Ne Aramıştın?

Yeme, içme, gezme, görme, gülme, annelik, babalık, çocukluk, sanat, çizme, boyama, müzik, tiyatro, film..

Saturday, December 20, 2014

Sohbet Köşesi

- Senin evde giyecek şöyle kadınsı kıyafetlerin yok mu?
- O ne be?
- Ne bileyim işte elbise falan?
- Evde ne elbisesi lan?
- Ya filmlerde falan kadınlar evde giyiyo ya?!?!
- E adı üstünde film işte?
- Ya bi git doğru düzgün bişiler giy yaa..
- Hello kitili polar alt, üst işte nesi doğru düzgün değil olm anlamadım?
- Kim aldı bunları sana?
- Annem??
- Kardeş kardeş oturalım diye almış belli!?!?!
- Lan!!
......

- Hello kiti olm çok sevimli değil mi yani nesi var sıcacık yaa??
- Üstünde bunlar, tepende salaş topuz, ayakta pufpuflar..
- Napayım kırmızı topuklu pabuçlarla, kırmızı gecelikle mi dolanayım evde manyak gibi?
- Kadın gibi dedik yaa..
- Örnek ver diyoz, ne istiyon hacı, ne görmek istiyon doğru düzgün söyle??
- Üçyüz yıldır aynı kıyafet, kuruduk gittik aq bu ne yaa!
- Heee öyle evde cenifır lopez gibi falan dolaşmamı istiyorsan yak dibine kadar kombiyi, kıçımız donuyo, hangi kırmızı gecelik??
- Sanki var da!!
- Yeşil var..
- Hacı yeşili, öyk, hiç giyme hiç!!
- Üzeri tavşanlı var, cepli..
- Ya bi git..
- Var yaa işte kapşonlu ne bileyim uğur böcekli var kareli..
- Vazgeçtim sus.
- Var işte!
......

- Alo Melaat Naber?
- İyi zoi sen?
- He iyi iyi. Bişi sorcam, sen bi yerden bişiler alıyosun ya hani?
- Nerden, ne alıyorum?
- Ya işte kadınsı kıyafetler falan, huçikuçiler, danteller, bi acaip bişiler, nerde orası beni bi götürsene..
- Ashjsdhajdskhadjajkhfba!!
- Allaaşkına bişi sorma, götür beni oraya..
- Geç bile kaldın gerzekalı, yarın gidiyoruz hazırlan.
- Çok meraklıydım da geç kaldım aq, he tamam gidelim yarın..
.......

- Bana bak Melaat kendime almıyorum, kuzenime tamam mı, rezil etme beni satıcının karşısında!
- Ay tamam tamam, bedenini biliyosun sen di mi?
- Olm en son hamile sütyeni aldım lan ben!!
- Yuh sana yuh!
- Yuh valla hiç gerek yokmuş niye aldıysam, herşey meydandaydı aceleden..
- Neyse orda ölçeriz.
- Kim neyi ölçüyo yaa, standart bedenim ben, standartlardan iki çift alıp çıkak..
- Standart ney lan?
- Ya pazardan alıyorum standart tam geliyo işte..
- Allahın paçozu, iyi dayandı o adam sana iyi..
- Neyime dayandı aq sanki biret pit! Hem ben hep böyleydim, hiç değişmedim ki!
- Sıkıcısııııın, paçozsuuun, sıradansıııın, vasatsıııın!!
- Sen kırk yıl giydin tüylü terlikler, dantelli gecelikler n'ooldu, n'ooooldoo? boşadı adam seni, konuşturma beni şindi!
- Renkli bi hayatım var benim en azından!
- Pabucumun renkli hayatı..
- Paçoz!
- Karadul!
.......

- Alo aşkım?
- Alo.
- Aşkım nasılsın?
- Alo.. Alooo!
- Aşkıııımm..
- Alo, kimsin?
- Benim lan benim aşkım, benim!!
- Ha sen misin, napıyon?
- İyiyim işte alışverişten geldim.
- Ayın kaçında kesiliyodu senin ekstren?
- Ayı!
- Ney?
- Ayın 5i falan işte öff..
- Ha ona göre ayarla da harcamalarını, sonra sıkıştırma beni.
- Kaçta gelicen eve?
- Bakarız işte 7 gibi falan, bişi mi istiyon?
- Yok aşkım sordum.
- Boş boş konuşma hadi işim var.
- Allah belanı!
- Ney?
- Allaa emanet ol diyom, hadi selametle..
- Hadi, hadi..
.......

- Hoşgeldin aşkım.
- Ne kokuyo ev ya?
- Sevdiğin yemeği pişirdim.
- Oo bacaklı mercimek yemee..
- Bandıra bandıra ye diye..
- Ekmek var mı taze?
- Yok, gelirken arasan söylerdim!
- Ya taze ekmeksiz yenmez bu, koş git ekmek kap gel.
- Bu kıyafetle mi?
- ...
- Beğendin mi?
- Bu ney lan?
- ...
- Kimin bunlar?
- Aldım işte..
- Niye giydin ki şimdi?
- Sen gelcen diye?
- E yemek vakti!
- ...
- Yatarken giyilmiyo mu bunlar?
- Sen hangi filmden bahsediyodun geçen?
- Yatarken giyiyolardı valla..
- Hangi film olm o?
- Ne biliyim film işte, kadınsı kadınların oynadığı film..
- Allah seni nassı biliyosa öyle yapsın..
- Ekmek hiç mi yok?
- O hello kitili polarları 70 yaşına kadar çıkartmayacam üstümden haberin olsun!
- Kız nerde, annene mi bıraktın?
- Ya kalkmış nelerle uğraşıyorum, aklıma tüküreyim ben yaa!
- İnsan bi gün görmeyince bile özlüyo yaa, canım kızım..
- Yarın gidip on çift polar eşortman altı alıcam, en pahalılarından, en yeşillerinden..
- Taksitle al, bolca bölsünler..
- Bölecekler merak etme.. Bölecekler.. Dilim dilim doğrayacaklar.. Parçalayacaklar.. Ezecekler.. Merak etme sen.. Hiç merak etme..
......

Sağlık, Huzur ve Kahkaha dolu bir yıl dilerim :) Happy 2015

mobil hareketler

Location:Ev

Monday, November 17, 2014

Güncel 21

Dolaptaki ananas çürümeye başlamış. Adama söyleyeyim de yenisini alsın. Yediğimizden değil olm. Biri gelir, dolabı açarsa diye bulunduruyorum. Ne bileyim reklamlarda, asortik dekorasyon dergilerde falan evin bi köşesinde mutlaka bi ananas oluyo. Gelen olur, dolabı açarsa "ulan ne sofistike, ne elit, ne zengin bi aile" falan diye düşünsün. Napayım, dayım Niğde'den elma yollamış kurtlu, çürük, organik. Onu mu koyayım yani? Fakir, köylü mü desinler. Gerçi onları da "şekerim Niğde'de 10bin dönüm elma bahçemiz var, toplayıp yollamışlar" falan diye pazarlarım ama. Yine de dolapta en fiyakalı görüntü ananas. Çürüdükçe yenisini alıp koyuyorum. Bu ay da gelen giden pek olmadı. Ziyan oldu caanım görüntü. Kendim bakıp, kendim kendimi elit zannettim. Bi de orta yere üç dört avokado koyuyorum. Bildiğin egzotik bi hava katıyo eve. Ankara kırsalının dağ başında değil de seyşel adalarında bi bungalowda yaşıyormuşum gibi olüyö. Akşam loş ışık, ne bilim bir kaç mum, iğrenç kokulu bir kaç tütsü falan. Oluyo olm ya. Ama işte bebe uyuyacakta, senin halin olacakta, ev şöyle iki dakka derli toplu kalacakta, sen gözlerini kapayıp içinde bulunduğun cehennemden çıkıp ruhani bi güzelliğe kavuşacanda falanda filanda. Oluyo dediğim nah oluyo. Olmuyo işte. Anca dolaptaki ananasa bakıp, yine çürümüş aq bimde ucuzdu üç dört tane kap gel diyosun adama. O da delidir naapsa yeridir diye yazık. İdare ediyo seni..

Naapsın şu saatten sonra atsa atamaz, satsa satamaz. On sene peşinde koşmuşum, yedi yıldır kahrını çekiyorum, bebesini üç yaşına getirdim, naapsın kapının önüne mi koysun delirdi bu diye. Tamir, tedavi derken yolumuza devam ediyoruz işte. Geçen dedim "sen bana niye katlanıyon aslanım, tatava yapma ver mahkemeye bitsin". Ben senin eski halini seviyorum dedi. Adam orada kalmış. Eskiyi sevip yenisine katlanıyo yazık. Eski dediği de bebeden önceki zaman herhal. O hem çalışıp hem parti kızı olabilen bakımlı, alımlı, çalımlı kıza aşık kalmış. Şimdi evdeki eşortmanlı paçoza kankalık yapio. Neymiş anneyiz bakımlıyız diye heştek açmışlar. Yüzünde iki tane boya var ama evini bok götürüyo de mi. Bebeyi burnundaki sümükle kreşe verdin, yarım saat pudra allık, iki fön hoop #anneyizbakımlıyız, bok bakımlısın canım ya. Yani o gün, o saat bakımlısın evet. Genele yayıp komikleşmeyelim. You know me, i know you bebeğim. Benim evliliğim doğumdan sonra neğadar vasat ve sıradan olduysa seninki de oldu. Ben ne kadar paçozlaştıysam sen de öylesin. Ben de ayda bir yüzüme pudra allık sürüp #bakımlı oluyorsam sen de o kadar oluyorsun. Bana gerçek heşteklerle gel. Lagaluga yapma..

Son zamanlarda ne yapıyorum. İşte sinir, stres, günlük hayatın yorgunluğu, mutsuzluk, hissizlik falan diye gittim daktıra. Dinledi, anladı, teşhis etti, yazdı anti-depresanı. Kasım ayı tedavi ile geçiyor. Eh faydasını gördüm de diyebilirim ilaçların. Kız elinde gazlı kalemle koltuğu ve yastıkları çizerken anırarak yapma diyorum sana demek yerine elinden kalemi alıp oyun hamuru verebiliyorum mesela. Akşam eve gelip ne yemek yaptın diyen adama sinirden ağlayarak bu bebeyle ne yapabilirim, ne istiyonuz benden, nedir çektiğim sizden, asacam kendimi salonun ortasına falan diye çemkirmek yerine bi menü sunabiliyorum. İstenilen forma giriyorum anlayacağın. Dayatılan ev hanımı ve anne formuna. Çocuğuna yumuşak ve sevecen, kocasına saygılı ve hürmetli. Yaygarası olmayan, istekleri sınırlanmış, duygusal boyutta en az ile mutlu olup bol bol verebilen, savaş zamanının anadolu kadını ruhu ile çalışıp çabalıyorum. İlaçta kafamın içindeki "nooluyo lan, sen hani gezip tozmak istiyordun yine eve tıkıldın aq" diyen zararlı kısmı bastıraa bastıraaa büyütüyor. Artık önümüzdeki günlerde göreceğiz bunun sonuçlarını. Hayırlısı diyelim..

Günde üç posta çamaşır yıkamalar, haftalık yemek listesi çıkarmalar, çok gözümde büyüyen nevresim değişimini her hafta başı ıslık çalarak yapmalar, evi havalandırmalar, ay şurası toz olmuş diye bekletmeden silmeler, akşam yemekten sonra çay demlemeler falan. Ya tamam ne var bunda biz de yapioz diyebilirsin de ben yapamam arkadaşım. Ben zaten temiz olan evde sabah kalkar kalkmaz kahvem ve gazetemle vakit geçirmek istiyorum. Özel işim varsa onu halledip dışarı arkadaşıma, işime gitmek istiyorum. Mümkünse önümüzdeki on sene tencere ve tava görmek istemiyorum. Soğan doğrarken hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Bildiğin flaşbekler yaşıyorum doğrama tahtasının önünde. Yıl bi 1995 oluyo, bi 2007 oluyo, bi 3450 oluyo ben hala soğan doğruyorum. Soğandan değil içimden geldiği için ağlıyorum olm orda. Hıçkıra hıçkıra, elimi, tırnağımı kese kese doğruyorum. Bir gün biri gelecek "görevin başarıyla sona erdi, bundan sonra soğan doğramayacaksın" diyecek umuduyla bekliyorum. O da azrail olacak herhalde..

Öyle yani. Gördüğün gibi fazla bir şey değişmemiş. Hayatıma bir yenilik katamamışım. Yine az kitap okumuş, az film izlemişim. Boş boş düşünüp durmuşum. Sol arka dişim için hala dolguya gitmemişim. Leş gibi olan halıyı hala yıkamaya vermemişim. Resim çizicem diye şövalenin karşısına oturup, bu akşam ne pişirsem diye düşünmekten bişi çizememişim. Gidip keşfetmek istediğim yerleri not almaktan ileriye gidememişim. Aramak istediklerimi arayıp, yapmak istediklerimi yapamamışım. Ama dur lütfen, kendim için doktora gidip bi de saçımı bok sarısı rengine boyatmışım. Depresif kadının ilk yapacağı şeyi gayet hakkıyla yerine getirmişim. Aferin bana. Şimdi de akşam menüsü olan tarhana çorbası, kurufasılye, pilav ve salata için ön hazırlık çalışmalarına başlamam lazım. Eee hafta başı mutfak yoğunluğu. Ayyy çok işim var yaa düşünseneee. Acaip meşgulüm olum yaa. Ne sevimli, ne tatlı bi hayat aq di mi yaaa. Mutluluktan uçarak soğan doğramaya gidiyorum. Ya süper bi hayat be off ne şanslıyaaammm..

Ve müzik başlar...

mobil hareketler

Location:Ev

Saturday, September 13, 2014

Güncel 20

Sabahın 6:30u. Zaten sıcaktan uyuyamamışsın, sabah ezanını duymuş, sonrasında ki hafif esintiyle bir saatlik muhallebi tadında bir uykuya dalmışsın. Tepende elinde battaniye, ağzında emzikle sana bakıyor. Anni sabah oldu kalk! Oda zindan gibi olsun diye kadife perde takmışsın. Yine de zçtığımın güneş ışığı bir şekilde giriyor odaya. Sabah olmadı hadi yat diyorum, yersen. Ama oldu anne diye perdeyi aralayıp sokuyor ışığı gözümün içine. Ulan bu perdeleri cama mı yabıştırsam acaba. Bas caponu yabıştır, bir daha sabah neyim olmasın. Yok, yatmıyor. He oldu oldu, sabah oldu, olmuş ve oluyo yani ne diyim. Bu saatte uyanıp kime faydalı olayım? Miğdemde kahve tomurcukları ile kalkıyorum. Dtünü temizle, üstünü değiş, aç o beyin zken çizgi filmlerden birini ve güne başla. Tost yer misin? dost yimem! Patates kızartayım? Battiz çoğ yağlı! Yumurta, omlet? yımırta yimem! Ekmeğe salça süreyim? Salça yog! Sade ekmek vereyim? Çokoyo ver! O çokoyo ver'den sonra şalter bi atıyor. Sana da, seni yapana da, doğurana da, çokoyona da, zabaan körüne de, uyuyan babana da, lavabodaki kirli bulaşıklara da, makinada yerleşmeyi bekleyen temizlere de, yerde dün akşamdan kalma makarna parçalarına da, gazlı kalemle çizdiğin koltuklara da, rozinin dünyası diye başlayan o şarkıya da, monti penti kasabasına da, thomasa da diye bi başlıyorum. Alıyorum bebeyi bi o duvara, bi bu duvara, bi merdivenlerden aşağa, bi camdan sokağa. Sonra bi su çarpıyorum yüzüme. Ay bi aydınlanma, bi arınma. Alıp bağrıma basıyorum yawruuum diye. Tostta karar veriyoruz. Yanına ne içersin diye soruyorum. Süt? süt yog! Meyve suyu? memme suyu egşi! Ayran? Aylan yağlı! Su vereyim o zaman eşşolusu su iç su? Anni bağırma çoğ ayp! Su içer misin canım evladım, insan gibi soruyorum, sevgi doluyum bak, tamamen iç güdüsel bir duyguyla, saf ve temiz soruyorum işte; SU İÇECEN Mİ ULAAAAANN. Su iççem ama suura (sonra). Peki canım evladım, tost boğazında kalana kadar ye, suura ben tam kahvemi alıp otururken benden su iste oldu mu, tamam mı. Tamam anni..

-Ayaklarına çorap giyelim kızım, bak karnın ağrıyabilir.
-Hayıl gimmicem!
iç ses- Giymezsen giyme ulan..
-Gel şu bezini değiştireyim, dolmuş yine.
-Hayıl haayıııl, gaga yok, çiş yog!
iç ses- İyi, otur bokunun üstüne o zaman..
-Hapşuruyorsun, hadi şu hırkayı giy.
-Hayıl sen kalışma tamam mı, üşümidim ben!
iç ses- O sen kalışma diyen ağzına küree bi vuracam şindi..
-Susadın mı, al bak iç biraz.
-Susamadım hayıl öööeeee (sanki bacaanı çimdiklemişim gibi bi ağlama) susamadım işte ööeee??!!
iç dış karışık sesler- Lan su dedim gerzekalı bebe, ne dedim, niye ağlıyon ki şindi, içmicem de yaaa içmicem de alla allaa yaa.
-Boya yapalım mı, hadi nerde kalemlerimiz?
-Hayıl tren oynayalım!
-Tamam hadi rayları dizelim.
-Hayıl boya yapalım??!!
-Kalemleri çıkart, hani nerde kitabın?
-O zaman abotçuluk (robotçuluk) oynayalım mı
-Tamam abotları dizelim hadi
-Abot yok tamam mı abışkan (yapışkan, çıkartma) ver bana ööeeeee abışkaaaann ööüüeeee
şuurunu kaybeden iç ses- eşşen zki, anayın hörekesi, devenin nalı, babanın şarap çanaa vs vs gibi bir takım müstehcen durum sıfatları..

Akşama kadar taş taş üstünde kalmayan evi (ev ile ahır arası bi yer aslında ev dediğime bakma) kız uyuduktan sonra toplamak, her gün, her akşam, hep, aynı oyuncaklar, aynı yeşil kurbağa, aynı müzikli kitap, aynı toplar, legolar, pazıllar, yerlere saçılmış yastıklar ve diğerleri. Kafamın içinde çalan çocuk şarkıları. Hevesle yapılmış yenmeyen yemekler. Çamaşırlıktan alınıp yere saçılmış kıyafetler. Hala tatilini bitirip beni bu eziyetten kurtarmayan annem. Parktaki saçma salak insanlar. Salıncak sırası beklemek. Kaydıraktan kafa üstü inmeye çalışan bebeler. Çocuk oyun parklarının dibinde acil durumlar için bi sağlık şeysi de olmalı. Bi de her parka en az iki psikolog konursa iyi olur. Alışveriş merkezleri ayrı dert. Zaten bebek arabasıyla asansör savaşı vererek başlıyor gerginlik. Ulan elin ayağın tutuyor itoluit, yürüyen merdiven neyine yetmiyo? Ananın şeyinden asansörle mi çıktın pzvnk, sen neyin sırasını bekliyon? İttire kaktıra girdiğin asansörde, ayağına bebek arabası deyince kedi bokuna basmış gibi bakıyorlar bi de! Nooldu trilyonluk ayakkabın uf mu oldu bebeyim? Napayım arabayı sırtıma mı takayım? İnsan kılığına girmiş sığır sürüleri yiaa. Çocuksuz hayatımda asansöre binmek, asansör sırası beklemek kadar saçma bir şey yoktu benim için. Yerlerini bile bilmezdim. Ne hımbıl, ne düşüncesiz, ne terbiyesiz, ne pislik insanlarsınız siz yiaa. Sana diyom asansör fantazicisi; kafan kapısına sıkışsın, orada geber emi çocum. Amin..

Her şeye ağlıyor. Sürekli itiraz. Bi de sorular, sorular. Bu ne, anni bu ne, peki bu ne, bu ne bu, ne bu, bu ne, bu ne anni. Yüzmilyonbeşyüzseksenaltıbinyediyüzelliki kere bu ne diyor. Artık sorduğu yere bakmadan cevap veriyorum. Tabak, ördek, perde, terlik, top, televizyon, lamba, kalem vs vs.. Bir süre sonra cevaplar maykıl ceksın, nikol kidmın, elvis piresli, madonna, bob marliy diye devam ediyor. Sonra sorulara daha kısık sesle bok onlar bok, bu eşek boku, bu maymun gtü, bu kedi leşi, bu horoz kusmuğu, bu ornitorenk sçmığı falan diye cevap vermeye başlıyorum. Artık duyuyorsa ve bir gün cümle içinde kullanırsa ne olur ben karışmam. Aile yemeğinde tabak olarak yüzellibeşbinseksensekiz defa söylemiş olmama rağmen sonunda onun aslında bir maymun gtü olduğunu da söylediğimi hatırlayıp "benim maymun gtüme biraz pilav koyar mısınız" falan diyebilir. Nabayım yani bu da kafa, bu da sabır, bu da bi isyan sonuçta. Ya da üçyüzmilyondörtyüzaltmışiki kere lamba dememe rağmen sonlara doğru onun eşek boku olduğunuda duyduğu için yine bir aile toplantısında "burası çog karanlık eşek boklarını yakalım mı" diyebilir. Zaten üzerime yabışmış kötü gelin imajımı iyice yükseklere taşımış olur. Kıdemli kötü gelin zoi, pırlanta gibi oğlumuzun nadide yavrusuna neler öğretiyor yareppi. Ben yine başım önde, ezik, eve gidince o dilini sıcak sütle yakmayan ne olsun lan bebe diye düşüncelerle mahçup, geceyi tamamlarım.

Müsadenizle şimdi uyutmayı beceremediğim, uyumayı reddeden, yerdeki oyuncakları tekmeleyip, sorularıyla anneliğimi, çocuklu hayatın güzelliklerini iliklerime kadar hissettiren biricik bebemle ilgileneyim. Tabi ki kreşe vermeyi düşünüyorum. Hem de öyle bi kreş ki, ben gidip almak istemedikçe çocuğu bana yollamasın. Varsa bildiğiniz.. Bi el atıverin..Bu adam da negzel söylüyor be..

mobil hareketler

Location:Ev

Saturday, September 6, 2014

Vat is Mi?

Bir dolu site, blog var okuyabileceğiniz, ilginizi çekecek. Yemek, moda, bilim, sanat, aile, bebek vesaire. Burası çiçeklerden, böceklerden bahsedilen bir yer değil canım kardeşim. Burada -yazmaktan da artık gına geldi, öö geldi- yaşadığım olayların kafamdaki komik kurgularını yazıyorum. Beğenmeyen okumasın. Açsın bi çilekli milföy tarifi, onu okusun. Senin gibi günlük bir hayat yaşıyorum ben de. Gayet sıradan, çocuklu bi aile ortamında yaşıyorum işte. Ama kafamın içinde kendi kendime konuşmaktansa yazayım da benden bi çıksın diye açtığım bir mecra burası. İster sayar söverim, ister sever öperim. Paşa gönlüm nasıl isterse. Sen de ister okur eğlenirsin, ister bu ne be der kapatırsın. Paşa gönlün nasıl isterse. Ha bir de cümle aralarında/sonlarında -ve sadece yazı dilinde- çok komiğime giden "aq" kullanırım. Bu tutup senin şeyini şey ettiğim ya da etmek istediğim anlamına gelmiyor. Yeri geldiğinde bir es vermek anlamında, yeri geldiğinde bi noktalama işaretidir benim için. Cinsellik içeriyor, ay bi kadının ağzına hiç yakışmıyor falan diye eleştirenler olmuştu geçmiş zamanda. Ya ben seninle karşılıklı kahve içerken "ya bu kahvenin sütü yok aq bu ne ya" demiyorum ki. Demem ki. Burası burası, orası orası anlıyor musun?

Profil yazımı kısa tuttum ama şöyle açık açık yazmam gerekiyor belki de "bak güzel kardeşim ben hayatımı, ailemi, evliliğimi, kızımı, çevremdeki insanları, dostlarımı seviyorum. ben bildiğiniz, sevdiğiniz, tanıdığınız benim. dalga geçmeyi, gülmeyi seviyorum. burada abartıyorum, yeriyorum, geriyorum, gülüyorum, kızıyorum, bildiğin uyduruyorum, bildiğin dalga geçiyorum, yaşanmış ya da yaşanmamış her ne ise kafamın içinde binbir şekle sokup yazıyorum. Ve yazacağım da." Bir de şu zamana kadar yazdığım şeylere bakmadan, karakterleri bilmeden, anlamadan...

Bir ara biloo okuyup kişilik bozukluğu/bölünmesi teşhisi koyan da olmuştu. Neden olmasın? Onlarca rolümüz yok mu zaten. Hepsini oynuyoruz gün içerisinde. Sana saygım, sevgim, ilişkilerimiz normal şekilde gittiği sürece sorun ne? Burada en çok kocamı vuruyorum yerden yere. O bile ulen amma abartmışsın yuhh diyerek gülerken ben sana neyin açıklamasını yapıyorum ki. İlk okumaya başladığı zamanlarda o da başıma ekşidi. Sonra baktı ki evde böyle şeyler olmuyor. Olanları da nası çarpıttıysam şaşmış kalmış adam. Şimdi basıyor kahkahayı. İşte olay bu. Normal hayatta seni seviyor, seninle gülüp eğleniyor, iyi anlaşıyor olabilirim. Ön hazırlık yapmadan, bir oturuşta yazdığım yazılara da malzeme olabilirsin aynı zamanda. Aiiiyy terbiyesiiiizzz, ivreeennçç neler yazmış, neler düşünmüş, ay küfür etmiş tüüü yazıklar olsun diyeceğine ya okuma ya da okuma. Okuma yani bu kadar basit. Sen her okuduğunda arayıp müdüre şikayet edeceksin diye ben dükkanı kapatıp gitmeyeceğim. Dediğim gibi bi ön hazırlığım yok. Oturup dur lan şuna bi yazayımda görsün gününü diye başlamıyorum. Mevzum sen değilsin yani. Sokakta yanımdan geçen adam, markette çalışan gözlüklü kadın, parktaki çocuğun annesi, yeşil ışıkta hareket etmeyen arabanın şoförü, ayakkabılarını apartmana saçan karşı komşu, restoranda yan masada zırlayan bebe vs vs. Bana malzeme bol. Açıp, dur bakalım bu gün bize ne giydirmiş diye meraklanma. Yok öyle bişi. Hiç olmadı..

Düşün bak, olmuş ya, Picasso'ya poz vermişim ve çizimi bittiğinde tabloda kocaman bi döt var! Lan çok gülerim be. Ulan bana baktın bunu mu gördün itoluit diye ağzına iki tane çakmam. Örneğe bak aq (aq nokta mahiyetinde). Bak ama frida kahlo olsam beni bıyıklı çizeni meydanda astırırdım o ayrı. Aman canım herkes baksın dalgasına. Ne sanatçıyım, ne yazarım, ne mutsuz bir eş, ne kötü bir anne, ne fesat bir akraba. Normal olmaya çalışan delilerden biriyim işte. İdare eden eder, edemeyen için seçenek bol. Tavsiyem okuyup eğlenmeniz yönünde. Ama aile değerleriniz kaldırmıyorsa yabacak bir şey yok. Koskoca bir X işareti ile tüm bu saçmalıklardan kurtulabilirsiniz..

Ya abidin, işte böyle. Sen de herşeyi biliyon ama hep susuyon he. Ne bileyim bi haklısın apla de, seni üzeni üzerim be aplam de, ya negzel takılıyoz şurda ne bozuyon moralini de.. Markete git bi 35lik'le beyaz peynir kap gel. Bi şarkı aç mesela 'kendim ettim kendim buldum' içerikli. Bu günlerde geçicek, hele şu sayısal bi tutsun falan diye sırtımı sıvazla. Aman bi adın var be abidin. Hiç bi faydan yok başka. Abidin kim diyolla bazen. Bi gün de senin için yazarız, seni anlatırız o zaman. Abidin vs Zoi. Gerekli bence..

Ulan efkarım geçmedi. Bi de şunu dinletip gaçhayım..

Saygılar..

mobil hareketler

Location:Ev

Wednesday, September 3, 2014

Döndüm Bebeyim

Mayıs ayından beri evde yokum. Şu an evdeki manzaraya bakarsak sene sonuna doğru anca toparlarım. Salondaki koltuklar evden çıkarken kırmızıydı. Nasıl koyu gri olmuş hayret. Bembeyaz duvarlardaki kahve ve içki lekeleri çok şeker gerçekten. Halıda da beyaz bir nokta kalmamış. Sanırsın üzerinde 5 ay sığır sürüsü tepinmiş. Yerlerde ne olduğu belirsiz, çıkmamakta kararlı bokumsu şeyler. Pamuklaşmış toz öbeklerini toplayıp yorgancıya versem, çocuğa 6 yaşına kadar kullanacağı yorgan çıkar. Banyodaki aynada kendini görebilmek için epey eğilmen gerekiyor. Bakliyat dolabında oluşan, uçuşan eşsiz bir canlı dünyası. Çamaşırlığa gök taşı çarpmış diye düşünüyorum. Etraftaki toz bulutu eve bohem bir hava vermiş. Doğru ışığı aldığında dolap kapaklarındaki sürreal eserler. Evin camlarından sızmayı başaramayan güneş ışınları. Buzdolabı. Uğruna -evlenirken gri renk olacak diye babamın cebinden çıkacak fazladan iki yüz kaat için- dövüştüğüm o cağnım dolap. Kapağını açtığımda öyle bir tısss'ladı ki. Son nefesini ellerimde verdi sanırım. Henüz ne olduğunu -ve benim için ne kadar değerli olduğunu- tahmin edemediğim kırık eşya parçaları. Bi de fırın. Son yazılardan birinde içini cıncık gibi yapıp bıraktığımı yazmıştım. Durumunu şöyle ifade edeyim; bi insan tarafından ve yemek yapmak maksadıyla kullanılmışa benzemiyor. Daha çok ilkel bi hayvan tarafından ısınmak maksadıyla içine odun atılıp yakılmış gibi. Zaten çıkarmayı bir türlü beceremediğim lekeler almış yürümüş. Yürümüş ama cidden yani, evde leke adam dolaşmış. Oturmuş, kalkmış, yemiş, içmiş..

E niye geldin o zaman bilader di mi. Göçebe hayatı da bir yere kadar. Valizim elimde bir orası, bir burası sallana sallana buldum evimin yolunu işte. Hiçte öyle 'hom sivit hom'luk bir durumum yok. Gelip evi gördüğüm anda "uzaya fırlatılacak ilk füze ne zaman" diye yazdım gogıla. Bunu mu demek istedin dedi "otur bokunla oyna yıwrıcıım". Neyse bakçez bi hal çaresine. İki bavuldan birini toparlarken, beynimin zaten pek çalışmayan sol lobu da burnumdan aktı gitti. Temizlik, çocuk, yemek ve aşırı sıcaklar diye tanımlayabileceğim ev günlerinde, cinnet potansiyelimi varın siz düşünün. İki senedir klima almamız şart diyorum ama duvarın kulağı yok ki. Bişii sorcam duvarların neden kulağı yok? Dediğim şeyler uzay boşluğunda sallanıyor. Geçen yorgunluktan ve sıcaktan uzanmışım azıcık. Sağdan sağdan bi serinlik geliyo. Gözümü açamıyorum ama sağımda pencere olmadığına eminim. Lan ölüyo muyum acaba dedim. Millet ışık hüzmesi görüyor, bana niye sağdan serinlik geliyo falan diye düşünüyorum. Demek herkese ihtiyaca göre muamele yapılıyor diye şeederken baktım bizimki eski bi vantilatör bulmuş gelmiş. Utanmamış, 3500 metre karelik koskoca malikaneye elinde mayalardan kalma pırpırla gelmiş. Geçtik oturduk karşısına. Elele tutuşup buna da şükür, aç değil açıkta değiliz yareppi felan diye sen bi ağla bi ağla. Tam iki serinlemiş kendime gelmişim, akşama ne pişirdin deyince bu "bana ne soruyon? aşağıda italyan aşçı, fransız hizmetli, alman bahçevan, ingiliz piyano hocası, amerikalı tenis hocası, rus yüzme hocası dururken akşama ne pişirdin diye bana ne soruyon??" diye bi başlamışım. Ama kafamın içinde kendi kendime bağırmışım yine. Kendi içime kusmuşum. Baktım dışarı çıkan sesim "akşamdan ısladığım fasılyeylen pilav var, yen mi?" diyor. Şaşırdım ben de ama itiraz eden olmadı, yedik..

Tatilin de adı tatil. İçeriği boktan bi eziyet. Nerde o okulun 3 ay tatil olduğu zamanlardaki tatiller. Sabah gözünü açtığında bebenin gtündeki boku temizleyip ağzına iki lokma bişii tıkacam diye koşturmanın ne'si tatil? Bi de başında "aç o çocuk aç, yediremedin, aç o çocuk, ay yedirmiyor annesi, verse yiyecek çocuk vermiyor, aç o aç, vay biz böyle mi anneydik, vay biz nelerle büyüttük, vay biz neler çektik, vay biz nasıl yedirdik, vay vay vay" diye öten alıcı kuşlar. Aldığım alkol ve ilacın frenlemeleriyle -istenilen, tercih edilen, umulan, beklentileri karşılayan- insan gibi davranabildiğim koskoca bir tatil. Ay bak yine tatil dedim. Anla sen işte. He yaw tatil he. Çocuktan önce öyle alışmışsın ki biçlerde sabahlamaya, öğlene kadar uyuyup kalkınca kahven ve gazetenle keyif yapmaya, akşama kadar denizde boğuşup, kuaför-makyaj-tiskotek üçlemesiyle gece eğlencesine. Birden evinin kadını, çocuklarının anası olunca fişekler patlıyor bi tarafında. Yaşadığı hayattan keyif alanda var tabi. Ben almayan kısımdan sesleniyorum. Lan bırak nesinden keyif alıcam yia. Tam bir düzen oturtuyorsun, huuoop ananesi öğlen uyutmamış/uyutamamış, bebe saat 18'de uyumuş 21'de cin gibi sana bakıyo. E ne zaman uyur annesi? He bekle uyur bekle. Tam yemek saatlerini oturtmuşun, huuoopp babanesi eline çikolata vermiş sana bakıyo "öğlen kabak yaptım yer mi?" Hee yer yer. Ama sorsan "ya sen ne sıkılıyorsun, bize bırak git gez aa, raat ol" Lan bebe gece 12de niye top oynuyo bana bunu bi anlat hele? Sen yedirebilecen mi az önce bir kalıp çokolata yedirdiğin bebeye kabak? Ama annesi?? Ama ne ama ne? Ama sen de gezme bak çocuğuna o zaman! Sen de içme, ilgilen, aa annenin tatili mi olur ayol? Aaa çocuklu kadın töbe töbe yaa! Gez dediysek gez demedik yani! Ay resmen içip eğlenme peşinde pesss! Ay utanmasa tatil yapacak!! He tatil diyodum ya işte. Adı tatil. Gerisi vay evimin pisine, bokuna kurban olduğum..

Nooldu eylül geldi. Millet benimki kadar bebesini kreşe okula veriyo. Biz hala inatla "ay yok şekerim daha erken, ne kreşi, ne okulu, ne şeysi aaa biz bakarız" diye parasızlığımız gün yüzüne çıkmasın istiyoruz. Hani millet bekliyor ya oksforta yollayacak bunnar kesin diye. Lan afedersin zktiriboktan bi okulda bebeyi çiftiğe götürüp at, eşek gösterip, dis is a buk, dis is a teybıl, ay em e tiçır diyecekler diye ben altımdan donumu çıkartıp veremem kardiş. Bilmem ne okuluna vermek için aileden birinin fığansızca bilmesi gerekiyormuş. Gtüm biliyo o olur mu? Yok diğer okul için aylık 1500 tela artı gezi şeysileri varmış, gtümü versem olur mu? Efenime söyliim bilmem ne okulunun yemekleri organikmiş, diğer okulun katkı maddeliymiş, gtüm saf ve katkısız oraya versek olur mu? Şeytan diyo aldığın yere sok bebeyi, hiç uğraşma. Bebenin müzik kulaa var şuraya verin, bebe cin gibi algıları şoolmasın şuraya verin, ay kız bu çok akıllı harcanmasın şuraya verin. Ben diyom niğde bağlarında burnumda sümük, cebimde sapanla pisiklet üzerinde büyüdüm. Çörlz Dögol diyo şu yaşımda (rakamla osyedi) fığansızca kursuna gidip konuşta alak bebeni. Dam üstünde saksağan, gel bize bağzı bağzı. Hayır bi büyük içince en az 3 dili aksanlı, ana dilim gibi konuşabiliyorum ama işte bak konuyu nereye bağlayacam; çocuğunu dilediği okula yollayamayan aile diye bişi yok, az votka var. Bi de kenar mahalledeki kreş var. Veriyon ohh sen raat, ben raat..

Ay uzun zaman oldu biliyorum. Beklediniz, sabrettiniz, tıkladınız, ağladınız ama geldim. Hayata ve yaşadıklarıma tüm isyanımla aha da tam buradayım. Yeni okuyucularıma alla aşkına buranın bi kurgusal hayat olduğunu, benim yalan yanlış şeyler yazdığımı, bana mı diyo lan bu dedirtecek kadar ciddi ama yok la sana demedim raat ol diyecek kadar ciddiyetsiz olduğumu biri hatırlatırsa sevinirim.

Bu aralar bayaa bi efkar sahibi olarak şunu da şuraya koyayım..

Haydin görüşmek üzere..

mobil hareketler

Location:Ev

Monday, July 7, 2014

Bavulumu Hazırla Sebastian!

Evet. Yine güle oynaya başlayan bir anne tatilinin daha dövüşmeli finaline geldik. Suratından düşen bin parça. Tüm gün elinde bez kapı, duvar siliyor. Şu bezi bi elimden almıyorsun diye de bana kızıyor. Lan manyak mısın arkadaş niye oturmuyon? Hergün toz mu alınır? Temizlik hastası olmuş, gtü yer tutmuyor, herkesi de kendi gibi zannediyor. Valla bizim evi bok götürüyor. Heç öyle dert etmiyorum. Ayna karşısında cımbızla bıyık ayıklıyom ben. Bu da otuzuncu kez sehpa siliyo. Yani hangimizin yaptığı anormal şindi? Ayakları, beli ağrıyana kadar oturmuyor. Aiiiyy çoğ yoruldum, perişan oldum diye yatıp uyuyor sonra. Akşam da babama beni şikayet ediyor. Hiç yardım etmiyor, yiyip, içip yatıyor, çocuğa da bakmıyor, silmiyor, süpürmüyor ödödö bödödö diye. Neyse ki adam kırk yıllık karısının huyunu biliyorda ses etmiyor. Kuzenim var mesela, ay bir hamarat, bir temiz, bir hanım, bir acaip bişii böyle. Sonuçta teyzemin kızı. Aynı kandan. Yok arkadaş zerre kadar benzeşmiyoz. Evini köşe bucak temizler, turşusunu, salçasını kendi yapar, buzluğu yemekle doludur. Bi de ikiz bebelerini büyüttü bu hamaratlıkla. Valla insan hayret ediyor bağzen. Cami avlusundan mı, yetimhaneden mi, ormandan mı nerden aldılar beni hep beraber bi oturup konuşmamız lazım. İşte bunlar hep annemin halamı kınamasından arkadaş. O kadını iş yapmıyor, içki içiyor, erkeklerle geziyor, gece eve gelmiyor diye kınaya kınaya beni oluşturdu. Anamın emdiği sütü burnundan getirmek üzere görevli geldim dünyaya resmen. Hamileyken de 9 ay miğdesi bulanmış. E aldıraydın o zaman kardeşim! Cumanın gelişi perşembeden bellidir. Ne uğraşıyon?

Ama ben de ilk günlerdeki gibi değilim şimdi kabul edeyim. İlk günler böyle sabah kahvaltı hazırlamalar, çay alır mısın anneciimler, ay öğlen size bamya pişireyim kııııızz demeler, ekmek bitmiş ben bi koşu gidip alayımlar. Ortalara doğru heaa siz edin kahvaltıyı ben uyuyacam, yiaa demliği buraya getireyim kendin bitince koyarsın, sıcakta yemek felan pişiremem yiaaa, ekmek yoksa ben napayım ekmek mi yiyom sankiler. Şu an yani son evrede fazla bi maabbette olmuyo. Kötü kötü bakışmalar, telefonla yatılı misafir davet edip "yörü git lan evine" mesajı vermeler. Aradım kocamı, gel bizi al, anamın sabrı tükendi diye. O da valla siz gelirseniz curcuna yapar kafamı şişirirsiniz, biraz daha idare et dedi. Ne anam ne kocam beni istemiyo anlayacaan sevgili okur. Çok yalnızım be! Bi de sıkıldım bi de sıkıldım sorma. Valla ikinci çocuğu düşünecek kadar sıkıldım yani. On tane kitap getirdim okurum diye, yüzlerine bakmadım. Bütün derdim bebeyi anama kakalayıp birayla duzlu fıstık yapmak. Alkolik yanım entellektüel ruhumu öldürdü. Öyle ki sevgili kocam tee oralardan nasihat ediyor "iki gün falan içme olur mu" diye. Ne yaparsam bokunu çıkarmada üstüme yok. Kitaba başlasam onunu birden okuyacam, temizlik yapsam derzlere kadar fırça yapacam, yemek desen bi başlayayım portakallı ördekten elmalı şarlota kadar. Şimdi bu alkolden neye saracam acaba çoğ merak ediyorum. Kendim bile heyecan içindeyim yani. Neyin bokunu çıkaracam acaba bundan sonra. Hayırlısı bakalım.

Biraz da yaşlandık biliyon mu. Hiç çekilmiyo nasihatler, sınırlamalar, çocuk muameleleri falan. Bir yere gidecekler mesela haydi sen de gel? Ya ördek ailesi gibi vak vak vak beraber dolaşmak zorunda mıyız kardeşim? Yok illa sen de gel! Ya bi yörüyün gidin allasen diye bi başlıyo tartışma tee işte doğumuma kadar falan gidiyo. Yüzünü buruştura buruştura halama bakmasaydın sen de o zaman. Ben de isterim etek, elbise giyip hanım hanım yanında gezmek, kollarıma altın burmalar takmak, ikisi elimde üçüncü göbeemde hamilelikten, hamaratlıktan böyle yıkılmak falan ama yok olmuyor. Görevimin dışına çıkamıyorum. Bak teyzem kimseyi kınamamış cillop gibi kızı. Ulan istikbalimi kararttın be kadın. Halamla da bi iyi anlaşırız. Sabahtan akşama kadar oturup bira içeriz. Yemeği dışarıdan söyler, ayak parmaklarımızı kurcalarız felan. Öyle tembel, sefil, raat. İkimiz yanyana gelince anneme felç iniyo yazık. Etme bulma dünyası şekerim. Yapcek bişii yok. Olan bizlere oluyo işte. Ben kınadım mı aceba birilerini. Ben de lan amma temiz lan bu karı falan diye kuzenime dedim mi ki. Şimdi bizim bebe de ananesi gibi hizmetçi ruhlu olur mu ki. Abovv hiç yakıştıramam kendime. Böyle temiz, elbiseli, takdir, teşekkür alıp şiiir okuyan bi çocuk felam mı olacak yoksa. Laaan! Şimdi durduk yere bi de iftaar mı edecez bebeyle. Veli toplantısında parmakla mı gösterilecez, ya ben çalışma diyorum manyak mıdır nedir hocaanım bu çocuk kafasını kaldırmıyor kitaptan falan mı diyecez? Burnunda sümükle arka sokakta arkadaşının pisikletini çalan,serseri bi kızım olmayacak mı şindi?? Ulan bari bi kaç disiplin cezası falan alsın lan. İtibarımı bu kadar yerle bir etmesin evladım benim..

Eş dost hadi yaz yaz dedi diye yazıyom he. Pek bilogluk şeysim kalmadı. Daha kültürel olaylara sardım. Böyle çogzel insanlarla tanıştım. Kitap okuyolar, konusu hakkında tartışıyorlar falan. Yani seni ihmal ediyorsam emin ol ayqum yükseliyor demektir. Gerçi iki yaş sendromlu bebeyle hiç bir şeye kafa da kalmıyor emme. He laa öyle bi sendrom varmış. Ben bizimki doğuştan sendromlu diyordum da. Yuuoohh yuoohh bu öyle bişii değilmiş. Böyle bebeyi alıp duvara çarpasın felan geliyo. İki bira içiyosun geçiyo sonra. İlaçlarımı da almadım bu ara. Soldan soldan geliyolla. Başlasam mı yine lan. Dur bi prozac falan çakayım. İki gün içmeyecekmişim ya. Şimdi evi falan yakmaya kalkarım. Kendime mani olayım.

Öyle işte. Haydin iyi günler size..

Zengin kalkışı oldu biraz.. Ehe!

mobil hareketler

Location:Özbek

Friday, June 20, 2014

Güncel 19

Paşa babam evde oturan kız sevmez. Sürekli ya toz alacan ya bulaşık yıkayacan ya ütü yabacan ya çamaşır asacan. Gtünü koltukta gördü mü hemen 'ne oturuyon kalk bi çay koy" der. Şindi bebeyle olunca tabi, biri o işleri yaparken diğeri çocuğa göz-kulak olmak maksadıylan azıcık yayılabiliyor. Annem de tez canlı, hiç oturamaz. Ya da bu adamla 40 senelik evliliğin sonucunda geldiği nokta bu oldu. Bana da bebeyi çayıra salıp tüm gün kelimelik oynamak kalınca tabi biraz göze batar oldum. Ayağımı uzatıp göz ucuyla elleme kızım, yapma çocum, zıplama düşersin yıvrım fln diye işimin hakkını vermeye çalışıyorum. Yine bugün yayılmışım, elimde telefon, gözlerim şaşı olmuş, kız bardaktaki suyu halıya dökmüş oynuyorkene "kalksana ne yatıp duruyon, ananın ayakları ağrıdı, gitte masayı kur, nebçim insansın sen" fln diye başladı. Bekliyorum zaten böyle bişii ya lafım hazır "ya söylödöm annömö ben yöpörüm sen otur diye alla alla yaa bu çocuk düşse müşse uğraş dur aaa oturun bakın o zömön torununuza bıdıbıdı vödövödö" Nalet kızlarının huyunu suyunu bildikleri için ne halin varsa gör diyerek alanımı terk ediyolla. Gerçi annem hala kabullenemiyor bu iş bilmezliğimi. Hep arkadaşlarının kızlarına imreniyo. Sabah 7de kalkıp ev süpüren, öğlene kadar 4kap yemek pişiren, akşam 5çayına kek çırpan, saçma salak diziler izleyen, etek, elbise giyen o hanım hanımcık kızlara. Aileden, yetiştirilişten diyonda hacı aha benim ana-baba da bu ama artık kaç yıllık genler bana tesadüf ettiyse. Sülalede varmış bi koalalık, o da bana şeetmiş. Yıllarımı bu tembelliğimi meşru gösterecek bahaneler bularak geçirdim. Bu da bi kafa yorgunluğu arkadaş. Tamam bedenim tembel ama kafa zehir gibi. Neyse ki bebeden sonra aşırı düşünmeye maruz kalmıyorum. Hatta üste bile çıkar oldum. Alın bakın lan bebenize, torununuza hasta etmeyin adamı, oyun oynayacam ben, aman da sabahlar olmasın..

Sevgili kocam ankarada. Yine bi uzaklık, bi gereksiz hasret, bi aşk mesajları, bi mıçmıçlar felan. Günde 3kez arıyor ayol. Nassın, nabyon, kızımın fotosunu gönder çok özledim. Kendisi çoğ meşgul bi insan olduğu için sosyal medyayı sadece gerektiği kadar kullanıyor. Ben de öyle boş bi insan olduğum için ne yaparım da daha fazla layk alırım diye ora senin bura benim dolanıyorum. Önceleri kızın fotosunu haftada bir felan basıyordum. Baktım kimse kaşıma, gözüma layk yapmıyor, baktım millet bebesinin fotosunu, vidyösünü günde elli kez basıyor, baktım bunnarın 7bin, 10bin takıpçısı olmuş, dedim hee fenofel olmaya giden yol bu zoi. Neyin eksik kızım dedim. Ananın mayışı cebinde, markete veresiye yazdırıyon, ekmek elden, su gölden, e işe yarar bi telefonla beleş internetinde var. Ne duruyon o zaman? Adam kızın fotosunu gönder özledim diyo, vella uğraşamam aç instagramı bak diyorum. Çocuğunu oradan seviyo yazık. Kendisi gayet cool olduğu için laykta yapmıyor. Niye beğenmedin ulan diyorum, iyi çekememişsin! diyor. Afsaddan sertifikası var ya havası 1500. Millet 5s takılıyo, yüz yıl önce aldığı 4s ile benden performans bekliyo. Telefon bu, eldeki malzeme bu arkadaşım. İşte o da anasının mayışını yiyemeyip çalışmak zorunda olduğu için ses etmiyorum. Beleşten tembel tembel nasıl yaşanır, markete girip babamın hesabına yazın diyip 10bira nasıl alınır hiç yaşamamış ki. Anlayamazsınız..

Yaz geldi köyde düğünler başladı. Gün içerisinde başında yazmayla gözleme satan yengelerin hepsi akşam köy meydanında sibel can kesiliyor. Amcaların çoğu akşama kadar kahvede pişpirik oynayıp piizleniyor. Piizlenmek. Bildin sen onu. Amcalar akşam da şeklini bozmuyor. Ama arada önceden birbirine kini olanlar fazla içip birbirine giriyor ve düğün kavga dövüş, jandarma eliyle sonlanıyor. Öyle köy hayatı yaşayayım, ay çoğ güzel yia, ay insanın ruhu temizleniyor felan diyonuz ya hiç girmeyin o işe bebeğim. Bi de haşerelerden ürküyorsanız hiç size göre yer değil. Bana göre de değil ama işte gerek kafa ilaçları gerekse alkol bakış açını farklılaştırabiliyor. Normalde kendi gölgesinden korkan ben, içince ayy negzel örmcekmiş o ay ay ay yerim, onun da bi ailesi var ay ne tatlı ama yiaa diye duygulanıyorum. Sabah uyanıp terliği yabıştırana kadar herkes mutlu. Sineklik denilen aletin verdiği özgüven hiç birşeyde yok valla. Çotankk diye bi indiriyosun kral kim anlıyorlar. Cep şeltoksu hala çıkmadı. Burdan yetkililere sesleniyorum; neden yok? Herşeyi ben mi düşüneyim? Bi ton çakma bilou (sitesi ulan sitesi) çıkmış ünlü bi kişiliğim. Neden bir dolu firmadan al sana 7emekli mayışı kadar para, gel bize akıl ver diyen yok. Harcandığıma değil sizin kaybetmenize üzülüyorum. Neysse..

Köyde de bir miktar sosyal grubum oldu. Kahveye, fala, dedikoduya çağıran komşulara gitmeyip, akşam içen abilerle takıldığım için rakıyı açan zoi nerde kaldın, özledik diye arıyor. Köy halkı rahatsız. Böyle anne mi olur ulan diye. Anne dediğin onlar gibi olmalı. Evin işini halledip fistanınla komşuya maabbete gitmelisin. Erkeklerden dert yanıp ördüğün en havalı dantelleri göstermelisin felan. En kötü "ay bu yaz ağaçlarda zeytin çok şekerim, biz kilosu 25ten verdik kooperatife" diye hava yapcaksın. Hııı hıı tam da bana göre di mi. Gececi abilerle içip, tekneyle balığa çıkmak varken oturup bu seda sayan fanlarıylan uğraşamıyorum. Galiba yine östrojenim düştü. Doktora gideyim yine iğne versinde annemle kanaviçe yapayım, akşam çay demleyip kurabiye yiyerek dizi izleyeyim. Sabah 7de evi börek kokusuyla doldurayım, böreği yemeyip tüküren bebeme kızmayıp "ah yıvrııım ne istiyosun söyle onu yapayım" diyeyim, kocama mesaj çekeyim "sensiz olmuyor aşkım mıçmıçmıççç" diye, annemin boşalan çay bardağını ikiletmeden doldurayım. Kulağım ağrıyor. Yarın doktora gidicem. Bu konudan da bahsedeyim "bilader kulaamı bırah, sen bana işve, cilve, ne bileyim bi hanımlık bi matmazellik şurubu ver" diyim. Bakalım sonraki yazıda bi bakmışsın "aiiyyy müjdemi isterim..." diye başlık atmışım..

Kim bilir..

mobil hareketler

Location:Özbek

Sunday, June 15, 2014

Evcilik Oyunu Kovucu

Köyde artık bir çoğunuzun bildiği komşu kızı karakterimiz var. Biz olmasak bile kapıya dayanıp 'girebilir miyim' diyormuş anneme. Evi dolaşıp çıkıyormuş. Öyle esrarengiz bi çocukceez. Bizim kız büyürken o da yerinde saymadığı için epey boylanmış. Kafa aynı ama. Sabahtan akşama 5kez girebilir miyim diye dayanıyor. Kızceezim de kardeş, kardeş diye delirdiği için evin vip bölümünden, kırmızı halıdan alıyorum onu içeri. Hemen drinkini verip lütfen eğlenmenize bakın diyorum. Evde beklediği oyuncakları bulamayınca şaşırıyor bu. Ne bir bebek ne de evcilik oyunu için gerekli tencere, tava. Neyse ki yaratıcı bi kızceez ki kahverengi boz ayıyı kucağına alıp "hadi bu bebek olsun, onu gezdirip yemek yedirelim" diyor. Canım hadi şarkı falan söyleyin, yakalamaca oynayın ne bileyim bak burda flüt var, şu var, bu var müzik yapın diyorum. Ne dedi lan bu diye bana bakıyor. Koş diyom koş! Yakan top, elim sende, yağ satarım bal satarım, tren var, uçak var, kamyon var ulan?? İki dakika miğdesinden gelen sesle şarkı mırıldandıktan sonra boz ayının altını değiştirmeye başlıyor. Lan olm on sene sonra zaten zke zke yabacan onu, bi git top oynasana la. Başka ne oyun biliyon bilader sen bi de bana dedim. Şarkıcılık biliyorum dedi. Bu şarkıcı olacakmış, evli mutlu çocukluyu söyleyecekmiş, bizimki de hayran hayran onu dinleyip alkışlayacakmış. O da olmadı tabi. Bi hayran kitlesi yaratamadık kendisine. Sıkılıp gitti. İki saatte bir gelip anne rolünü bir türlü oynayamadığı için sıkılıp tekrar gidiyor. Biz örtmencilik oynardık lan. Kuzenim örtmen olur bize matematik soruları hazırlardı. 3kişi harıl harıl soru çözerdik. Spor hocası olurdu, taklalar atardık döt kadar evde. Ha bi bok olamadık o ayrı. Yaşıt olmadıkları için oloor bunlar biliyorum da ne bileyim lan hazzetmiyorum bu durumlardan pek. Ayped vereyim puzzle çözsün ama gidip "sen bebek ol, sen anne ol, akşama şükranlar gelecek, yemek yapalım" senaryosu olmasın mümkünse..

Dönem dönem insanın sardığı şeyler olur ya. Bu aralar ig'ye fena sardım. Lan param var ama eşim dostum yok, yabayalnızım diye kendime iyisinden bi kaç karpuz seçmek için dolanıyorum. Bi de kelimelik oyunu buldum. Oyun iyi güzelde sürekli yenince kimse bi daa oynamak istemiyo benle. Zafer yalnızlık getirir derler ya. Güzellik, asalet, zeka, limitsiz kredi kartları, şatafatlı bir hayat, markalı kıyafetler, pasaportta giriş basacak ülke kalmaması, tapu senetleri için tuttuğum kasalar, holivudda dublörlerim, 7metrelik limuzin, 14metrelik tekne falan hepsi sonsuz bi yalnızlığa sürükledi beni. Ferrarisini satan bilge misali mutluluğu instagramda arıyorum. Neyseki benimle bu oyunu oynayabilen insanlar varmış hala. Hayatı ciddiye almayan, hatta ciddiyeti komik bulan, körelmemiş, kötüleşmemiş, mizahı, hayal dünyası geniş, negatifle beslenmeyen pirezentabıl elemanların zoili hayal dünyası merkezine müraacaatı........

Kız annemle birlikte yatıyor. Sabahlar benim anlayacağın. On, onbir gibi teşrif ediyorum yanlarına. Kimi zaman kızı perişan buluyorum, kimi zaman tertemiz. Annem neye göre uyguluyor bu prosedürü tam anlamadım. Her sabah şu maabbet "günaydın, kız bir yedi, bir yedi ayyy bütün patatesi bitirdi, karnı acaip tok" (çokta umrumdaydı). O öyle tekmil verince ben de tek kaşımı kaldırıp "nası yeaa peynir vermedin mi, hayret bişöö yöe, bu çöcük her sabah itölyön pöynürü yömöyö alışık" fln diyorum. İçimden. Sonra kendime piynir, ekmek hazırlayıp oturuyorum. Ulan o bebe bana bi aç bakıyor, bi lokmalarımı sayıyor, bi yutkunuyor. Yer misin diye uzatıyorum, elimden kaptığı gibi bi köşeye kaçıp yumuluyor ekmeğe. Bildiğin aç la bu. Anneme göre çocuğun tokluk bazı neyse artık. Sekizde kalkmış bebe, saat olmuş onbir. İki saate uyuyacak zati. Ay elleme, elleme o çok tok! Belli belli (e'ler açık). Sonra komşu kızı gelip boz ayıyı emziriyor falan. Böyle bir güne başlıyorum. Bizimki davşan gibi zıplayıp şarkılar söylerken ablası bir köşede ayıyla evcilik oynuyor. Şeytan diyor al o ayıyı, 38 parçaya ayırıp çöp poşetine koy, at ormanlık alana. Bugün tükürük yarışı yaptık misila kızımla. Kim daha uzağa tükürecek diye. Üniversitede de yapıyordum ben bunu. El sıkışmayı öğrendi. Melaba ben şu, tamam mı? diyor elini sıkarken. Gülmekten altıma işeyerek tamam diyorum. Yaklaşık elli tekrar yapıyoruz. En sonunda ağzına iki tane çakmak zorunda kalıyorum. Nedir bu öğrenmelerin tekrarı arkadaş ya. Hapşuruyorum, çok yaşa diyor. Annieee yine hapşur! 35. hapşurmadan sonra kızı zor alıyorlar elimden. Gırtlaana çökmüşüm hapşuruyorum, gözüm dönmüş..

Kızın saçını kesmeyeceksin diye sıkı sıkı tembihledi babası. Bu arada bilogda (sitede ulan sitede) kendisinden 'adam' diye bahsetmeme çok gülüyormuş. Hani yazdıklarım o kadar acıklı ki 'adam' bi buna gülüyormuş. Kızın saçlarını önünden çekecek bi toka bulamaz oldum. Öyle bi teknoloji bulamadım. Ananesi dayanamadı, aldı makası kırrrt! Ay bi rahat, bi kolaylık, bi tarz, bi değişiklik. Herkes mutlu. Fotoğraf yolladım adama. Bak babası negzel oldu filam diye. İki dakikada ömrümü yedi, saçlarımı ağarttı. Vay efenim nassı kesermişim, bi fena olmuş, fotolara bakamıyormuş. Gel sen topla olm o zaman. Bebe gözünün önünü göremiyor saçtan. Bir de ağzına giriyor o saçlar, miğdesi bulanıyor. Kafada osbeş tane toka. Zaten taratmıyor. Kafaya tarağı vurur vurmaz başlıyor "anniiee nabiosun çok ayp yapma" diye. Bu çok ayıp, yapma'yı da ben öğrettim. Parkta, bahçede seni iten arkadaşın ya da rahatsız olduğun bir durum olursa "x yapma, çok ayıp, seni annene söylerim" de diye. Olay bize patladı. Annii çok ayp yapma, seni söylerim! Hee söyle söyle, iyice söyle, git müdüre şikayet et. Allan guççük sıpası ya. Tam böyle totosuna gaste kaadıyla vurulacak kıvama geldi. Islah şart ıslah..

Bunları yazarkende köy meydanında düğün var. Saat 23:30 gümbür gümbür zurna sesleri. Afedersiniz de izmirin kuytu köyünde angaranın yolları dinlemek pek bi manidar oluyor. Gitmeyecem ulan angaraya. İg'den varoş tarzı sosyetik tatil fotolarımı basmaya devam edicim. Abidin ve ben çizgimizi bozmadan keyfimize devam ediyoruz. Ne yazmış bi ara pabucumun kraliçesi "HAHAHA FUCK YOU" haklı...

mobil hareketler

Location:Özbek

Tuesday, June 10, 2014

Yazlıkçılık

Yalıkavak’ta yapılacak şeylerin başında marinayı gezmek var. Böyle fakirliğini damarlarına kadar hissediyosun gezerken. Yatlar, yelkenliler, gemiler, zenginler, şampanyalar, istiridyeler, dolarlar, marklar (almanlar da pişman avroya geçtiler diye ben diyim) havalarda uçuşuyor. Yürüyüşleri bile farklı adamların. Böyle omuzlar dik, burun havada, hep ileri doğru bakışlar falan. Bizde elimizde 50 kuruşluk büyük boy balık krakerle kamburumuz çıkmış şekilde önlerinden geçiyoz. Bodrum’da yazlığımız var diye hava atabileceğim kimse yok ortamda. Havam bi size işte. Ulan bizden de zengini varmış be. İnsan hayret ediyor. Aman canım bunlarınki de hayat değil, plastik şeyin içinde bi oraya bi buraya, hem sallanan şeyde de rahat uyunmaz ki kardeşim fln diye ezmeye çalışıyoz ama olmuyor. Adamın trilyonluk 4 katlı yatının depesinde jakuzi var olm. İçinde çalışan personel var. Kaptanı, aşçısı, uşağı. Aynı evlenip bu çulsuzun eline düşmeden önceki babamın evi. Gözlerim doldu bakarkene. Gönül işte naapcan. Paşa babam olsa seç, beğen hemen paket yaptıralım yavrum derdi. Ertesi gün monaco marinasında elimde henkell rose ile o jakuzide prensesle maabbet ediyo olurdum. Gel gör ki sırf aşık olup evlendik diye evdeki patlak şişme bota üfleyip, fasulye pişiriyoz. Mantık evliliği hocam. Bak negzel programa çıkıp soruyor teyzeler “emekli mayışın var mı, evin var mı, araban var mı”. Bırak hocam sevgi, aşk hikaye bunnar..

Yazlıkta da insan bi çevreci, bi paylaşımcı, bi tuaf bişii oluyor ya. Yemek artıkları komşunun itine birikiyor, efenime söyliim suratta manasız bi gülümseme, komşuya “ay börek yaptık, siz de buyrun” diye tabak götürmeler fln. Angarada da yenmeyen yemek tencereyle çöpe dökülür, yolda peşine takılan ite bi tepik atılır. Neyse yaptım bi tepsi kıymalı börek, yolladım komşuya. Adettendir ya tabak boş yollanmaz. Bahçesinde de envai çeşit sebze, meyve var. Doldurup getirir diye şeediyorum. Bekle bekle tabak yok. İki gün sonra dibimizde mangal yaktılar. Hah dedim zoi, şindi iki kilo pirzolaylan gelir tabak. Gittim hemen salata yaptım, bi ufak rakı açtım, bekliyom. Evin içi et kokusundan durulmaz oldu, tabak yok. Yiyolla da yiyolla. Nabaym makarna haşladım ben de fakir fakir. Neyse sonra annem geldi de bizde yaktık ateşi, koyduk mangala beş kilo bonfile, sabaha kadar burunlarını sızlattık. Valla ben diyim sekiz, sen de on gün sonra tabak geldi. Un helvası kavurmuş teyzem. Malzemeye bak. Un, su, şeker. Ulan kıymalı börek vardı o tabakta ayp be. Yufkasını bile pazardan el açması aldıydım, tanesi bir liradan. Komşuluk ölmüş abidin. Ya da hep bu fakirler beni buluyo..

Bebeyi paylaştık adamla. Gündüz o denize götürüyor, akşam üstü ben parka. Parkta da mecburi maabbetler. Baba-oğul vardı bir seferinde. Çocuk bizim kızla hemen hemen aynı. Adam ingilizce konuşuyor bebeyle. Siz nerden, biz şurdan, o burdan diye başlıyoruz meçbur. Toronto’da yaşıyoruz biz dedi. Sessizlik oldu. Kafamın içinde konuşuyom o sıra ben; toronto nereydi la, ülke miydi, şehir miydi, ulan biliyodum ama, lan bişii demen lazım adama zoi, he biliyom toronto falan de, yüzölçümünü söyle, tarihini anlat, şusu meşhur ya falan de ama bişii de sıçma gözünü seveyim. “Toronto ya şey di mi, ee, şey işte, ııı, ööö, toronto yaa avıstıralyanın başkenti ehiehi” diye. Yok dedi, baştan aşağı cehaletimi süzerken, kanadanın en büyük şehri. Biz ne dedik aq, hindistanın köyü mü dedik. Ha ora, ha bura. Hem yanyana değil mi lan onlar. Hee de geç. Bu ne ukalalık! Komşuyuz şurada, yüz yüze bakacaz. Biz de angaradan geliyoz dedim. Hiç görmemiş angarayı. Görme zaten. Gidin, göçün gavur memleketlere fakirlikten geberin. Adama dedim ben bi daa parka neyim inmem. Sen daha zekisin, sen git salla bebeni salıncakta. Benim coğrafyam yetmiyor bu maabbetlere..

Ev zaten yokuşun başı. Denize ulaşmak için yüz tane, valla saydım tam yüz tane merdiven inip çıkıyon. İnerken iyi de, bebe kucakta o yokuş adamı öldürüyor. Her seferinde ulan satacan burayı, koyacan parasını bankaya, faiziyle her yaz beş yıldızlı otelde tatil yaparız diyorum. Olmuyor. Satacan burayı, alacan bi tekne, o koy senin, bu koy benim gezecen diyorum. O da olmuyor. Satacan burayı, bari denize sıfır bi yer alacan diyorum. Olmuyor da olmuyor. İlla halimize şükredecez. Zaten bir ay tatil yaptım diye millet hasetinden çatladı. Allah mıhafaza iki ay kalacak olsam istifayı basıp krediyle falan düşecekler peşime. Memuriyetini yakacak iki foto koydum diye. Hepi topu aldıkları üçyüz-beşyüz mayış, vebalini ben çekecem sonra. Özenmeyin arkadaşlar bu da zor. Çalışın, kazanın, biriktirin, gelin ucuz bi pansiyonda tatil yapın. Her keseye göre yer var burda. Tatil sizin de hakkınız..

Hem ben izmire döndüm. Alın sizin olsun bodrumunuz..

mobil hareketler

Location:Özbek

Tuesday, May 20, 2014

Kahrolsun İvan!

Paldır küldür çıktık yola. Arabayı da çingeneler gibi doldurduk. Plaka 06 olmasa arabayı gören kölnden yola çıktık sanır. “Abi, bis alamanyadan gelyos bilion mu, hallo ih bin meryem, bu da mayne muti melaat” desem mesela benzinlikte, adam manyak mı lan bu diye düşünmeden önce arabaya baksın yeter. Arka camın köşesindeki turşu kavanozuylan iki kilo baldo pirinç ne bok olduğumuzu şeediyor orda. Uzun kalacaz bu sefer olm. Yeter angarayı bekledik aylarca. İş yok, güç yok. Dedim size bana iş bulun, bende sizin gibi 11 ay 2 hafta eşek gibi çalışayım, erken rezervasyonla tee şubatta temmuz için alanyada açık büfe ucuz bi otel ayarlayayım, ondan da bi bok anlamayıp kös kös eve döneyim, hayatıma lanet edeyim diye ama. Bulamadınız işte. Sanıyorum avrupadaki tahsil hayatım, paşa dedemden gelen asaletim, sanat ve spor dalındaki ödüllerim, bilim dünyasına kazandırdıklarım, edebi ve felsefi düşüncelerim, efenime söyliim muhteşem evlilik hayatım, uzun boyum, menekşe gözlerim falan gözünüzü korkuttu. E siz de haklısınız. Oturup bebe bakmam hepimiz için daha sağlıklı görünüyor şu aşamada..

Annemin göktaşı dünyaya çarpıp dinozorları yok ettiği zamanlara dayanan “benim şu izmirdeki evin mutfağını yaptıralım, dolaplar başıma yıkılacak” isteğine babam sonunda kulak kabarttı ve işçileri eve soktu. Lan daha 650 km’lik yoldan yeni geldik, ikinci günü hamaliyenin halay başı olarak mutfak dolaplarını boşalttık. Sorsan ‘tatil yapıyoz’. Sırtımızdan ter aktı. Kadın da haklı ama. Mutfak evyesi yere düşmek üzere. Gerçi babam dolap masraflarını annemin emekli mayışından kesmese evde daha samimi bi mutluluk havası yaşanabilirdi. Ulan elli, yüz neyse bize bile harçlık oluyordu o mayış. “Yapılsın valla, aaa kaç yıldır kırık çıkık kullanıyorsun ayol” diye desteklerken aslında kendi bindiğim dalı kestiğimi farketmediysem demek. Siz mutfağınızı yaptırın, biz de bodruma gidiyoz o zaman diye orada da durmayıp bastık gaza. Çocukla ankarada rahat edemezken ne cesaretle tatile geldiysek artık. Heves işte. Angaradan ne kadar kötü olabilir ki..

Bir hafta oldu geleli. Yazlık pisliği diye bir şey var. Dışarısı kum, çakıl, ot, çöp. Ayaklarda terlikle her odaya giriyosun. Sabah akşam paspas. Sulu meyve sebze mevsimi. Bebenin elinde ne varsa üstüne damlıyor. Kayısı, kiraz, karpuz, çilek. Sabah akşam bi posta çamaşır. Çamaşırlar evde iki günde, dışarıya asarsan yarım saatte kuruyor. Adam ayıp olur diye dışarı astırmıyor. Sanki vali konaklarında oturuyoruz aq kime ayp olacak anlamadım. Mayıs’ta gelmişin, sitede emekli öğretmenler ve günlük kiracı ruslardan başka kimse yok. Onlara mı ayıp. Havlu da mı asmayak! İki günde kurumayan çamaşırlar çürümeye bile başladı. Sabah kahvaltı ederken konu “öğlen ne yiyecez, akşam ne pişirecez”. Saatlerce tencere başında soğan kavuruyorum. Angaradaki halimi buraya copy-paste yaptım sadece. Bebeyle aynı yatakta yatıyoruz. On saniyelik tuvalet eğitimi başlangıcında yatağa işedi. 15. saniyede ilacımı içtim, hemen etki etsin allam diye dua edip gtünü yıkadım ve dedim ki kendime “senden adam olmaz zoi, olmaaaaz” Yine taa en başa gittim. Hayatımın en başına. Doğmayacaktın, evlenmeyecektin, doğurmayacaktın, hele bebeyle tatile hiç çıkmayacaktın. Neyse işte iki gün yatak sildim. Eğitime de sonsuz ara verdim. Bağane la! Şimdi bazıları şey demeye başlar “ay çok kolay şekerim, şöyle yapiosun, böyle yapiosun, hoop bitti o iş” Hee yatak silmek, sidikli çarşaf yıkamak, falan o kadar kolay işler ki yani annat annat bitmez. Zevk mi alıyonuz la siz yoksa. “Şekerim yatağa işedi ama yüzüme bakıp bir gülüyor, üstüme işese yareppi şükür”

Yine fena değil bak. Sabah akşam bebe parkta, sahilde. Tatilse ona tatil yani. Akranları da var burada. Kardeş, kardeş diye yer yer dövüşüp yer yer seviniyorlar. Bugün mesela. Parkta bir baba-kız. Bizimkinden 3-4 ay büyük. Onunla oynadı, biz de babası ile sohbet ettik fln. Adam o kısa sohbette bana nasıl güvendiyse artık “ben bi eve gideyim, siz burdasınız değil mi” dedi. Heee buradayım dedim. Sen raat ol kendim doormuş gibi bakarım dedim. Bunun biri de bir, beşi de bir zaten dedim. Doğurun doğurun parkta bana bırakın aq ben bakarım dedim. Anası nerde bu kızın, sizi sokağa attı gitti, başıma kaldınız ulan dedim ama. Bunları içimden söyleyince tabi tam duyamadı. Bekle bekle adam gitti gelmiyor. Kızlar oyuncak kavgasında. Zaten elini kolunu sallaya sallaya gelmiş. Arkadaşım bu tür yerlerde topsuz, kova ve küreksiz evden çıkılır mı lan! Bizimki topunu vermek istemiyor, öteki bunu düşsün diye ittiriyor, bizimki onu cırmalamaya çalışıyor falan. Ellerine havuç, hıyar tutuşturup (parka atıştırmalıksız da gidilmez ulan babalar) sahile götürdüm. Bu seferde kova kürek krizi. Aldı vermiyor bizimkine. Anne kovam, anne küreem, paylaşın yavrum, sırayla evladım, vurma kardeşe çocum, yeter ama yavrum, baban nerde lan senin, kabus mu görüyorum lan ben derken geldi bu. Kürek için kavga eden kızları görüp bana şey dedi “bi tane mi kürek getirdiniz?” Sorudan sonraki beş saniye kafamda uzun ve kalabalık bir toplantı oldu. Bak binlerce karakter, kişilik barındırıyorum, bir tanesi bile makul bir cevap bulamadı. Valla pazardan 5e aldık kovayı, içinden bi tane kürek çıktı falan demek istedim ama ağzımdan “Heölöuayoğe” gibi bişi çıktı..

Bir de rus kardeşlerimiz var tabi sitede. Ablanın iki tane bebesi var, küçük olan henüz bir yaşında. Bikiniyle geziyor sitede. Sabah bikiniyle tenis, öğlen bikiniyle park, akşam üstü bikiniyle deniz. Havlu bile taşımıyor yanında. Şeytan diyo giy bikinini, ya da onu da giyme, git yanına “gardaş bizim memlekette kime hava yapion la sen” diye göster abdominalleri (cahiller baklava demeyi tercih ediyor). Yanına konu komşudan üç beş bebe daha bul. Aha bunları da ben doğurdum, bi bana bak, bi bebelere bak, bi şu ficuda bak, şimdi sittir git de. Kadın orada kahrolsun. Giyinip koşarak uzaklaşsın. Ben de arkasından sapık bi kahkaha atayım. Sonra siteye bi ambulans yanaşıp yine bana deli gömlee giydirsinler. “Hepsini ben doğurdum ulan, en ince anne benim, benden başka kimse bu sitede bikini giyemez, kahrolsun putin, go hom yankiğ” falan derken bassınlar iğneyi koluma. Zaten rocky filminde ivan dırago apolloyu öldürdüğünden beri kılım ruslara. Öyle işte. Şimdi tenceremin başına gidip soğan kavuracağım. Kim bilir o kadın bi çorba içip yatıyo. Biz de pilav, dolma, börekleri gömelim. Fakirlikten lan bunlar hep. Olsa o kadıncaaz da yer. Olmasa ben de yemem. Acıdım la şimdi..

Bak mesela blogspot iken bastım parayı www.zoiplanet.com oldum. O kadın yapabilir mi? Yapamaz..

mobil hareketler

Location:Bodrum

Friday, April 25, 2014

Güncel 18

Lekeleri çıksın, beyazlasın diye çamaşır suyuna bastığım bodyler üçüncü güne girmemize rağmen hala erimemiş, öyle duruyorlar leğenin içinde. İlk gün baktım lekeler çıkmamış, ikinci gün umudumu tümden kaybettim, bu gün de madem öyle geberin ulan diye bıraktım suda. Gerçi deterjanların kullanma tarihine de bakmak lazım. Eve şöyle elli kollu bi kadın girmeyeli yıl olacak. 6 dönüm bahçe içerisinde 1500 metre karelik, olimpik yüzme havuzlu bi şatoda yaşadığımı daha önce defalarca üstüne basarak söylemiştim. Yine bastıra bastıra söyleyeyimde neğadar fakir olduğunu bi anla. Yazık sana valla billa yazık. Neyse ağlama ağlama taam oku hadi devamını. Bedava lan oku. Ben bu leke işinden bi bok anlamadım arkadaş. Ya ben niye lekenin üstüne deterjan ne bileyim toz neyim döküp, çitileyip, bekleyip sonra yıkıyom ki? Hayır o kadar geniş bir zamanım mı var aq? Bu işlemi ben yapacaksam zilyon dolarlık makineyi niye aldım? Elimde leke çıkarmak için mi? La bi git gözünü seveyim yaa.. Ne sattığınız deterjan bi boka yarıyo ne makina.. Uzay çağına geldik hala leğende çamaşır suyuna body basıyoz. Karşı komşu da nispet yapar gibi her gün bitli kocasının fanilalarını asıyo tiril tiril. Fakir ama temiz bi kadın belli. O kadar beyaz fanle mi olur la. Sinirlerim bozuluyo yeminle. Geberin ulan temizlikten, paklıktan. Yaşasın lekeli yakalar, kirli manşetler. Geberin!

Annem lisedeyken falan zorlamaya başlamıştı, hadi artık süpür şu evi diye. Süpürdüklerimi kürekle alıp çöpe dökmek yerine halının altına itelerdim. Anadolu kadını da yemezdi tabi. Tee o zaman beni korkutmaya başladı; "bizim üst komşu hayriye hanımın kızıda evlendiğinde pislikleri halının altına süpürmüştü de, kocası pis bu kadın diye boşamıştı onu, ona göre hııııııı" Annem de bilemedi benim 853 yaşında evleneceğimi tabi. Bir an önce korkutayım da elin evinde bana laf getirmesin diye erkenden başladı. Ama nooldu, evlendim, eve her hafta kadın aldım, hiç bi boka dokunmadım. Bu seferde "şekerim kızınız her hafta kadın alıyor, yedi oğlumuzun paralarını, şu yaşına kadar hiç iş öğretmediniz mi tüüü" diye laf ettiler. Afedersinizde oğlunuz benle evlensin diye yıllarca iki karış etekle piyasa caddelerde sürtmekten, barda diskoda göz süzmekten ev işi, yemek memek öğrenemedim. Okul biter bitmez kıyaydı nikahı şimdiye gürbüz gibi beş tane bebem olur, sizi de akşama el açması mantı, börek, baklava yemeye davet ederdim. Annemin koltukları kabarır, sizi de elalem parmakla gösterirdi "ay şu hanımların bir gelini var valla domuz gibi kıııııızz, evi çekip çeviriyo ağşama kadar, bebeleri de tiril tiril bembeyaz giydiriyo" felam diye. Olmadı işte kısmet. Aman hangimiz mutluyuz ki dimi ama. Bağladım mı yine oraya. Hah ilaç etkisini şeetmiş demek..

Teyzem dizinden operasyon geçirdi. Onu ziyarete gittik Niğde'ye. Ara ara gidince hem şehirdeki değişimi görmek hem de bağ bahçe havasını solumak iyi oluyor. Üniversite açıldıktan sonra çok acaip bir şehir olmuş. Gelişmeye çalışırken can çekişen bir şehir. Otuz yıl öncesinde, şehirdeki evden bağ evine gidebilmek için tozlu topraklı yolda, şansımız varsa rastladığımız bir at arabasına takılıp yeşillikler arasından geçerdik. Şimdi o yolda sağlı sollu modern binalar ve çift şeritli asfalt yolda süper lüks arabalar. Kafalar aynı ama şehir farklı. Neyse. Teyzem bir sitenin giriş katında oturuyor. Akşama kadar balkonda çay içip, giren çıkanı izleyip yorumluyor.

T - Bak bak şu beyaz gömlekli varya sedat'ın eniştesinin patronu.
Z - Sedat kim teyze?
T - Nesibe'nin damadı.
Z - Nesibe kim?
T - Bizim günden arkadaş. Çok zenginler abooo evlerini bir gör, milyar harcadı evin içine. Niğde'nin dağı taşı onların. İki oğlunu evlendirdi, kızını da Adana'lı zengine verdi. Öğretmen kızı. Bak şu kırmızı mersedes onun. Öyle fiyakalı gezeller burada. Anası hacca gitti geçen sene. İstanbulda dükkanları, adanada hanları var. bıdı bıdı bıdı bıdı..
Z - Teyze not almam gerekiyo mu? Sözlü falan yapcan mı? İstikbalim bu bilgilere bağlıysa ben kalem kaat getireyim?
T - Aman get iki laf edilmiyo senle de!
Z - Teyze sen dizi falan izlemiyon mu ya, git televizyona bak. Ocakta yemeen falan vardır, ne bileyim ütünün fişini çektin mi teyze?
T - Hee aç aç erdoğan çıkar şimdi, onu izleyim ben.
Z - Hee hee izle izle.. açayım da iyice izle o zaman sen..

Niğde'nin bizim için artık yılda bir ya da en fazla iki kez haftasonu kaçamağından öteye gidemeyeceğini milyonuncu kez anlamış olarak geri döndük. Çoook eskiden Niğde, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, paylaşmak, gülmek, eğlenmek, tatil gibi bir dolu toz pembe hisler uyandırıyordu. Şimdi ise laf laf laf laf laf para para para para para. İki kelimenin biri para! Görgüsüzlük, ayılık ve mal mülk yarışı ilk göze çarpan özellikler. Evlerde, sadece günlerde hizmete açılmak üzere halısından perdesine en pahalı ennnn lüks eşyalarla donanmış salonlar var. Teyzemin balkondaki kombisi şırıl şırıl su akıtıyor, altına leğen koymuşlar ama salonunun ışığı uzaktan kumanda ile yanıyor. Hesabit! Teyze senin burada bi kapı var, nereye açılıyo diye girdim baktım salonuna. 5 yıldır falan o evde oturuyor, salonuna ilk girişim. Sıkı sıkıya kapatmış. Ayol saray gibi döşemiş. Ayağım çıplak, halıya bastım abooo yumuşacık. Bu ayağımın altındaki ne teyze dedim? Ay böbür böbür böbürlendi "en pahalısından yün halı" diye. Ne bilsin benim altı timsah derisine dönmüş nasırlı, toynaklı ayaam yün halıyı. Yapı marketlerden paramız kadar halı kestirip alıyoz biz. Evlenirken annem yağcı bedir halısı vereyim sana dediydi de "ayyy köylü müyüm ben anne yaa ne bediri mediri" diye burun kıvırdıydım. Meğer o da epey para ediyomuş. Abimin boşadığı ilk karısı da evlenirken özel çin halısı aldırdıydı. Adamın ocağına incir ağacı dikip, boşanırken de donuna kadar aldıydı. Bi de ordan aklımda çin halısı kalmış. Neyse işte, teyzemin de öyle bi salonu var. Elaleme zengin görünsün diye basmış parayı. Saçının boyası gelmiş, sanırsın o salonun temizlikçisi ama öyle işte. Küçük şehirlerin büyük problemleri..

Onun dışında evde köle gibi bebe bakıyoz işte. Annem yine kızı iki gün bıraktım diye hastalık çıkardı, fizik tedavi zart zurt takılıyo. Ödü kopuyo çocuğu ona bırakıcam diye. Hem çocuk bakarım, hem gezer tozarım, hem de evde arkadaşlarımı ağırlarım diye bi asıldım hayata, o hayatta beni 38.5 ateşle vurdu yatağa. Sinir stresten kiloda aldım. Evde yalnız kalmayı özledim. Kızı anneme bıraktığımda evi mi temizleyeyim, kendime mi bakayım, alışverişe mi çıkayım, arkadaşlarıma mı koşayım diye iki ayağım bir pabuca giriyor. Mal gibi yatıp hiç bir şey yapmıyorum bazen. Hiç bir şey yapmamak negzel ya. Gerçi bu seferde annem "e madem işin yok atla gel" diyor. Lan ben bir şey yapmamayı özledim kadın. Koşuşturmamayı özledim. Bırak beni, düş yakamdan. Bi de bebe gidince adam hemen atlıyor "akşama dolma yap, sarma yap, karnıyarık yap, lazanya yap, pırasa pişir, cacık yap" diye menü vermeye. Hee oldu anam, oldu yavrum. Ağşama kadar sana yemek pişireyim off günümde. Manyaam ben çünkü. Köpek ciğerime zçayım, dayanamayıp yapıyorum ne istediyse. Kimse benim rahatım için beş dakika oturup düşünmezken, empati yapmazken, ben onların istediği olsun, mutlu olsunlar diye ömrümü yiyorum. Ödülümde sakinleştirici haplarım. Aman hangimiz mutluyuz ki yaaa.. Di mi abidin?

Geçen arkadaşları ile konuşurken şey dedi yine "bizim evde hiç yemek pişmiyo, her gün makarna, köfte" Ya ben senin kafanı baltayla ikiye ayırmıyorsam, o diline çatal batırıp kökünden kör bıçakla kesmiyorsam, o yaptığım yemekleri sindiren miğdeni matkapla delmiyorsam, bağırsaklarını çıkış noktasından tutpup çekerek yere dökmüyorsam kendimi bildiğimdendir arkadaşım. Bu lafa artık dabi dabi hiiiç yemek pişmez bizde diye destek bile veriyorum hatta. Lavabo başında sebze ayıklayıp, ocak başında soğan kavurmaktan varis olan bacaklarım kimin umurunda. Yiyip içtikten sonra unutmasa iyi çocuk aslında. Bu evi kim temizliyo, çamaşır dolabına o donları, çorapları kim dürüp koyuyo, tertemiz nevresimleri kim değiştiriyo, fırında pişen yemeği kim koydu, bulaşıkları kim yıkayıp kaldırıyo, yerler bok içindeydi, kim temizledi acaba falan diye bi düşünse keşke. Büyüdü bu kız diyo. Evet büyüdü. Sen kendi bencil dünyanda yaşarken büyüyoruz biz. Sen de "biz"e katıldığında çok geç olmasa bari. Aman abidin yaa hangimiz mutluyuz aq bırak yaa..

Relax..

Saygılar efenim..

mobil hareketler

Location:Ev

Sunday, April 6, 2014

Bir Katilin Güncesi

Her sabah evden koşarak uzaklaşıyor, evde olduğu zamanlar da kendine bin türlü iş buluyor. Gözümün önünde çocukla uğraşmamak için yaptığı şu çırpınışlar öyle komik ve acınası geliyor ki. Nedir bu çok meşgul insan havaları? Hani hiç bir şey olmasa, başım ağrıyor deyip uzanıyor. Sanırsın memleket bunun elinde, fuat avni bu. Ben ilaç manyağı oldum, peygamber gibi sabırlı insan zıvanadan çıktım, masalar devirdim, deli doktoruna gittim. Adam hala "yaw senin de kendine zaman ayırman lazım, hadi al başını git" demiyor. Evin içinde elektrik, kablo çekmediği duvar kalmadı. Tüm gün elinde matkap kafamızı zkiyo. Napion diyorum? Şuranın ampulu patlamış diyo. Lan olm ampulu değiştirmek için matkap niye? Tamam ben de anlamam bu işlerden ama. Patlak ampule matkapla girilmeyeceğini akıl edebiliyorum. Düşündüm de biraz daha sola takalım bu ampulu diyo mesela. Tavanı delik deşik etmiş bu arada. Sanırsın tavanda köstebek dolaşmış. İçimden allaan manyaa şimdi deşecek beni de otuz yerimden en iyisi gaçhayım derken "he he çok iyi olur al sola al" diyorum hafif titrek bir gülümsemeyle..

Balkonda kendine bostan yapmış. Her yer çamur içinde. Bak o işten anlarım. Bağda bahçede büyüdük. Tohum ekilen şey var, fide alınan şey var. Arkadaş marketten aldığımız maydonozun yarısını ayırıyor, onu on gün suda bekletip öldürüyor, sonra gidip dikiyor. Yaw hasta mısın arkadaşım, yolunmuş maydonozdan ne bekliyon falan dedim anlasın diye, yok! Tohumla olur olm yeşillikler, bilmiyosan aç öğren falan, ı ıh. On kere maydonoz, tere, roka ekti. Çıkmadı. Geldi bana ya sen haklıymışın ya dedi. Ağzının ortasına bi tane çakarken göz yaşlarımı tutamadım. Haklısın dediğinde çok duygulanıyorum. Geçen ananesiyle bu konuyu konuşuyor, ananesi anlatıyor işte "olm biz tohum aldık, ektik" diye. Hala ben "he ek la öyle ek çıkacak bak" demişim gibi "tohum mu hmm, aaa tohum demek, alla alla tohum alayım o zaman" diyor. Senin ben alayını.. Töbestafırıllahh..

Aylardır balkonu laboratuara çevirdi. Geçen sene iki domates, üç biber yedik. Paylaştık ailece. Bu sene de iki sap taze soğan getirdi. İşte bebeyle ilgilenmesinde, n'olursa olsun. Haftada iki saat bi beraber geziyoruz, onu babalığa sayıyor. "Ya ben sizi daha onbeş gün önce ikea'ya götürdüm ya" diyor mesela. Köftesi ucuz diye bizi oraya tıktı anacım. İkea olmasa kipa'nın falan açık restoranında kurufasulye pilav yiyip, oh be gezdik ulan diyecez. Kaloriferleri de kapattı. Kendisi güneş alan balkonda beyaz önlüğü ile patates soğan ekiminde bi devrim yaratmaya çalıştığı için ısınıyo. Kafa hele baya bi sıcak. Biz de evin içinde kutup yerlisi gibi nefesimizle burnumuzu ısıtıyoz. O şortla dolanıyo, biz çift çorap üstüne pamuklu pijama. Bambaşka dünyanın insanları olduk iyice.

İki lafından biri "bu evde hep aynı yemek pişiyo", "bebeye her gün salça ekmek yediriyosun". Elektrikli testereyle dalasım geliyo mütemadiyen. Neymiş canı mercimek köfte istemiş. O ney la gün karıları gibi sana kısır, mercimek köfte, sosyete böreği mi yapayım. He getir yarım altını yapayım, o başka. Ne bileyim başka bir şey iste arkadaşım. Pilavı, makarnayı fazla fazla yapmayı sevmem. Üç kişiysek üç kişilik yaparım. Hatta bu yüzden hep kızar bana "ikinci tabağı yiyemiyoruz" diye. Geçen yemeğe misafir gelicek, bi tencere pilav yaptım, onların da işi çıktı gelemediler. Bana dediğine bak "sen hep böyle fazla yapıyosun çöpe gidiyo" O an neyi görürse onu genelliyo arkadaş. Çocuğa tost yapıyorum bi sabah, ertesi sabah omlet, ertesi sabah ne bileyim patates kızartması. Hangisini görürse "hep tost hep tost olmaz ki böyle". Gidip saksılarını balkondan atacam sonunda. Maydonoz öyle ekilmez, böyle ekilir diye demeti gtüne sokacam afedersin. Bundan sonra ben susayım o yazsın biloo. Yeter ulan!.

Annemler de sağ olsun oy verecez diye bi gittiler hala yoklar. Ay çok özledim, çok özledim diye arıyor her gün. Ben yorgunluk ve sinirden bedbaht bir sesle konuşurken o bülbül gibi şakıyor. "Ay babanla çay bahçesine gittik hava aldık, sonra geldik yorulmuşuz biraz kestirdik, şimdi de banyo yaptım, arkadaşlarım gelicek, buralar çok sıcak ayol aha aha" Evet anne evet. Yaa ne güzel anne. "E siz nasılsınız, torunum nasıl?" Biz mi anne? Valla on gündür banyo yapmadım, leş gibi kokuyorum, evde bok gibi işte, her köşede toz topakçıkları, koltuklar kusmuk dolu, çocuğun da burnunda sümüğü kurudu, her gün makarna, salça ekmek yiyoruz, boşanıcaz galiba anne olmuyo yani, hayır öldürmeden boşansak en azından çocuğu ben büyütsem, aman canım neyse arkadaşların gelicekmiş şeetmiyim şimdi seni. "Olur öyle yavrum, annelik zor, ben sizleri..........." dıt dıt dıt dıııııııttt! Her gün suratına kapatmalı bir kaç telefon görüşmesi yapıyoruz. Aile bağlarımız süper o bağlamda..

Neyse işte sonuç olarak tuvalete gidebildiğim ve oturarak karnımı doyurabildiğim bir gün iyi bir gün demektir. Tavsiye ediyorum bak ilaç kullanın. Ohh böyle aman yaaa dert ettiğim şeye bak, ay toplarım da, pişiririmde, büyütürümde, anlarımda, dinlerimde, süpermenim lan bennn diyosun. Gerçi yine de gün boyu öffffffffffffffffff çekmekten ağzım, dilim kuruyo ama. Hiç içmemekten iyidir. Sevgili eşim sağolsun ilaç kullanımıma özel ihtimam gösteriyor. Her sabah kendi elleriyle getiriyor. Ailemizin geleceği, saadeti buna bağlı. Canım ya. İşte aşkta bi zamandan sonra hayat arkadaşlığına dönüyor. Yaşlanınca iki laf edecek biri olsun diye ilaçla milaçla katlanıyosun. Aman canım hangimiz mutluyuz ki diye başlayacam yine. Yok la yok. İçimde kalan zerre kadar bahar sevincine binaen susmayı tercih ediyorum. Susmam da altı paragraf sürmüş aq.

Dinle bak anlayacaksın..

mobil hareketler

Location:Ev

Thursday, March 20, 2014

Hastayım! Fırk!

Koca kış insanlardan, halktan uzak dur, vakkoya, beymene, armaniye, gucciye gidemeyip mecburen online sipariş ver, 365bin metre kare malikanede şampanya ve pekin ördeği yiyerek hapis hayatı yaşa, hizmetçiyi, aşçıyı, uşağı, bahçıvanı paralı izne yolla, kapıya gelen sucuya bile cüzzamlı muamelesi yap, ev telefonundan arayıp "yoldayız size geliyoruz" diyen eşe, dosta "ayyy tühh biz evde değiliz yaa" diye rezil ol, hapşurdu diye kocanı evden kov, havadan bulaşıyomuş camı falan açmayayım diye aylarca karbonmonoksit solu.. Sonra git, pastane kasasında, çilekli milföy sırasına girip, sırtına vuran rüzgardan yatağa düş! Bu ney la? Nooldu o kadar emek, yalan, dolan, kaçış, sıçış! Bok yoluna gittik aq. Salya sümük düştük yatağa. Güzeldi ama he. Böyle bol kremalı, çıtır çıtır, kokulu çilekli felam. Görmez olaydım. Yemez olaydım. Kafam beynim zonkluyo imdat laan!

Hemen akşamına hapşırık, burun akıntısı başladı. Sabah kalktığımda ağzım, yüzüm şişmiş, burnum pancar gibi, terlemişim bi de hastalıktan, kaç gündür yıkamadığım saçlar birbirine yapışmış. Bebe bağırıyo anniiiiee mama annieee gak mama diye. Elim kalkmıyo, kafam zonkluyo, nefes alamıyorum. Napacan? Beben aç, adam kıçını dönmüş horluyo, anan kendi keyfinde hamam için valiz hazırlıyo. Bu bebeye bakılacak. Bildiğim bütün küfürlerle güne başladım. İki gün, yarı ölü şekilde, aksıra, tıksıra bebe baktım. Sonunda onu da hasta edince, anam insafa gelip çocuğu yanına aldı. Nooldu? Şimdi ben evde hasta yatıyorum, bebe ananesinde öksürerek onu hasta ediyo. Yani olay yine benim gtümde patlayacak. İyileşip hem anama hem bebeye bakacam. Daha ilk hasta olacağımı anladığımda anama dedim ki sen çocuğu al, ben iyileşince gelirim yanınıza. Yok dedi, sen hasta falan değilsin, soğuk almışındır, yarına geçer vs vs. Derdi gezsin, tozsun. Hepimizi yaktı sonunda..

Adamın canı bakla istemiş. Allaan gücüne gitmesin hiç sevmem. Daha bir tane yiyebilmişliğim yok. Her denemede öğürüyorum. Kokusu bebenin üç gün kalorifer üstünde beklemiş boklu bezinden daha şey. Bir kaç kez unutmuştum öyle. Şurda dursun iki dakkaya alırım deyip bi kaç gün sonra lan kedi mi öldü lan evde, ateyiz misin olm sen, şeytana mı tapıyon yoksa iblis falan diye çıkışmıştım adama. Sonuçta onun müslüman benim de ileri derecede pis bir alzheimer olduğum ortaya çıktı. Baklaya geri dönelim. Almış bi kilo geldi. Temizleyip pişirir misin dedi. Dalga mı geçiyon olm dedim elimi bile sürmem. Tam olarak böyle dediğimi hatırlıyorum yani. Sonra o arada ne oldu da o televizyonun karşısına geçip, ayaklarını uzatıp haber izlerken, ben ağrıyan dizlerimle ayakta yarım saat bakla ayıklayıp bok gibi kokusuyla onu pişirdim bilmiyorum. Okudu, üfledi mi yüzüme naaptı lan bu? İltifat falan etti de inanamayıp şuurumu mu kaybettim acaba. İlginç yani bilim adamları bi ilgilensin bu olayla. Paranormal bi aktivasyon söz konusu..

Hastayım ama ev dandini. Bokun içinde mi oturacam. Haydi kalk temizlik yap zoi. Sana dinlenmek haram. Kız yokken dök gardolapları, tekrar yerleştir, süpür, sil, pişir, taşır. Sesim soluğum iyice gitti. O ara anam aradı, sesimi duyunca "uyuyo musun?" dedi. Uyumak mı? Neaaa uyuması gardaşım sabah 5e kadar öksürükten uyuyamadım, 8de kalkıp ev temizliğine başladım, saat olmuş öğlen 3, daha iki lokma şeyle duruyorum, kim uyuyomuş? kimin öyle lüksü varmışta uyuyomuş? aq ben onun diye eller havaya bi eğlence yaptım canlı canlı. Neyse kız iyiymiş. Azcık öksürüyomuş falan filan. Annemde kendini acındırmak suretiyle "belim ağrıyo, eğil kalk dizlerim fena, şimdi ilaç aldım, baban da yok, kızı kucaamda taşımaktan kollarım zart zurt" felam diye alt metinde gel al şu sıpanı mesajını verdi. Valla kusura bakma canım. Daha da doymadın ikinciyi yap, yalnız kalmasın, kardeş çoğ önemli diyon. Göster o zaman performansını, ona göre ben ortamı ayarlarım. Bağ bizde, bostan bizde. Sen bakabilecen mi ondan haber ver. Teeeey teyyy..

Yoksa ben de isterim boy boy bebem olsun. Adlarını unutayım, hayriye süpürsün, cevriye silsin, arife omzumu sıksın, şerife ayaamı yıkasın, tacettin pizza mı pişirsin, necmettin blaş şarabımı doldursun, bedrettin arabamı yıkatsın felam ama işte. Elimizde olan bu. Bununla ömrümüz yettiğince şeedecez. Allah sağlıklı, uzun ömürler versin hepimize. Haydi hep beraber Tekbiiiiiiir! Allayu ekber!

O ney la? İyice inşallah, maşallah kafasına bağlamadan uzayalım.

Haydin dinleyin ve uzayın..

Yallah!

mobil hareketler

Location:Ev

Monday, March 10, 2014

Beni Sana Belemişler

Bizim herifin kültürlü, elit, prafasör efenime söyliim doktor, avkat, zengin, aksan sahibi, villalı, cipe binen, sarışın, havalı akrabalarının yanında kızın altını değişmek durumunda kaldığım o kara gün geldi aklıma. Öncesinde de kızı iki, üç gün anama bırakmıştım. Anadolunun bağrında büyüyen anacıım kızın bezini her değiştirişinde "abboo pok yapmış iğykk" diye repeat etmiş. Bebede sağolsun böyle şeyleri aklında tutup olmayacak yerlerde söylemeyi pek sever. O kültürlü, elit, ingiliz aksanını benimsemiş, sarışın, zengin insanların yanında gtünü açtığımda "annii abbooo iğyyk" deyince bu, yıllardır gözlerinde oluşturmaya çalıştığım o cool kadınlıktan, köyden artiz olacam diye kaçıp zengin oğullarına kancayı takmış şalvarlı zoiye döndük.

- Abboo mu dedi o?
- Kim ya?
- Kız yahu aboo dedi sanki?
- Hangi kız ya?
- Aboo dedi!
- Anne dedi o ya. Annii, annoo öyle diyo bazen..
- Abboo iğyk dedi küçücük çocuk! Cıks cıks cıks..
- Alla alla dememiştir ya. Bizim evde hiç şey konuşulmaz öyle şeedilmez olmaz yapmaz yani. Ama babasından falan duyduysa işte bi seferde kapıyo çocuk!

Allahtan babasıda boşanmamıza sebep olabilecek "ya bunun anası hep böyle konuşuyo çocukla" falan demedi de hala aile birliğimiz devam ediyo. Allahtan ben de sinir haplarımı düzenli alıyorum da "hee laa abboo poh yaptım ıyhhh dedi bebe, ya ne diyeceedi" demedim koskoca prafasöre. Ne kadar mutlu, ideal bir evliliğim var yareppi. Çoğ acaip böyle boşanıyolar falan şaşırıyorum. Kadın kocasını pıçahlamış falan. Şekerim 600 yıllık mutlu evliliğimin sırrı dişlerimi sıkmaktan alt çenemin üste geçmesi, gereksiz derecede sabırlı olmam, aman hangimiz mutluyuz ki adlı felsefem, sinir haplarım ve adamın iyi yemek yapıyor olması. Yani sadece domatezli soğanlı pilavı ve chicken chimichanga yapabiliyor olması daha bi 350 sene daha kendisiyle evli kalabileceğim anlamına geliyor. Naapacan? Sabırlı ve açım. O zaman niye boşanayım..

Bebe battaniyesine saplantılı derecede bağlı. Bottayee, bottaayee diye elinden bırakmıyor. Bembeyaz battaniye elinde sürüne sürüne kül rengine döndü. Şanslıysam yirmi günde bir yıkayabiliyorum. O da öğle uykusuna yattığında, uyandırmadan elinden sıyırıp, kısa prooramda yıkayıp, kaloriferleri kökleyip kurutmak gibi stresli bi süreç. İşte bizimkinin akrabalarıyla buluşacaamız zaman falan yıkıyorum. Pis fakir köylü demesinler diye. Dün annemdeydim. Battaniye de yine leş gibi olmuş. Makinaya attığımızı görünce bebe bi başladı ağlamaya. Anacım yarım saat makinadan çıkartana kadar susmadı. Yarım saat diyorum sana! O ağlarken benim kafamın sol yanı çürüdü, sağ gözüm pörtledi, rahmetli ananemi gördüm bi ara, gel yavrum buralar sessiz dedi. O ara makina durmuş, annem battaniyeyi çıkarıp kurutucuya koymuş. On dakikada ona ağladı mı. Bu sefer yıldız tilbeyi gördüm dans ediyodu. Kurutucunun karşısında karşılıklı göbek attık. Öyle bi kriz anı yani. Sağda solda bebesini pis battaniyeyle gezdiren kadınları görüp ezikleme. Neler yaşıyo o kadın ah bi bilsen..

Yıllık fırın içi temizleme günüm vardı bir de. Sanki fırında et, börek yapmamışız da içine mıçmışız. Öyle bir kara, pis, abboo iyıhh bi durum yani. Temizle, beklet, durula, temizle, beklet, durula, akşama kadar kafam fırının içinden çıkmadı. Daha 2015e kadar tövbe dokanmam. O ney la! Yani diyeceğim o ki hem bebe bakıyom, hem evimi temizliyom, hem gezip tozuyom, hem on yere yazı yazıyom, hem beş kuruş kazanmıyom öyle bi maharetli, hamarat efenime diyim öyle süper bi insanım. Yazmaya zaman bulduğum saatler aha da bu saatler; gecenin körü 02.28. Git yat de mi zorun ne? Olmuyo işte sorumluluk diye bişii var. Hem millete niye okumuyonuz lan diye atarlan, hem de yazma! Olacak iş mi! Ayıp bi kere.

Başlık ne alaka diyecen di mi. Hehh ona gelelim. Geçen bizim beyle battaniyeleri çektik film izliyoz. Bir yandan da yağlı yağlı mısır patlaa yiyoz. Peçeteyi unutmuşuz, eller yağlı kaldı. Sen getir, banane sen kalk getir diye bir sonuca varamayınca "amaan ben battaniyeye belerim elimi" dedim. O ney la dedi. Elimi battaniyeye silerim işte olm dedim. Belemek ney la dedi. Adam hayatında duymamış. Neyse dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Pis fakir köylü diye ezikledi, güldü, alay etti. Sus dedim, yapma dedim, ağladım, hayata isyan ettim falan. O gün bu gündür belemekle ilgili cümle kurup kelimeyi içselleştirmeye çalışıyor. En romantik cümlesi de bu oldu "beni sana belemişler" Yaw he he dedim taam böyle iyi, kalsın. Başlığın hikayesinide dinlediğimize göre yatıp uyuyabiliriz. 02:53 diyor ve iyi geceler diliyorum...

Festivalden etkilenen insan şarkısı ile veda ediyoruz..

"Limonum, limon ağacım" diyor çikolata renkli şarkıcımız.. Yüksek ses ve tempolu alkışla dinlersek yannız..

mobil hareketler

Location:Ev

Sunday, February 16, 2014

Güncel 17

Olmuyorsa olmuyor. Zorlamamak lazım. Ulan çok komik bişii yazacam, millet gülmekten kırılacak diye bi kaide yok. Her zamanki olaylar abicim. Evde bebe bakan zavallı bi insanım sonuçta. Feyzbık diye bi lanete bakıp oha lan kuzenim maldivlerde amk, tanımadığım saçma sapan birileri partide, anam babam izmirde rakı masasında, oha o benim kocam mı, oha amk o bile eğleniyo diye ekrandan izliyorum hayatı. Ulan dayadılar bana hapı herkes eğleniyo ya la. Ocağınıza taş düşsün diyecem ucu bana dokunacak. Eğlenin amk ben cımbızla bıyık ayıklarken siz maldivlerde sevişip andır gırant partilerde film olun. Ben de ulan şu bilogda ne yazsam da iki yüz milyonluk giriş hasılatını düşürmesem diye kafa patlatayım. Geçen de baktım sabahtan akşama üç kişi okumuş. Bu mu lan sizin vefanız! Bittik valla amk. Bir paragrafta bana kaç kez amk yazdırdınız hepsi sizin suçunuz. Sonra bu kadın niye küfrediyo. Herkes bi kendine gelsin rica edeceyim..

Tamam bu paragrafta toparlanıyoruz. Bitti, küfür yok. Hayır yani maldivlerden, turkuaz deniz, pırlanta gibi parlayan kumlar, cincik gibi palmiyelerin olduğu yeri arkasına alıp sırıtık foto koyunca o. Birden kendimi kaybetmişim. Arkadaşım bankada çalıştığın mayışla sen hangi ülkenin adasının deniz kenarından sırıtık foto yolluyon benim feyzbıkıma yaa? Hayır unf etsek aha kıskandı diyecek. Evet kıskandım ulan unf amk! Benim iki yaşında sendrom sahibi cırtlak bebemle kapının önüne çıkamayışımı bu şekilde yüzüme çarpmanın ne alemi var? Ya bi git allasen internet yasaa mıymış ne bokmuş gelsin de kapansın amk bu kadar larç hayat mı olur yeaa. Ben sizin boktan süper hayatınızı izlemek zorunda mıyım arkadaşım. Kapı gibi hökümet var aha da kapatıyo hepinizi. Kapatın lan bunları. Vergileri de arttırın bi daa nah çıksınlar yurt dışlarına. İçimdeki ilkel insanı uyandırıyolla zorla ya. O kadar eğitim al, fransız dadılar, italyan aşçılarla büyü, piyano öğretmenin, tenis hocan olsun, doktora üstüne doktora yap, seksen ülkede kırkbeş dile çevrilmiş bilimsel eserlerin olsun, atomu parçalara ayır, sonra bi bebe doğur hooop hepsi yalan. Meğer hepsini sen uydurmuşsun. Yok yeaaaa! Ben oralara gidip k*çı açık bikiniyle palmiyenin altında foto koyamıyorsam sen de koyama amk..

Devreler yandı ilaç kullanıyorum biliyorsun. Tabii ki doktora falan gitmedim. Hastalığım belli; "ay muzaffer biz de yapalım bi tane çoğ şeker diğ miğ yağh" hastalığı. Alıyon bi tane antin kuntin sakinleştirici. Ohh temiz. O da kafayı saman gibi yaptığı için öyle komiklik yapamıyorum. Geçen iki gün içmeyi unutmuşum ay bi eğlendim bi güldüm anlatamam. Eğlence bitip "dur lan evi ateşe vereyim, karşısında da sigara içeyim" diye düşüncelerim olmasa pek hasta sayılmam aslında. Bak misal bugün, herkes mis gibi havada gezip eğlenirken dedim ki "lan madem mis gibi havada evdeyim, madem kocam odun, madem çocuk sıkıldı ağlıyo, madem ben de deliyim, niye törpüyü alıp ocağın kenarlarını kazımıyorum?" Beni ağzım köpürmüş şekilde törpüyle ocağın başında görünce bu, bi de göz göze geldiğimizde sapık bi gülüş yapınca buna, bebeyi kaptığı gibi ben anneme gidiyorum dedi. Dur lan çocuğu giydireyim bari dedim, yok yok diye uzaklaştı. Yani evde tek başıma kaldığım tek zamanı ocağı parlatarak geçirmek istemezdim ama çok ani olunca bırakamadım. Valla cincik gibi oldu ocak, bal dök yala..

Sevgililer günü. Ulan akşamına dövüşmeseydik iyi başladıydı aslında. Adamın boynu tutuldu. Tee zamanın birinde, yorgancıya yastık yaptıracam diye tutturduydu. Adama demiş ki içini iyi doldur. Yastıkla çıktı geldi bi gün. Kütük gibi iki yastık. Zabaana ikimizin de omuriliği yamulmuştu. İçine beton mu dökmüş naapmış adam perişan olduk. Sevgililer gününden on gün önce yine aklına geldi o yastıklar, çıkardı onunla uyudu. Kaç asırdır evliysek insan unutuyo tabi bazı şeyleri. Bu da unuttu o günleri herhalde. Yazık kafası ne sağa ne sola dönüyor. Bebenin mızmızlığına bir de adamın kaprisi eklenince sevgililer günü zehir zıkkım olarak suratımda patladı. Oysa ki tek beklentim bir çiçek, en sevdiğim pasta, erken uyuyan bebe ve patlamış mısır eşliğinde film izlemekti. Şimdi yazınca düşündüm de höhh yani. Elinin körünü de isteseymişim. Beklentiyi yüksek tutmuşum hocam. İnsan bazı şeyleri yazınca anlıyo. Yoksa gayet normal bir günmüş. Hödük bir koca, mızmız bebe ve kaçınılmaz kavga anı. Ayy çok sevindim şimdi abidin. Yani ben de o gün öyle geçti diye üzüldüydüm. Ay daha noolsun ya? Çok şükür yareppi, en kötü günümüz böyle olsun...

mobil hareketler

Location:Ev

Sunday, February 2, 2014

Normal Bir Hayat

Sen hiç kendi saçıyla kavga eden çocuk gördün mü abidin? Kalem, kağıtla, burgu makarnayla, yastıkla kavga eden çocuk gördün mü? Uzaylı bi aileyiz sonuçta diye robot aldık. Di dut di dut konuşuyor, hareket ediyor diye yerden yere vurdu garibi. Yanından her geçtiğinde bir tekme savuruyor robota. Lan daha yeni 50kaat saydım ona eşolusu. Tepikleyeceğini bilsem lastik top alırdım. Ne uğraşıyon ver eline tas tarak oynasın de mi. Yazık günah. Üstüne yirmi daha koyup bi büyük rakı alırsın o paraya. Kalemle gözünü oymaya çalışıyo şimdi de. Duvarları çizmesine izin vermediğim için etrafa fırlattığı kalemlerden biriyle. Hevesli aktivist anne olarak çocuğum bir frida kahlo bir dali bir picasso neden olmasın diyerek gidip gazlı kalem aldım. Sandalye, koltuk, halı ne varsa boyadı. Silecem diye uğraş dur. Anayın uşağı yok evde diye topladım kalemleri attım camdan aşşaa. Eşekliğime doymadım, gittim pastel boya aldım. Ulan kağıdı çizip boyasana bebe. Pastelle de evin duvarlarını boyayıp anamdan emdiğim sütü burnumdan getirince kuru boyaya geçtik. İyi bok yedik. Yerdeki parkeler rengarenk soyut eserlerle dolu. İki çizik atılmış boş resim sayfaları ve karalamaya doymadığı parkeler. Otuz yıl sonra ünlü bi ressam olacakta, dergilere trilyonluk röportaj verirken "resim yapmaya biricik annemin parke ve duvarlarıyla başladım, kendisi çok güzel ve asil bir kadındır" diye beni gösterecek, bütün kameralar bana dönecek, ben de botokstan pörtlemiş mimiksiz yüzümle kafamı iki milim aşağı yukarı oynatmak suretiyle gralıça selamı vereceğim. Altımda dizi çıkmış yırtık eşortman, sırtımda terle o parkeleri nasıl sildiğimi kimse bilmeyecek. Hee oldu canım. Oldu anam..

Eskisi gibi yazamıyorum çünkü sana belki normal gelen, tahammül edebildiğin günlük rutinlere kafam/beynim dayanmadığı için sakinleştirici ilaçlar alıyorum. İlaçlar sayesinde fiziken ot gibi olan hayatımı ruhen de ota çeviriyorum. Bu gün biraz geç içtim. Tesir etmeden iki satır yazayım bari. Sabah evde bağırıp duruyordum pazar da kime pazar? pazar da bana mı pazar? bu pazarlar kime pazar ulan diye. Tam duvara kafa atacaktım ki aklıma geldi ilaç içmedim lan ben diye. Biraz sonra kanıma karışacak olan ilaç, içinde bulunduğum şartlara uyum sağlamam için bana yardımcı olacak. Kız kahvaltısını yapmadığı için omuzlarıma çöken fil kaybolacak mesela. 1500kez anniii dese bile gülümseyerek bakabileceğim. Düzen takıntım yüzünden sinir krizi geçirmeyeceğim. Yerdeki yiyecek, içecek lekelerini, oyuncakları sabırla temizleyip kaldıracağım. Saat 11:45 olmasına rağmen uyumaya devam eden "sevgili eşim" kalktığında şikayet etmeyeceğim. Hatta belki "nasıl iyi uyudun mu bari" diyeceğim. O da zaten cümle içindeki kinayeyi anlamayacak. İyi ya sorun yok diyecek, kahvesini alıp bilgisayarın başına geçecek. Evdeki hayalet casper gibi. Ben de bir ot olarak bitkisel hayatıma bu fanusta devam edeceğim. Şimdi ilaç almayıp kendim olmayı tercih etsem bir dolu huzursuzluk. Bağır, çağır, kır, dök ne gerek var? Yuvayı dişi kuş yapıyor ya şekerim. Yapıyoruz işte. Kuş olarak değil ot olarak ama. Başka türlü olmuyor..

Annem her zamanki gibi bir ay çocuk baktım, her yanım ağrıyor bahanesiyle kafa tatiline gitti. Antalya'da havuz keyfi yapıyor ve beni arıyor "ee nasılsınız, kız nasıl?" Nasıl olabilir anne? Gören, duyan da bir ay bebeyi kadına bırakıp her sabah gezmeye, her gece diskoya çıktım zannedecek. Ne yaptıysak beraber yaptık. Bir tane bebeye tek başına bakamazken bana ikinciyi yap, ben buna bakarım, yalnız kalmasın diyor. Ulan ikinciyi de yaparsam bebeler anasız kalacak bunu düşünen yok. Sanki ben demir gibi sağlam, beton gibi güçlüyüm aq. İçim çürüdü be. Doktora gitsem, anlatmaya başlasam üç ay yatış verir. "Allah sabrını verir yavrum, dayan!" Yok valla sabrı ilaç veriyo annem ya. Öyle ilahi bişii yok yani. İçiyosun ohh. Yağmurlu bir new york sabahında, şemsiyeyle dans ederken fonda I'll be your baby tonight çalıyor gibi oluyor hayat. Yüzünde salak bi sırıtış. Acımadı kiii, acımadı kiii diyen bir ifade. Normal varsayılan günlük olaylar. Normaller. Sonra bir bakıyorsun hoop akşam olmuş. Normal bir akşam. Üzerinden sığır sürüsü geçmiş gibi hissettiğin normal bir akşam. Odaklanabileceğin ne bir kitap ne bir dizi ne bir film kalmamıştır. Tek derdin evi toplayıp uyumak. Evi yarına hazırlamak. Normal olarak..

Şubat ayı hem 92587231095481. evlilik yıldönümümüz hem kızın doğum günü hem de ömrümüzdeki en kısa ay olması nedeniyle özel bir ay bizim için. Ha bir de sevgililer günü var tabi. Ay sonu da kayınvalidenin doğum günü. Bandıra bandıra yemelik bir ay yani. İçimde de azıcık bir heyecan olsa bari. Ulan ilaç kana karıştı galiba be. Ohh valla bi gevşeklik bi rahatlama. Adam da uyandı. Saat 12:50. O da ilacın etki etmesini bekliyo herhalde uyanmak için, haklı. Huzursuzluk çıkmasın diye bekliyo. Ne düşünceli adam ya. Valla çoğ seviyom. Çocukta çocukluğunu yapıyor işte şekerim. Annii annii günde yüzbin kere. Hangisi yapmıyor ki. Aman hangimiz mutluyuz zaten. Çok şükür neler neler var. Napayım bey uyandı ben bi çay koyup karnını doyurayım bari. Evimin diree, çocuğumun babası. Daha allahtan belamı mı istiyorum ben ya. Hadi tutmayın beni, normal bir gün geçirmem lazım..

Öperim..

mobil hareketler

Location:Ev

Thursday, January 16, 2014

Güncel 16

İzmirde ki huzurlu tatil havasının sonuna gelmeye başladık. İki gündür evde ilk kim kimi boğup öldürecek diye bahisler açıldı. Genelde annemle benim aramda olan sürtüşmelere, babamda anneme destek vererek bir yerinden bulaştı. Normalde annemin hiç bir şekilde destekçisi olmayan hatta en azılı düşmanı olan sevgili babam, kızına karşı düşmanını dost belledi. Düşmanının düşmanı dostundur aslında. Dur lan. Anaa ben miyim düşman yoksa. Vay amk herşeyi en başından yanlış anladım o zaman desene. Üvey miyim yoksa ben. Barınaktan mı aldılar lan beni. Kimim ben, neyim ulan? Aman banane iki güne kendi evime gidiyorum. Yedim, içtim, uyudum, bebeyi kakaladım, çamaşırım yıkandı, nazım çekildi, köyün marketine bi dolu bira, sigara yazdırdım, kaloriferi kökleyip adamların iki yıllık gazını bitirdim, e üstüne bi de dünyanın lafını saydım daha ne isteyim. Hain evlat olmakta zor. Hayır ben bunları yapıyorum, kadın hala elinde çorba kasesi benim sıpanın peşinde koşturuyo. "O yiyince ben doyuyorum" diye bebeyi yemekten, beni hayattan soğuttu. Yapma, etme çemkirmelerimin hatrına fırlat kafama kaseyi, başlarım sıpana da sanada de, koy gtüme tepiği yolla evime di mi. Belki böyle daha mutlu olacaz. Ne sabırmış mübarek. Ben kendimden iğrendim. Gideyim evimde kocamla dövüşeyim. Bu ne bea! O da sabırlı adam gerçi. Mülayim insanların arasında kurudum gittim abidin. Şöyle ağzımda sakız, kçımda şalvar, elimi belime koyup "şşş bana baksana bana, yırtarım ağzını senin" diyecek iki dengimi bulamadım. Evime gidip apartmanın yöneticisine falan bulaşayım en iyisi. Ne de olsa onlar gecekondudan gelme. Birbirimizin dilinden anlarız. Karısını görünce korkmasam sağlam tartışacaz aslında ama kadını görünce altıma zçıyorum afedersin..

Bebenin son olduğunu umduğum dişleri çıkıyor. Evet hala çıkamadı, çıkıyor. Kalbime giden damarların tıkanmasını ya da beynimde ödem oluşmasını bekliyorlar diye tahmin ediyorum. Yakındır, o da yakındır. Sabah bir başlıyor anni anni diye akşama kadar yapışık ikiz gibi bahçe, boya, şarkı, kitap, böyle boktan ne varsa yapıyoruz. Ben hiç oyun insanı değilmişim arkadaşım. Zaten boyama diye oturuyoruz bana boyatmıyor, kitap diye oturuyoruz kitabı parçalara ayırıyor, şarkı desen bir söyledin, iki söyledin, üçüncüde sağ gözüm seyirmeye başlıyo, bahçede nerde kıymıklı tahta, nerde kedi suyu, nerde çukur, çöp, bok varsa ona koşuyor. Yav tamam sabah çıkalım bahçeye, şöyle iki üç tur dikkatlice koş, sonra gir içeri duşunu al, üstünü giyin, önüne ne koyarsam sil süpür, sonra uslu uslu kitabını okurken uyu di mi. Bu ney la? Bebenin peşinde sırtımızdan ter akıyo. Şekerim çocuğa "yapma, etme" demiycen sonra büyüyünce psikopat olup adam öldürüyomuş diyolla. Hee benimki on yıla sizinkileri sırayla kesecek o zaman bekleyin. Ondan sonra vay efendim bebelerinize tablet vermeyin, telefon, bilgisayar açmayın. Napayım gtümümü açayım aq. Neyim ben makina mıyım? Kafa olm bu kafa. Akıl verirken ağzı açık seni dinleyen kafalardan değil ama. Yok oradan düşmesin, buraya çakılmasın, bıçağa uzanmasın, kedilerin kuyrunu çekip tırmığı yemesin diye kafamın her yerinde göz çıktı. Önüme bakarken arkamı görebiliyorum artık. Heroes'da ki Syler peşimde. Valla beni öldürüp gözlerimi çalacak. Aha buradan ihbar ediyorum. Yani o değilse de V'de ki uzaylılar kaçıracak beni. Anna'mıydı neydi karının adı. Hepsi peşimde lan. Var bişii olm bende. Valla bak. (yazar burada fantastik dizi severlere banka hesap nosunu veriyor) (yok lan banka hesabım z.p diye havale yapın adıma) (başka dizi sormayın bilmiyorum) (iki dizi fiyatım kişi başı 45tl) (taam lan gönlünden ne koparsa) (açıklamaya fantastik dizi yorum ücreti yazdırın)

Şimdiye kadar hiç bir annelik örgütüne üye olmadım diye kendimle övünüyordum. Adı üstünde örgüt bunlar. Ne bileyim dolunayda bebemi kaçırıp fidye mi isteyecekler yoksa etkinlik, toplantı adı altında tenhada kıstırıp ya paranı ya canını mı diyecekler ne yapacaklar ben ne bileyim. Hepsi güler yüzlü, zeki, cin gibi kızlar. İstanbul faktörü de önemli. Çoğu istanbullu değil anadolunun köylüsü ama işte oraya gidince hamfendi olmuşlar. Bebe doğurunca kolektif işlere girişip çeşitli konularda annelere yardım ve fikir vermeyi amaçlamışlar. Hamilelikteki bilgi açlığı ile bi sarıyosun bunlara bir daha bırakamıyorsun. E biz de boş değiliz tabi. Toplum içindeki değerimi, twiterdaki 100k takipçimi, engin bilgilerimi, üstün zekamı, hamfendi kişiliğimi ve biloa günlük 3milyonluk tıklamayı hesab eden örgütlerden bir tanesi sitesinde yazmam için trilyonlar teklif edince kıramadım, bastım imzayı. Şu ana kadar 3-4 yazı yazmış olmama rağmen para hesabıma yatmadı. Sürekli harikasın zoi, çok güzel zoi, bayıldım yazıya zoi diye gaz alıyoruz. Okumak istersen aha da link. Ne kadar kibar, ailesine, yuvasına düşkün, kızına aşık, annelik duygularını en iyi şekilde ifade eden bir kişiliğim oku allasen. Gerçi tarafımdan annelikle ilgili yazacak bişii kalmadı. Sıkıldım ulan. Herkes kendi çapında uzman. Ben değilim arkadaş. Boş işler uzmanıyım ben. Laylaylom uzmanıyım. Trişkadan nağmeler yazıyorum. Öyle anneliği öven, duygu yüklü, çocuğu mucizevi bişii olarak gösteren yazılar boğuyor beni. Herşeyin fazlası zarar.

Bu örgütler arı gibi çalışıyor. Bir araya gelip mezdekeyle göbek atanlar da var, seminer düzenleyenlerde. Teknolojik yardım sağlayan da var ikinci el ürün ihtiyacına karşılık veren de. Hepsini tek tek şeedemeyecem, o kadar çoklar ki araştırıp kolayca bulabilirsin. Girişimci anneler diye bahsediyoruz kendilerinden. Neyine girişiyon, otur evinde boklu sıpana bak di mi. Fevkalade asosyal biri olarak sosyalliklerinden içim şişiyo. Boşayın kocaları aynı eve taşının bari. Şimdi bazıları bir de youtube'da kısa reklam filmi çekiyollarmış. Firmanın biri bunlara beleş bi litre detercan vermiş, kullanın, kendi hikayenizi çekin diye. Ay bi görme hepsi artiz. Essahtan memur karısı gibi elleriyle gömlek, tişört, perde çitiliyormuşcasına uzun uzun anlatmışlar. Ayol bunların hepsinin aşçısı, şoförü, dadısı var. Kocamın gömlek yakasını çitiliyorum diyor, eline zoom yapıyorsun parmağında nal gibi elmas yüzük. Bebem halıya mama döktü diye halı siliyor, çoraba zoom yap ciddiyetsizliği gör. Perde annemden yadigar, yıllarca kullanmak istiyorum diyor, perdeye zoom yap maltepe pazarında metresi 5lira. Yastık kılıfındaki lekeyi mutfak tezgahında suya sokuyor öteki. Bebemin lekeli tişörtü diyor, ona bişey bulamadım, çocuğuna sahip olaymışta leke yapmasaymış o zaman. Hepsinden ikişer kelime bahsedeyim de yarın birleşip üstüme saldırabilsinler. Öyle oluyo genelde. Burada ne yazarsam üstüne alınan ya laf çakıyo ya posta koyuyo. Direk isim vererek yazmayı ben de isterim ama o zaman işin espirisi, gizemi kalmaz. Lan bana mı diyo bu diye düşündüremeyeceksem burada işim ne? (ayrıca bunları yazmamı onlar istedi) (mahkemeye falan verirlerse diye tiwit çıktılarını aldım) (parantezler özel ilgi alanım) (sizde bi parantez açın korkmayın)

Şarkı da ne kadar manidar değil mi abidin?

mobil hareketler

Location:Özbek

 
Designed by Beautifully Chaotic