem bahçe suluyor. İçeri girdiğinde bu kızın hali ne diyor. Kıza bakıyorum üst baş perişan, saçları gözünde, ayağı çıplak, elindeki ekmek her yere saçılmış. Mutfak ayı saldırısına uğramış gibi. Salon sehpasında boklu bez, yanında geceden kalma elma artığı. Bu kızın hali ne diyor? Asıl soru bu kız kim olmalı.

Arkadaşlar ben uyuyorum. Bakmayın gözlerimin açık olduğuna. Hiç birşeyden haberim yok. Hangi kız? Sen kimsin? Bura nere? Uyuyorum ya ben!!

Bebe ayaklanmadan evvel çok iyiymişiz gerçekten. Koy kanepeye, yap işini. Her yer derli toplu, yap kahveni, al yanına kızı sohbet ederek iç. Bir ay oldu annemle. En sonunda kocan seni sevmese çekmez dedi. İltifat mı etti? Ne güzel kocan seni seviyor, beraber mutlusunuz falan mı dedi?

Adam da beni ara ara gördüğü için mi katlanıyor acaba? Geçen telefonda 'ben evli miyim, cocuklu muyum anlamadım' dedi. Bak ne güzel işte adamı hiç sıkmamışım. Erkeği sıkmayacaksın derler ya. Arada böyle kovana kadar annene kaçacan anlayacak değerini. Annen kovmaya yakın valizi toplayıp hop kocanın yanına. Gamsız, tasasız bi hayat. Herkes beni seviyor kafası.

Son günlere yaklaştıkça annemin git artık baskısı artıyor. Gelecek planları yapıyor. Aysel hanım tur düzenliyor ona gidiceğim, temmuzda günüm var ne pişirsem, indirim varmış mayo alıp gümüldüre gideceğim fln fln.

Babamla telefonda konuşuyor bugün. Bi ara sesi kısıldı; gel, her yerim ağrıyor beni bi kaplıcaya götür dedi. Orada atlayıp 'ay ne iyi olur valla omuzlarım taş gibi haftaya kesin gidelim kaplıcaya' desem düşüp bayılacak. Evet anne evet sırf seni sinir etmek için ikinci çocuğu düşüneceğim.

Arkadaşına gitti hanım efendi. Sims oyunundaki gibi soşılı azalınca arızaya bağlıyor. Banyosunu yaptı, kokuları sürdü, örgüsünü aldı, bana da 'yerleri viledala' diye komutunu verdi gitti. Arkamdan bir ay kaldı elini beze sürmedi diye laf etmesin.

Hem 'yapma valla ben yaptım da ne oldu kıymetimi bilen mi var' diye öğüt veriyor hem de 'melahatin kızı annesine iş yaptırmıyor, hem çalışıyor, hem okuyor, üç dil biliyor' diye azarlıyor. He ne oldu o kadar hamarat o kadar bilgili de evde kaldı işte. Şimdide bilmem ne kursuna başlamış. Ay çok kıskandım. Hep örnek gelin olsam da düğün dernekte millete parmak ısırtsam diye hayal etmiştim.

Tühhh!

Ah ulan melahatin kızı.

Çaldın lan hayatımı..

mobil hareketler
Location:Özbek

Monday, May 6, 2013

Son Ki Üç Dört

Marketteyim, ne bezi almakla bitiyor ne sütü ne sebzesi, meyvesi. Ağzından girenle altından çıkana gidiyor sermaye. Bari yese! Tavuğun altından alıp tereyağına kırdığım yumurtayı beğenmedi. Ananesi ekmeği çaya batırıp verince bayılıyor ama. İyice köylü bebesi oldu. Biberona beş şekerli çay koyup eline tutuşturayım ben de öküzle saban sürmeye çıkayım. Mis gibi bostan sebzelerini ısırıp ısırıp tükürsün, meyveleri oyncak etsin, ete, süte ellemesin. Ben hala market kasasında trilyonluk alışverişe imza atayım.

Kasap reyonuna gittim, kemik alıcam. Sıra var bekliyorum. Arkadaki abla iyice bi süzdükten sonra 'bebek mi var' diye mini-diyaloga girdi. Evet evet diye alıp giderken kemiğimi 'onları suda kaynatın, suyunu poşetleyip dondurucuda saklayın, çorbasına katarsınız' dedi. Uzun uzun cümleler kurdu. Yanından koşarak uzaklaşırken arkamdan 'benimki de sekiz aylık köfte veriyorum siz de verin' diye hala üzerime bilgi atıyordu. Sordum mu ya sordum mu? Bu kadar bilgiyi nasıl taşırım hiç düşünmeden niye? Herkes acayip.

Her viyakladığında 'ay ay ne oldu' diye kucaklayan ananesi sayesinde ilgi manyağı olan küçük kızımı eve döndüğümüzde büyük bir sürpriz bekliyor olacak. En az üç dört günlük uzun ağlama krizlerinden sonra çok gerekmedikçe kucağa alınmamak, burada yaşadığı süper star hayatının bittiğini idrak ve kabul etmek zor olacak. Anneme yapma, bebeye sus demekten yıldım. Barbarlıkla suçlandım.

Beş ay sol omuz turizm olarak 7/24 hizmet verdim. Unutuldu o günler. 'Ben sizi hiç ağlatmadım' diyor annem. Ne oldu ağlamadıkta profesör mü olduk? Bak iş yok güç yok adamın eline bakıyoruz. Ağlayıp avukat, hakim falan olsun da kocasından oryal parası istemesin.

Haftaya evimdeyim. Bir dolu iş beni bekliyor. Gelmeden kadını arayayım evi temizlesin dedim adama, yok ben temizledim dedi. Durum epey vahim. Evi karınca bastı dedi. Düşündükçe kafamın arka tarafı uyuşuyor.

Gerçi burada gördüklerimden sonra karınca bana papatya gibi görünür herhalde.

Eğlenceli bir müzik iyi gider şimdi.

Diji gimmi the muziiikk...

mobil hareketler
Location:Özbek

Friday, May 3, 2013

Suziyle Hayat No.2

Kağıt tabakları bile yıkayıp kullanıyor! Anne onlar kullan-at tabaklar niye atmıyorsun, niye yıkıyorsun diyorum; e dünyanın parası kızım şunlar diyo. On liraya altmış tane kağıt tabak alıyor ona da çeyiz muamelesi yapıyor arkadaş! Malının kıymetini bildigi kadar canının kıymetini bilse Ajda Pekkan'ı sollar geçer. İşe ilk başladığım zamanlarda kendisine janjanlı bir makyaj seti hediye etmiştim.  Hala saklıyor. Kullanıyor bile olabilir. Kaç senelik set, ben emekli olacam oradan hesap et.

Arkadaşının kızı doğum yapmış ona gideceğiz. Sabah arayayım müsaitse gideriz dedi. Aynı gün gidilmez anne diyorum, kız yeni doğum yaptı ayıp! Sen zaten kimseyi istemedin de sen şöylesin de böylesin de diye bir dolu laf saydı. Ara gör o zaman dedim. Kız kabul etmeyecek. Aradı, kız demesin mi tabi tabi buyrun gelin. Bebesi gazlıymış, uyumuyormuş, müsaitmiş. Öyle herkese gelin gelin dersen gaz olur tabi. Peki gittik ne oldu? Su ikram etti. Sek su. Bilseydik pasta yerine kuru ekmekle soğan kırar getirirdik!

Hemen her gün elektrik kesintisi var. Kız büyüdüğünde 'sen küçükken biz mum ışığında ders çalışırdık' diyecek kıvama geldim. Sular da gidecek diye evde kap kacak, tencere, tava ne bulursam akşamdan dolduruyorum. Artık kendi evime gittiğimde de uzun bi süre elime ne geçerse su koycam. Öyle bi sendrom oluştu. Şofbende bozuk. Helkeyle su ısıtıp yıkıyorum kızı.

Bir koyun güdüp, inek sağmadığım kaldı. Ama gezmeye giderken bi gör. Tak takıştır, süslen püslen. Havalı havalı tak gözlüğü, bas parfümün iyisini. Sanki az önce leğendeki suyla tuvaletten b*k temizleyen ben değilim. Ne münasebet.

Evdeki tüm deterjan ve sabunlara su katmış. Duş jeli, her ortasına geldiğinde su katılmaktan aslında duş suyu olmuş. Sıvı sabunun en sıvısı bizde. Deterjanların son kullanma tarihi çocukluğuma yakın. Böyle böyle zengin olduk herhalde.

Ben üretici olsam su katıldığında kendini imha eden kutu yapardım. Yoksa bir kere alan on sene kullanıyor. Batar lan adam. Flaş flaş flaş; ürünlerine su katıldığı için bir kereden fazla satış yapamayan firma sahibi fabrikayı ateşe verdi! Bundan sonra su işine gireceğini açıkladı. Ev Hanımları Örgütü 'tutumumuz değişmeyecek, gerekirse suya da su katarız'' dedi!.

Bak bu elektriksizlikte oturdum sırf gülüp eğlenelim diye şarjımı %60'lara düşürdüm kıymetimi bil!

Hayırlı cumalar.

mobil hareketler
Location:Özbek
 
Designed by Beautifully Chaotic